Suriye Krizi’nin patlak verdiği günlerde bu ülkeye giden yandaş bir gazeteci: “Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da liderleri deviren mücahitler şimdi de cihat için Suriye’deler” demiş, Beşar Esad’ın yakında devrileceği müjdesini (!) vermişti!
Ben de bunun “Emperyalizmin kazanacağı cihat” olduğunu yazmıştım!..

*  *  *

Zira dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın eş başkanı olduğunu belirttiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) asıl hedefinin Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmak, ülkeleri bölüp parçalamak ve mezhep çatışmalarıyla Müslümanları birbirine kırdırmak olduğunu görüyordum.
İsrail’in güvenliğinin birinci öncelik olduğunu, son aşamada da Büyük Kürt Devleti’nin kurulmasının tezgahlanmaya çalışılacağının farkındaydım.
Bu gerçeği anlamak için Ortadoğu uzmanı olmaya da gerek yoktu! CIA’nın eski Ortadoğu Bölge Şefi Robert Baer’in ürkütücü bir cesaret ve açık sözlülükle dile getirdiklerini okumak bile
yeterliydi.
Zira Baer, gerek yazdığı kitapta, gerekse televizyon konuşmalarında “Sünni-Şii savaşını tetikleyelim! Ayrıca niye biz ölelim ki? Bırakalım Sünni ve Şii Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler” diyordu.
Bununla da yetinmiyor, Ortadoğu’da sınırların yeniden düzenleneceğini itiraf ediyordu!..

*  *  *

Ama gel de bu çırılçıplak gerçeği, gözleri “Stratejik Derinlik (!)”ten başka bir şeyi göremeyen yeni Türkiye’nin yeni Enver Paşalar’ına anlat!..
Suriye’den sonra sıranın Türkiye’ye geleceğini avazın çıktığı kadar bağırarak söyle!..
Dinleyen kim?..
Onlar için varsa yoksa Esad, varsa yoksa bu coğrafyada yeni Osmanlı’nın ihya ve inşası!..

*  *  *

Başbakan Binali Yıldırım, Meclis’teki grup toplantısında Batılı müttefiklerimizin IŞİD’le mücadelede ülkemizi yalnız bırakmalarından yakınıyor, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Prof. Numan Kurtulmuş ise basın toplantısında Suriye politikamızın yanlışlığına başından itibaren inandığını söylüyordu!..
Belli ki Suriye’de yaşananların emperyalizmin kazanacağı kanlı bir tezgah olduğunu ve ülkemizi de tehdit ettiğini görmüşlerdi.

*  *  *

Ne yazık ki terör eyleminin yaşanmadığı bir gün geçmiyor!
PKK’lı hainler askerimize, polisimize, adliye binalarımıza saldırıyor!
IŞİD’li caniler sivilleri katlediyor!
FETÖ taşeronluğu sürdürüyor!
Kripto FETÖ’cüler soruşturmalarda hedef şaşırtıyor!
Türkiye ekonomik darboğaza sürüklenmeye çalışılıyor!..

*  *  *

Peki nasıl çıkacağız bu korkunç sarmaldan?
Hiç kuşkusuz fiili tek adam rejimine hukuki kılıf yaratmaktan başka bir anlam taşımayan “Başkanlık Anayasası” ile değil!
Çıkışın tek yolu var:
Milli birlik ve bütünlük!..
Ama Milli birliği Meclis’in çatısı altında arayarak... Ülkeyi Saray’dan değil, Meclis’ten yöneterek... Başkanlık Anayasası’nı bir kenara iterek... Rejim değişikliği dayatmasından vazgeçerek... Hukukun üstünlüğünü egemen kılarak... Halkı kutuplaştırmak yerine, hepimizin Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi çevresinde kenetlenmesini sağlayarak...
Yani güzelim ülkemiz, hiç vakit geçirmeden Meclis’in çatısı altında gerçekleşecek “milli mutabakatla” bu çok tehlikeli kaostan çıkabilir.
Bir yurtsever olarak aksini düşünmek bile istemiyorum!..