Bugün 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız “Büyük Marmara Depremi”nin yıldönümü.
Peki, Türkiye’nin üreten, teknoloji geliştiren, ihracat yaparak istihdam yaratan, toplam verginin büyük çoğunluğunu ödeyen bu yüz akı coğrafyamızda yaşayan yaklaşık 20 bin yurttaşımızı kaybettiğimiz depremden ülke olarak gereken dersleri çıkarabildik mi?
Bu soruya cevap verebilecek en yetkin bilim insanlarımızdan biri, uluslar arası saygınlığının yanı sıra katıksız bir yurtsever olan Prof. Dr. Celal Şengör.
Celal Hoca, İstanbul ve çevresinin 2030 yılına kadar 7,2 büyüklüğünde bir deprem tehdidi altında bulunduğunu belirterek şu ürkütücü tespiti yapıyor:
“Deprem açısından bakıldığında Türkiye’nin durumu tam bir felaket. Bu felaket geldiğinde bağımsızlığımızı kaybedeceğiz!..”
Habertürk Gazetesi’nden Ümran Avcı ve Öznur Karslı’ya verdiği röportajda da, bu sözlerine açıklık getiriyor:
“Türkiye depreme hazır değil. Özellikle İstanbul’u vuracak depreme!.. İstanbul’da sel olduğunda, yoğun kar yağdığında hiçbir yere gidemezsiniz. Peki deprem olduğu zaman İstanbul’u nasıl besleyeceksiniz? Yaralılara hizmeti nasıl götüreceksiniz? İnsanların nereye sığınmalarını sağlayacaksınız? Hareketli iskeleleriniz hazır mı? Deniz yoluyla İstanbul’u besleme planınız var mı?
Bu sorulara cevap aradığınızda yapacak fazla bir şey olmadığı ortaya çıkıyor. Felaketi bekleyeceğiz. Bu felaket geldiğinde Türkiye yardım için Avrupa’ya el açacak çünkü muhtaç olacak. Bunun sonucunda bağımsızlığını kaybedecek!
İstanbul’un yıkıldığını düşünebiliyor musunuz? Hangi gelirle ayağa kaldıracaksınız? Hangi uzmanlıkla kaybolmuş, zarar görmüş kültürel varlıkları onaracaksınız?..”
Bunlar ne yazık ki Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 18 yıl geçmiş olmasına karşın hâlâ cevabını arayan sorular.

* * *

Hazır kültürel varlıkların onarımından söz etmişken, gece gündüz demeden adeta tek kişilik bir bilim ordusu gibi çalışan değerli dostum Prof. Celal Şengör’den aldığım çok önemli bir mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Sevgili Uğur Ağabey,
Size bu kadar kısa zamanda ikinci mektubu yazmama sebep, bir dosttan aldığım pek korkutucu bir haberdir. Belki duymuşsunuzdur, İstanbul’daki tek modern Doğa Tarihi Müzesi Moda’daki St. Joseph Fransız Lisesi’ndeki enfes müzedir. Bu müzenin ilk kuruluşu, neredeyse okulun tarihi kadar eskidir. Geçen yüzyıl başında bu okulun hocalarının topladığı bitki ve hayvan örnekleri arasında bugün artık İstanbul’da yaşamayanlar bulunmaktadır.
Bu müze bir yerde İstanbul’un doğal belleği olmuştur. Müzenin muhteşem herbariumunu (bitki koleksiyonu) yakınlarda İş Bankası Kültür Yayınları Prof. Dr. Mehmet Sakınç’ın yazarlığında yayımladı.
Bu sayede insanlığın göz bebeği bu şehrin günümüzdeki ve geçmişteki bitkileri hakkında halkımıza bir pencere açıldı.
Yakınlarda bu müzeye Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri giderek, buradaki insan evrimini anlatan panonun kaldırılmasını istemişler. Okul yöneticileri de belki müzenin tamamını tehlikeye atmamak için bu tavizi vermişler. Bu doğru mudur? Doğruysa kimdir bu bilim düşmanı isteği yapan zır cahiller, bu barbarlar?..
Bir Türk bilim insanı olarak bunu bilmeye hakkım olduğunu sanırım. Zira bu kişileri, halkımızı modern bilimden habersiz bırakmaya teşebbüs suçundan yani toplum düşmanlığından, mahkemeye vermek isterim. Toplumumuza yapılan bu saldırıyı, dünyanın en önemli genel doğa bilimi dergisi olan Nature Dergisi’ne de rapor ettiğimi bilmenizi isterim.
Nereye gidiyor eğitimimiz Uğur Ağabey?
Avrupa Orta Çağı’na mı dönüyoruz? İslam Orta Çağı bundan çok daha iyiydi. Cahiz’den İbn-i Haldun’a, İslamın büyük bilimcileri evrimi anlatıyorlardı.
Her zamanki gibi sevgi ve saygıyla ellerinizden öperim.
Celal”

* * *

Hoca, “Türkiye”de eğitim nereye gidiyor?” sorusuna son noktayı koymuş.
İslam Orta Çağı’ndan bile gerilere gittiğimizi söylemiş!..