Kamu bankasını yaklaşık 100 milyon dolar hortumladıktan sonra kaçtığı İsviçre’de krallar gibi yaşıyordu. Orada da boş durmuyor, kanunsuz işler uzmanı akıl hocalarıyla paravan şirketler kurup, hayali ihracat yapıyordu. Yani Türkiye Hazinesi’ni soymaya devam ediyordu. Bir an önce yakalanıp getirilmesi gerekirken ne oluyordu biliyor musunuz? Bu sorumluluğu taşıyan siyasetçi ve bürokratlar kaçak hortumcunun davetlisi olarak İsviçre’ye gidiyor, halkın parasıyla dört dörtlük ağırlandıktan sonra güle oynaya dönüyorlardı!.. Öylesine çok para harcıyordu ki, şehri terk etmesi halinde Cenevre’deki gece hayatının sönmesinden korkuluyordu!..

Milletin parasıyla sürdürülen bu Karun gibi hayatı görüntüleyerek peşine düştük. Sürekli haberlerimizin oluşturduğu kamuoyu baskısıyla yakalanıp Türkiye’ye getirilmesini ve yargılama sonucunda 12 yıl 9 aylık hapisle cezalandırılmasını sağladık. Cezaevinde olması gerekirken, beslediği güçlü siyasetçi ve bürokrat koruyucuları sayesinde Ankara’da elini kolunu sallayarak dolaştığını öğrenince, yeniden takibe başladık. Yayınladığımız çarpıcı görüntülerle bir kez daha yakalanmasına ve cezasını tamamlamasına katkıda bulunduk...


* * *

ugur

Hortumlanan banka adına bu kişinin peşine düşenlerden biri olan Engin Civan daha sonra merhum Turgut Özal tarafından adı Türkiye Emlak Bankası olarak değişen kurumun genel müdürlüğüne getirildi.

O koltuğa oturmadan önce son derece mütevazı bir hayatı vardı. Öyle ki, kişisel bütçesini ayarlayabilmek için annesine aldığı televizyonun 35 dolarlık taksidini, 15-20 dolarlık zorunlu harcamalarını bile sonradan milyonlarca dolarlık rüşvetlerin yer alacağı not defterine yazmak zorunda kalıyordu!

Emekli memur çocuğu, iyi eğitimli ve kıvrak zekalı Civan için sonun başlangıcı, dönemin gözde müteahhiti Selim Edes’le, namlı kabadayılardan merhum Dündar Kılıç’ın önündeki yaptığı tartışma oldu. Edes’in iddiasına göre, bankacı Civan, Ataşehir’deki arsalarına konut yapma sözü vermiş, buna karşılık yüklü miktarda rüşvet almıştı. Rüşvet konusu o tartışmada da açılınca Engin Civan “Belgen var mı?” diye sormuş, Selim Edes de suratına tükürürcesine “Rüşvetin belgesi mi olur p.......k” diye haykırmıştı.

Bu olaydan bir süre sonra Civan bankacı bacaklarından kurşunlanınca rezalet gün ışığına çıkmış, bize de yine İsviçre yolları görünmüştü! Ekibimle adeta iğneyle kuyu kazarcasına yaptığımız sabır dolu bir çalışma sonucunda devletin bile ele geçiremediği rüşvetin belgesini bulmayı başarmıştık.

Selim Edes’in gizli hesaba yatırdığı rüşvetleri tek tek gösteren belgeyle bankanın önünde bir fotoğraf çektirdik.

Böylece basın tarihimizde bir ilk olarak amiral gemisi Hürriyet’in tepesinde “Bravo Gazeteci” manşetiyle yer aldık...

* * *

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük naylon faturacısı, Orhan Aslıtürk adlı kişidir. Bir ara Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ ile evlenip boşanan Aslıtürk’ün foyasını ortaya çıkarmak da bize nasip oldu!

Muazzam boyuttaki naylon fatura organizasyonunu, adını verdiği holdingin çatısı altında yürüttüğünü, mali polisin baskınları sırasında da faaliyetine bilgisayarlarla donattığı TIR’larda devam ettiğini görüntülü olarak belgeledik. Çok sonraları kendisiyle ilgili haberlerimizi yayınlayacağımız tarihte not defterine “Eyvah, bu akşam Arena var” diye yazdığını öğrendik.

