Mevsimlerden hangisidir?
Yaz mıdır, kış mıdır, hava soğuk mudur, yağmur mu, kar mı yağıyordur ya da tıpkı şimdi olduğu gibi güneşli bir bahar günü müdür, bilemiyorum.
Çünkü sevgili okurum o ayrıntıları yazmamış!
Ama yazdıkları yeter de artar bile!..

* * *

Lüleburgaz’da bir sabah...
Kamu kuruluşlarında veya yöredeki fabrikalarda çalışanlar işlerine gitmek üzere servis araçlarını bekliyorlar.
O sırada giysileri eskimiş, ayakkabıları yırtılmış, avurtları çökük, yorgun bakışlı, yaşlıca bir adam, elindeki çuvalla durağın yanındaki bakkala giriyor.
Çuvaldan, çöpten toplandığı anlaşılan depozitolu şişeleri çıkarıp bakkala uzatıyor. Karşılığında iki ekmek, ayrıca biraz bozuk para alıyor.
Okurum “Kaç kuruş aldığını iyi göremedim. Ama ya 25 kuruş veya 10 kuruştu” diyor!
Yaşlı adam kapıdan çıkarken, gazetelerin olduğu rafın önünde duruyor.
Öteki gazetelerin arasından, manşette fotoğraflı haberimin, hemen üzerinde de değerli kardeşim Yılmaz Özdil, aynı gazetede yazmaktan onur duyduğum Bekir Coşkun ve kadim dostum sevgili Emin Çölaşan’ın köşe yazılarının fotoğraflı anonslarının yer aldığı SÖZCÜ’yü seçip, tekrar kasaya dönüyor.
Ekmeğin birini veriyor, SÖZCÜ’yü alıyor!..

* * *

Okurum o anları şöyle anlatıyor:
“Günlük kazancı ancak iki ekmeğe yetebilen adamın sizleri okuyabilmek için yaptığı fedakarlık gözlerimi yaşarttı. İçeriye koşup o ekmeğin parasını verdim. Kabul etmek istemedi ancak bunun sadece bir gazete ikramı olduğunu söyleyince itiraz etmedi!..”

* * *

Ekmek mi gazete mi?
Ekmek yerine SÖZCÜ’yü tercih eden yoksul adamın bu davranışı, kitapları dolduracak kadar çok mesaj veriyor.
Hele umutsuzluğun ve karamsarlığın yüreklerimize sızıp umutlarımızı tutsak etmeye çalıştığı şu günlerde...
Ben de bu anıyı, yeni umutları yeşertmesi için yazdım.
Unutmayalım, zorluklar büyüdükçe umut da büyür ve en karamsar olduğumuz anlarda bile başarı uzanıp tutacağımız kadar yakınımızda durur!..
Hele insanlar ekmeklerini verip gazetelerini aldıkça!..