Sevgili okurlarım,
Bugün “Duydunuz mu” başlıklı yazımdan sonra gelen ve okuduğum herkesin gözlerini yaşartan bir mektubu, sahibinin adını gizleyerek paylaşacağım. Çünkü Türkiye’deki yakınlarını sıkıntıya sokmak istemiyorum.
İşte o mektup:
“Çok Değerli ve Sevgili Uğur Abi,
Ben 1986 yılında doğdum ve sizinle büyüdüm.
Bu mektubu Portland, Oregon, Amerika Birleşik Devletleri’nden gönderiyorum.
Yüksek öğrenimimi Kaliforniya Üniversitesi Santa Kruz’da yapıp, başarıyla mezun oldum. Şimdi dünyanın en büyük yarı iletken üreticisi (Flash bellekler, anakartlar, “çip”ler vs) İntel’in önemli bir bölümünde çalışıyorum.
Yani bilimin, teknolojinin beyninde sayılırım...

*  *  *

Yazınızı okuduktan sonra çalışanlara özel olan internet bağında rastgele Türk isimleri araştırması yapayım dedim. Ne oldu biliyor musunuz? Bir anda karşıma 16 tane Mehmet ismi çıktı! Baktım, hepsi de Türk soyadlı!..
O anda hem gururlandım, hem de “Biz niçin güzel vatanımızda değiliz de, buradayız” diye düşünerek hüzünlendim. Araştırmamı sürdürüp Ahmetler, Zeynepler, Ayşeler... Aklıma ne geldiyse baktım!
Sonuç şu: O kadar çok beyin göçü vermişiz ki!.. Bunlar sadece benim ulaşabildiklerim. Ayrıca başka dev kuruluşlarda çalışan Türkler de var.

*  *  *

Bu arada Harvard Üniversitesi’nin Smitsonian Enstitüsü’nde görev yapan astrofizikçi bilim adamımız Bülent Kızıltan, müthiş bir buluşa imza atarak yeni bir “karadelik” ortaya çıkardı. O da günün birinde Nobel kazanırsa, hiç şaşırmayalım!..

*  *  *

Sevgili Uğur Abi,
Sözü şuraya getireceğim;
Türkiye’deki arkadaşlarımdan sürekli mesaj alıyorum. Özellikle özgür bir ortamda akademik çalışma yapmak isteyenler bana aynı soruyu yöneltiyor: “Lütfen bize bir yol göster! Acaba oraya nasıl gelebiliriz?..”
Hepsi kaçmak istiyor, hepsi umutsuz... O nedenle burada onca imkan içinde yaşamak dokunuyor bana... Aklım, kalbim hep memleketimde. Mehmetlerin, Ayşelerin ve Bülentlerin olduğu gibi...
Bunları da buğulu gözlerle yazıyorum... Zira “beyin göçü” Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli ve çok derin bir konu olmasına karşın, maalesef üzerinde pek durulmuyor!..”

*  *  *

Kaçıyorlar...
Türkiye’nin iyi eğitim almış evlatları iş bulmanın zorluğu, yetersiz ücretler ve en önemlisi yüksek eğitim kurumlarında özgür düşüncenin baskılanması, hatta yasaklanması nedeniyle tıpkı göçmen kuşlar gibi, topluca gidiyorlar.
Ben kalıp vatanları için mücadele etmelerinden yanayım ama hayat onların!..
Ayrıca “Okumuş birini gördüğümde afakanlar basıyor” diyen zihniyet ve kendisi gibi düşünmeyenleri ihbar edip üniversitelerden attıran “yandaş rektör” egemenliği bu gençlere akademik çatı altında yaşam hakkı tanımıyor!
O muhbir rektörler ki, liyakatın yerini yandaşlığın ve “biat”ın aldığı ülkelerin sefalete mahkum olacağını bile düşünemiyorlar!..