Sahnedeki sunucunun fıkralar anlatarak konukları eğlendirmeye çalıştığı sırada, tüm bakışlar aniden kapıya çevrilmişti.
Herkes yakaları kalkık pardesüsü, fötr şapkasının altındaki sert bakışlı yüz ifadesiyle, Casablanca filminin ölümsüz aktörü Humphrey Bogart’ı andıran o kişiye bakıyordu.
Kararlı adımlarla sahneye ilerledi ve şapkasıyla herkesi selâmladıktan sonra, hafızama adeta mıh gibi yerleşen o  konuşmayı yapmaya başladı.
Salonda ne kadar varlıklı işadamı, ünlü avukat, doktor ve serbest meslek sahibi varsa isim isim sayıyor,  parmak sallayarak “Bugüne kadar sizi yetiştiren okulunuz için ne yaptınız? Hangi taşın altına elinizi koydunuz” diye soruyor, hepsinden ne kadar para tahsil edeceğini söylüyor, vermeyeni tüm camiaya teşhir edeceğini duyuruyordu!..

* * *

Yanımdakilere Bogart’ın beyaz perdede canlandırdığı sert karakterleri çağrıştıran bu öfkeli kişinin kim olduğunu sordum.
“Okulumuzun efsanelerinden değerli ağabeyimiz Muhittin Gelgin” dediler.
O günden sonra Vefalıların hem korktukları, hem de büyük sevgi ve saygı duydukları Muhittin ağabeyle dost olduk.
Her sabah işe gider gibi okula geliyor, eksikleri, öğretmen ve öğrencilerin ihtiyaçlarını tespit ediyor ve bunları karşılamak için hepimize görevler veriyordu.
Öylesine dürüst bir insandı ki, okulda yediği öğle yemeklerinin parasını bile hemen muhasebeye ödüyordu!..

* * *

Bir benzerine zor rastlanır bu müthiş insanı yakından tanıdıkça saygım da, sevgim de artıyor, onu mutlu edebilmek için üzerime ne düşüyorsa yapmaya çalışıyordum. En büyük hayali de bir lokal, hatta bir konukevi yaptırmaktı. Böylece mezunların orada buluşarak okullarıyla olan bağlarını daha da güçlendireceklerine inanıyordu.

* * *

Rüyalarının gerçekleşmesine nasıl katkıda bulunabileceğimi düşünürken, Vefa Lisesi’nin kuruluş yıldönümünü kutladığımız 3 Mayıs 1998’deki Boza Günü’nde sahneye çıktım ve tüm mezunlarımızı Büyük Vefalı Muhittin Gelgin ağabeyin hayalinin gerçek olması için yardıma çağırdım.
Örnek olabilmek amacıyla da ilk bağışı kendim yaptım.
Üç gün sonra posta kutuma gelen bir mektupta özetle şu satırlar yer alıyordu:
“Çok sevgili Vefalı Uğur Dündar Kardeşim,
“...Pazar günü yaptığınız o güzel konuşma ile sizin ve üç Divan Kurulu Üyemizin büyük bağışlarla lokal kampanyamızı başlatmış olmanız, beni çok duygulandırdı. Hayatımın en mutlu gününü sizin sayenizde yaşadım ve gözyaşlarımı tutamadım. (...)
82 yaşındaki bir Vefalı ağabeyinizi ne kadar çok sevindirdiğinizi ve mutlu ettiğinizi bu kalemle dile getirmekten aciz kalıyorum. Bu satırları yazdığım için beni  bağışlamanızı diliyorum çok sevgili Vefalı kardeşim. Sevgiler, saygılar...
1935-36 yılı Fen Bölümü Mezunu Vefalı Muhittin Gelgin Ağabeyin...”

* * *

O günden sonra tüm Vefalılar, Muhittin ağabeyin hayattaki en büyük arzusunu yerine getirebilmek için seferber oldular.
Vefalılar Derneği Başkanı Hakkı Baliç, Vakıf Başkanı Yusuf Öztiryaki ve Müdürümüz Sakin Öner’in önderliğinde çalışan mezunlar uygun bir bina aramaya koyuldular. Ama her yer ateş pahasıydı. Derken camianın imdadına Ulaştırma Bakanlığı da yapmış olan Hasan Basri Aktan yetişti ve Beyoğlu’nda harap durumdaki bir binanın tahsisini sağladı.
Bürokratik işlemlerin uzun sürmesi, gereken izinlerin güçlükle alınması nedeniyle tarihi yapının restorasyonuna büyük bir gecikmeyle başlanıldı.

