Dün gece düşümde seni gördüm. Sevgili Müjdat Gezen ve Yılmaz Özdil kardeşimle birlikte oturuyorduk. Hani Yılmaz’la ben, Star TV’den ayrılmak zorunda kaldıktan sonra, hep birlikte Kalamış Marina’daki Divan’da oturup sohbet etmiştik ya, yine aynı yerde, aynı masadaydık. Her zaman, hatta hasta yatağında bile yaptığın gibi, yine bizi güldürüyordun. Hem de kahkahalarla... Öylesine neşeliydik ki uyandığımda bile hâlâ gülüyordum
Uyku sersemliğini atınca, seni ne kadar çok özlediğimi anladım.
Sevgili Levo,
İzmir’de olduğum için bu bayramda mezarına gelemedim ama, sana bu yazıyı bayram hatırası olarak gönderiyorum.

* * *

“1950’lerin sonu... Babam köydeki ilkokulu bitirince okumak için Ankara’daki dedesinin yanına geliyor. O zamanlar dedemin Yenimahalle Güzelevler’de bir ciğerci dükkanı var. Hem okuyor, hem de okuldan çıkınca orada çalışıyor. Eti en güzel şekilde işlemeyi, terbiye etmeyi bu dükkanda öğreniyor. Bir de arkadaşı var okuldan; Abdullah... İte kaka beraber bitiriyorlar ortaokulu. Abdullah bir berberin yanında çırak olarak çalışmaya başlıyor. Bu arada büyük dedemin ciğercisinin üst katına, babamın yaşıtı bir çocuk ve annesi taşınıyor. Haşarı, yaramaz, komik bir çocuk... Adı; Levent... Levent’le babam liseye beraber gidiyor, ama pek okumuyorlar! Atıldıkları için sürekli okul değiştiriyorlar. Haylazlıkları ve okulu asıp sürekli sinemaya gitmeleri nedeniyle hiçbir okul almak istemiyor onları!..

* * *

Babam her fırsatta ciğerciden nevale getiriyor, Abdullah berberden kaçıyor ve Levent’in evinde mangal yapıyorlar. Adeta üç kardeş gibi yaşıyorlar. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Birbirlerine de “Nuri” diyorlar, Nuri aşağı Nuri yukarı!.. Sonra Levent İstanbul’a taşınıyor. Dedem ve babaannem de tayin nedeniyle Ankara’ya geliyor. Şimdiki “Saray”ın olduğu yerde bulunan Orman Bakanlığı Lojmanları’na yerleşiyorlar...

* * *

Babam hem çalışıp hem okuyarak üniversiteyi bitiriyor. Abdullah da önce kalfa sonra usta oluyor. Babam, işte o yıllardan başlayarak uzun süre Abdullah Amca’nın Ragıp Tüzün Caddesi’ndeki küçük berber dükkanına gidiyor. Doksanlı yılların sonuna doğru krizler üst üste gelince, kirasını çıkaramayan berber dükkanı kapanıyor. O günden sonra; güzel havalarda babam Abdullah Amca’nın Karşıyaka’daki gecekondusuna gider, bahçesinde tıraş olur, hava kötüyse Abdullah Amca takımlarını alıp bize gelir ve babamı evde tıraş ederdi.

* * *

2009 yılında önce İstanbul’dan Levent’ten bir hastalık haberi geldi, ardından babam -belki de ciğerci dükkanının o en güzel etleriyle tetiklenmiş “gut”un sonucu olarak- böbrek yetmezliğine yakalandı. Aylarca hastanede yattı. Berber Apo, küçücük dükkanında hep sigara dumanları altında çalıştığından, bunun doğal sonucu olarak, “verem”den sanatoryuma yattı. Sonra bir gün Abdullah Amca’nın vefat haberi geldi. O sırada yurtdışında görevde olduğum, babam da hastanede yattığı için cenazeye gidememiştik. Babam by-pass geçirince hastaneye gelen ilk kişi Levent olmuş, “Yav Nuri ne oldu lan sana” deyince, babam inanılmaz bir moral bulmuştu. Babamın hastalığı ortaya çıkmadan evlilik kararı almıştık. Erteleyelim demiştik ama babam razı olmamıştı. Bunu duyunca kız isteme işini “Levo” üstlendi. Sonra nikahta da şahidim oldu...

* * *

Nikahtan bir yıl kadar sonra kalp-böbrek ve akciğer yetmezliği ilerleyen babam, günde 30-40 ilaç, haftada üç gün diyaliz ve bir süre sonra da solunum kolaylaştırıcı makineler ile yaşadı. Berber Apo öldükten sonra, pek saçı çıkmadı babamın! Az çok çıkanı da annemle kız kardeşim keserdi o uyurken!..

* * *

Babamı 2013 yılında kaybettik. Levent hasta olduğu için gelemedi cenazeye, ama annemi arayıp konuştu ve helalleştiler.

* * *

Zaten çok geçmedi, Levent de ayrıldı aramızdan, onu siz de duydunuz. Çünkü bizim “Levo”, Levent Kırca’ydı!..” (Ekşisözlük, “realsanto”)

* * *

Sevgili Levo,
Daha üç gün önce, Çeşme’nin sevilen CHP İlçe Başkanı Ekrem Oran’ın organize ettiği bando, sokağımızdan İzmir Marşı’nı çalarak geçerken bir komşumuz ansızın “Ah aramızda bir de Levent Kırca olsaydı” diyerek seni özlemle andı.
Bunları söylerken çok haklıydı....
Ah aramızda bir de sen olsaydın, daha da coşkulu kutlardık, her şeyimizi borçlu olduğumuz 30 Ağustos Zaferi’ni...
Rahat uyu Levocuğum...
Yıllarca evlerine konuk olduğun, en karamsar anlarında bile acılarını bir nebze unutturup güldürdüğün milyonlarca sevenin, dünya çapındaki güldürü ustası Levent Kırca’yı hiçbir zaman unutmayacak.
Tıpkı hep sevgi ve özlemle andığımız Vefa Lisesi’nden arkadaşımız sevgili Kemal Sunal’ı unutmadığı gibi...
Nur içinde yat, mekanın cennet olsun canım kardeşim...