Nedim Şener’in yazdığı kitabın adı olan “Naylon Holding”in de yüzlerce milyon dolarlık naylon fatura ile Hazine’yi dolandırdığı kesinleşince, kaçtığı Fransa’da iz sürmeye devam ettik. Hiç unutmuyorum, orada konuştuğumuz tanıklardan biri yurtdışına aktardığı meblağın inanılmaz boyutunu anlatırken “O kadar çok parası var ki, eğer onları çekmeye kalkışırsa yatırdığı banka batma tehlikesi yaşar” demişti!..
Sonuçta o da iade edildi ve yargılanıp devlete hesabını verdi!..

* * *

Kim ülke kaynaklarını çalmış, kamu bankalarını hortumlamış ise ARENA’nın toplumun gerçekleri öğrenme hakkı adına peşine düşeceğini bilirdi. Gerçekten de dünyanın ulaşılmaz olarak ünlenen tüm kara para saklama cennetleri, bizim ekip için adeta kapı komşusu olmuştu.

İşçilerinin kıdem tazminatlarını ve vergi borçlarını ödemeden yurt dışına kaçıp, dolar milyarderlerinin tercih ettiği bölgedeki malikanesinde yaşayan Halil Bezmen, ARENA radarına takılan firarilerden biriydi.

* * *

Gariban insanların böbreklerini birkaç bin liraya alıp zengin İsrailli hastalara 150 bin dolara nakleden Dr. Yusuf Erçin Sönmez’in adının ön planda yer aldığı “uluslar arası organ mafyasını” ortaya çıkaran Arena ekibi, bu haberiyle televizyonculuk tarihimizin ilk uluslar arası saygın habercilik ödüllerini ülkemize getirmişti.

* * *

Sahi, 9’uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in bankacı yeğeni Murat Demirel’in nerede olduğunu bilen var mı?

Hemen söyleyeyim; batık Egebank’ı hortumlama suçundan aldığı cezası nedeniyle şu anda cezaevinde olması gerekirken, taşıdığı Belize pasaportuyla yurtdışında yaşadığı öne sürülüyor.

Bu satırları yazarken gözüm çalışma odamın duvarındaki bir teşekkür belgesine takılıyor. Murat Demirel’in Cayman Adaları’na kaçırdığı paraların banka hesap cüzdanını bulup TMSF’ye teslim etmemiz ve hukuki girişimler sonucunda tam 22 milyon (mahkeme masrafları çıktıktan sonra geriye kalan net para) doların ülkemize geri getirilip Hazine’ye gelir kaydedilmesi nedeniyle devletimizin bize verdiği teşekkür belgesine...

* * *

Bunlar sadece birkaç örnek. Tümünü yazmaya kalksam kitaplara sığmaz!..

Peki biz, daha önce hiçbirini tanımadığımız bu kişilerle ilgili haberleri niye yaptık?

Gelişmekte olan, başka bir deyimle gelişememiş ülkemizin kaynakları vurguncular, hırsızlar ve hortumcular tarafından yağmalanmasın ve hakça paylaşılarak ülkemiz geri kalmışlık prangasından bir an önce kurtulsun diye yaptık. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu kaynaklar kara para cennetlerine değil şehit kanıyla sulanmış topraklarımızdaki yatırımlara aktarılsın ve güzel ülkemiz gelişmiş ülkeler arasında hak ettiği yeri alsın diye yaptık...

Bunları ekrana getirip yazarken de her türlü iftiraya ve hayatımızı hedef almaya kadar vardırılan saldırılara uğramayı da göze aldık.

* * *

Havada uçan kuşların bile kim olduğunu bildiği Reza Zarrab’la ilgili SÖZCÜ’deki yazılarıma gelince...

Haklarında suç duyurusunda bulunduğum müptezel müfteri yandaşlara göre, Reza Zarrab hakkındaki yazılarımı bana kimin yazdırdığı sorulacakmış!

Hemen söyleyeyim:

Yukarıda bir bölümünü aktardığım haberlerin arkasında kim varsa, bunları da o yaptırdı!

Yani halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet aşkım ve bu cennet vatana olan sevdam yazdırdı!..