Hatırlıyor musunuz, Saray 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ne demişti:
-Bu bize Allah’ın lütfudur!..
Alçakça girişimin sıcaklığı içinde üzerinde çok durulmamıştı ilk önceleri... Olağanüstü Hal (OHAL) sürecine geçildikten sonra ise çok konuşuldu; öyle şeyler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor ki, artık bu lütfun ne olduğu kabak gibi ortaya çıkmaya başladı!..
Önce, yenisi AKP ve MHP oylarıyla yenilenen OHAL döneminde neler yaşadık, neler gördük, geçirdik bir bakalım:
-Öncelikle 13 terör saldırısında 204 insanımız yaşamını yitirdi, 767 kişi yaralandı... 100 binden fazla insan gözaltına alındı, sorgudan geçirildi, yaklaşık 50 bin kişi tutuklandı... 144 gazeteci hapiste... Sosyal medyada 3 bin 750 kişi hakkında işlem yapıldı, 656 kişi tutuklandı. 10 bin sosyal medya kullanıcısı hakkında işleme başlandığı da bizzat iktidar organları tarafından açıklandı... Türkiye Büyük Millet Meclisi tam anlamıyla devre dışı kaldı... Ülke neredeyse 7 aya yakın süredir Kanun Hükmünde Kararnamelerle(KHK) yönetiliyor!..
FETÖ’ye karşı yapıldığı ileri sürülen operasyonlarda ise her ne hikmetse olan hep bu iktidara muhalefet edenlere oldu; gazetecisinden, işçisine, memuruna, akademisyenine içeri tıkılmadık meslek mensubu neredeyse kalmadı!.. Cumhuriyet gazetesinin çaycısı dahi bu durumdan payını aldı... 80 yaşındaki emeklinin 25 gündür ifadesi alınmadan içerde yattığını da yine gazetelerden öğrendik...
Daha dün yılbaşı saldırısının ardından “laikliği savunan, anlatan” ve gözaltına alınan Halkevi üyeleri tutuklandı!.. Kısacası iktidara “gık” diyenler üzerinde terör estirildi... Daha da açık söyleyecek olursak; dikensiz gül bahçesi yaratmak için cansiperane bir seferberlik başlatıldı ve acımasızca sürdürülüyor...
-Anladık ki “Allah’ın ilk lütfu” budur!..

En büyük lütuf: Devlet Bey!..


Gelelim Saray’a ve iktidara bahşedilen en büyük armağana...
Devlet Bey, önceki gün yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
-Bir oyum var, Meclis’te de, referandumda da “evet” diyeceğim!..
“Vay, vay, vay” diyerek arşive daldım; daha bu işin başlarında, liderlik koltuğunu “mahkeme kararıyla” sağlama aldıktan sonra iktidara seslenip “gelin şu işin adını koyalım” dediği günlere uzandım, ve bakın ne buldum:
-Bizim Saray’la anlaştığımız namertçe söylendi... İlk aşamada partili cumhurbaşkanlığına evet dediğimiz, başkanlık sistemine sıcak baktığımız soysuzca iddia edildi...
Nasıl, şahane değil mi?!. Bahçeli’nin MHP grup toplantısında yaptığı konuşma bu. Kelimesi kelimesine Devlet Bey tarafından söylendiğine şahadet ederim!.. Şunun şurasında birkaç ay önce MHP’nin genel başkanı bu tür iddiaları namertlik, soysuzluk olarak kabul ediyor, “çıkıp bir özür bile dilemediler” diye de rakiplerini suçluyordu...
-Gerçekten çok hazin!..
Hakaretlerle dolu o konuşmasında reddettiği her şey AKP ile anlaştığı anayasa değişikliğinde mıh gibi yer almıyor mu? Saray’la anlaşmadı mı? Partili Cumhurbaşkanlığı yok mu?. Milleti ahmak yerine koyup, “Başkanlık Sistemi” yerine “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” yutturmacası metne koyulmadı mı?!.
Tabii, kokusu yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan başka numaralar da var; örneğin 550 milletvekilinin 600’e çıkarılması oyunu!.. Peki nasıl bir oyunmuş bu?. Ankara kulislerinde dolaşan söylentilere göre, hem AKP hem de MHP milletvekillerine Don’t worry, be happy” demek içinmiş!.. Türkçe meali ise şöyle:
-Sakın endişelenmeyin 2019 seçimlerinde milletvekilliğini cepte bilin!..
Yani, 50 milletvekilliği artışı MHP için yapılmış; peki bunu nasıl garantileyeceklermiş?. Çok kolay; MHP seçime AKP ile tek liste halinde girecekmiş!.. Anlamadınızsa şöyle izah edeyim; MHP’li adaylar AKP listesinde yer alarak seçime girecekmiş, yaa!..
Bu cingözlüğü duyunca aklıma yukarıda okuduğunuz, Devlet Bey’in konuşması geldi; üzüldüm tabii adamcağızın haline, sen o kadar uğraş, didin, kendine bağlı vekillerin geleceği için yırtın, siyasi rakiplerin olmadık suçlamalar yapsın, ayıp vallahi... Haa yazıya attığım başlıkla durumun ilintisi nedir diye soracak olursanız, şöyle:
-Gördük ki “Allah’ın Saray’a en büyük lütfu” asıl budur!..

Referandum nasıl yapılacak?


Diğer konu biraz çetrefilli...
Meclis’te işler AKP’nin umduğu gibi giderse, yani 330 sayısı bulunursa Türkiye, OHAL düzeninde referanduma gidecek... İyi de nasıl gidecek; adı üstünde olağanüstü hal, terör azmış, bir taraftan IŞİD, diğer taraftan PKK ve FETÖ... Referandumun güvenliği nasıl sağlanacak?..
İşin çok vahim bir boyutu daha var; OHAL sayesinde her türlü yetki valiler ve kaymakamlarda... Şu altı ayı aşkın olağanüstü düzende kimi görevlilerin nasıl “iktidar mensubu hallerinde” çalıştığı da örnekleriyle ortada... Yargının vaziyeti deseniz o da ortada; bu ülkenin anayasasında yazılı laikliği korumaya çalışan gençler bile tutuklanıyor artık!.. Yüksek Seçim Kurulu ile ilgili iddialar da cabası... İktidarın “milis kuvvetleri” oluşturduğuna dair korkutucu iddialar ise ayyuka çıkmış vaziyette...
Böyle bir ortamda referandumu nasıl yapacaksınız?.. Hadi yaptınız, meşruiyetine kimi inandıracaksınız?. Baskı, zorlama, hile iddialarını nasıl cevaplayacaksınız?.. Kısa keselim, bu iktidar bu hamleyi her şeye karşın, her türlü riski göze alarak yapabilir, yapacaktır da... Çünkü başka çıkış yolu olmadığını düşünüyor...
-Tarihe “Olağanüstü Referandum” yapan iktidar olarak geçmeyi de umursamıyor doğal olarak!..