* * *

Zaman zaman Muhittin Ağabeyi arıyor ve gelişmeler konusunda bilgilendiriyordum.
Haliç-Fener’deki evinde tek başına yaşıyor, huzurevine götürme ya da bakıcı tutma önerilerimizi geri çeviriyordu.
Israrlarımız karşısında ise, bunlara gerek olmadığını söylemekle yetiniyordu.
İlerlemiş yaşına karşın yemeklerini kendisi yapıyor, çamaşırlarını da titreyen elleriyle yıkıyordu.
Bayramları el öpmeye gittiğimizde kapıda sevinçle karşılıyor ama ikramda bulunduktan sonra yine kapıdan uğurluyordu.
Neden içeriye davet etmediği hepimiz için merak konusuydu.
Hiç evlenmemişti.
Sorulduğunda “Ben okulumla evliyim, lisemizin tüm öğrencileri de benim evlatlarım” derdi.
Oysa bizim liseden sonra İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirmiş, çalıştığı Merkez Bankası’ndan da müdür olarak emekli olmuştu.
Demek ki kalbi, aşk düzeyinde sevdiği Vefa Lisesi’nde kalmıştı...

* * *

2006 kışında, yaklaşık 15 gün boyunca telefonlara cevap vermeyince, dernek başkanımız Hakkı Baliç’i haberdar ederek  sağlığından endişelendiğimi söyledim. Zira son yıllarda peş peşe ameliyatlar geçirmiş ve kalın bağırsakları belindeki bir torbaya konulmuştu.
Vefalılar Derneği’nin tek kişilik ordu gibi çalışan değerli Başkanı Hakkı Bey, “Merak etmeyin ben gider bakarım” dedi.
Ve hemen Fener’deki eve gitti. Kapıyı zorla açtırıp içeriye girdiğinde, yürek yakan yoksulluk görüntüsüyle karşılaşmış. Tek oda ve bir tuvaletten oluşan evde büyük bir masa, bir sandalye, yatak ve duvarda asılı kocaman Atatürk portresinden başka hiçbir eşya yokmuş. Muhittin ağabey, günlerdir, belki de hiçbir şey yemeden oracıkta yatıyormuş. Hakkı Bey koşulları anlatırken “Daha fazlasını söylemeye yüreğim el vermiyor” diyordu.
Masanın üzerindeki her şey Vefa Lisesi ile ilgiliymiş. Bir de zarf duruyormuş. Zarfı açıp baktığında ne görsün?
Bir miktar para ve bunların burs olarak verileceği öğrencilerin listesi...
91 yaşındaki koca çınarın son nefesini vereceği yatağında bile yoksul çocuklarımızı düşünmüş olması, Hakkı Bey’i hüngür hüngür ağlatmış...

* * *

Hastaneye kaldırdık ama maalesef daha fazla yaşatamadık. Karlı bir günde tüm Vefalıların koşup geldiği bir törenle cenazesini Eyüp’teki aile kabristanına defnettik.
Tabutu omuzlayanlardan biri de, okulumuzun hayırsever hamisi, bugün 97 yaşında olan, uzun ömürler dilediğimiz Nejat Ekrem Basmacı ağabeyimizdi.

* * *
Muhittin ağabeyin yitip gitmesinin ardından upuzun 11 yıl geçti. Muhittin Gelgin Vefalılar Evi açılamadığından, hayatının en büyük rüyası henüz gerçekleşmedi. Çünkü hazır hale gelmesi için daha 500 bin liraya ihtiyaç var.
Tek başına ve yoksulluk içinde yaşadığı evinde son nefesini vermek üzereyken bile, emekli maaşından artırabildiği kadarını yoksul çocuklarımıza burs olarak bırakan Muhittin ağabey gibi okul ve eğitim sevdalılarının  adını yaşatmak, sadece Vefalıların değil, kalbi yurt sevgisiyle dolu tüm hayırseverlerin görevidir diye düşünüyorum.
Şarlatan Reza!
Hayırsever böyle olunur!..

mektup-1

04ugurbey230cm