Olay (yoksa kurgu mu demeliydim!) patladığında yazmamaya karar vermiştim...
“Yok artık arkadaş” demiştim kendi kendime, “Bunlar hakkında yazdıklarımı toplasam hatırı sayılır kalınlıkta kitap olur; bu kez bu kepazelik için kalem oynatmayacağım!..” Ancak konu “gazeteciliğin sefaleti” boyutuna varınca, iş bir yığın yanaşmanın saldırısına, taa Saray’a varıncaya kadar ağır hakaretlere erişince, bunun karşılığı olarak iki adet “el aman” yalvarışına, bir genel yayın yönetmeninin kurban niyetine azledilişine, gazetenin editoryal yönetimini “suçlu valla bunlar” diye “kurtlar sofrasına” feda edişi zavallılığına ulaşınca dayanamadım!..
Hele, Ahmet Hakan nam-ı yiğit gazete yazarının iktidara yaltaklanışını hiç utanıp sıkılmadan “demokrasinin gereği” olarak yedirmeye kalkışması, bu konuyu “mutlaka yazılması gerekenler” kategorisinin ilk sırasına yerleştirdi!..
-Bugün olmasa bile yarın bu dönemi okuyanlar, ülkenin nasıl bir “medya sürüngenliği” yaşadığını belgeleriyle görsünler, anlasınlar diye düşündüm!..
Konuyu biliyorsunuz zaten; Hürriyet Gazetesi 25 Mart’ta “7 eleştiriye 7 yanıt” manşetiyle çıktı. Ama asıl manşet iç sayfadaydı:
-Karargah rahatsız!
Haber 15 Temmuz’un “yıldız” gazetecisi, Hürriyet’in Ankara Temsilciliği’ne terfi eden Hande Fırat’a aitti. İçeriği ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a yönelik yapılan eleştirilerden ne kadar “rahatsız” olduğunu anlatıyordu. Yanlış anlaşılmasın, iktidardan değil, muhalefet tarafından yapılan eleştirilerden söz ediliyordu!.. Yedi sorunun yalnızca birisi “Orduda başörtüsünün serbest kalması” konusunda karargahın “bizim dahlimiz yok, kararı bakanlık aldı” yanıtıyla “iktidarın tasarrufu” mesajı veriyordu...
Yandaş medya ayağa kalktı, Hürriyet’in ne cuntacılığı, ne darbeciliği kaldı... Hatta gazeteye el konulması bile istendi, iyi mi!.. Halbuki bu haber, referandumda iyice sıkışmış olan iktidar kanadına yeni bir koz sunuyordu; “Mağduriyet kozu!!!”
-Sonrası ise tam bir trajediydi!..

Medyanın yerlere kapanan “Amirali!”


Artık, “kurgu mu” desem, “piyes mi” desem bu kumpanya katlanarak oynanmaya devam etti...
Hürriyet önce “kuyruğu dik tutma” adına bir başyazı yayımladı... Buram buram özür kokan yazıda, haberin içeriğinin iyi anlaşılmadığı, iktidara yönelik en ufak bir eleştiri yapılmadığı anlatılıyordu...
Ama bu yazı kesmedi!.. Aydın Doğan başta olmak üzere, daha bir kaç gün önce Başbakan Binali Bey tarafından “kahraman gazeteci” olarak ödül alan Hande Fırat ve tüm sorumluların tutuklanmasını isteyen çığlıklar, saldırılar sürdü. Bunun üzerine Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin görevden alındı, yerine iktidarla ilişkileri gayet yerinde olan Fikret Bila getirildi... Iıh, yine kesmemişti; yandaşlar şööle daha okkalı bir “reverans” bekliyordu!..
Sazı Ertuğrul Özkök devraldı... Tüm zamanların en uyumlu en kıvrak genel yayın yönetmeni nişanını gururla taşıyan, 1 Kasım seçimleri gecesi AKP’nin kazandığını görünce “artık fabrika ayarlarıma geri dönüyorum” diyen Özkök, sözde yandaşlara özde ise iktidara seslendiği savunma yazısında aynen şöyle diyebildi:
- Anlamıyor musun, komutan siyasi iradeye değil, muhalefetin şom ağızlılarına cevap veriyor!..
Basın tarihine altın harflerle yazılacak bu “yanaşma stil” de tutmadı ne yazık ki; Hürriyet hakkında bir şikayet üzerine soruşturma açıldı... Haa, bu arada yandaş medya da sonunda, “Evet” oylarını parlatacağını düşündüğü bir tutamak bulmanın sevinciyle olayı “28 Şubat” la özdeşleştirerek mağduriyet yaratma oyununu sahnelemekle meşguldü!..

“Maksadını aşan haber” ağlaşması!..


Doğan Medya kapalı kapılar ardında ya da önünde ne yapsa olmuyordu...
Tüm olanların üstüne bir de Saray’ın “terbiyesizlik, seviyesizlik, bedelini çok ağır ödeyecekler” açıklaması gelince Hürriyet gazetesinde ikinci başyazı yayınlandı; düpedüz “aman dileyen”, iktidar ve destekçilerinin pek beğeneceği türden bir özür yazısı... Diğer taraftan gazetecilik adına tarihe geçecek bir yüz karası!..
Daha üç gün önce genel yayın müdürünü kurtların önüne atan Hürriyet, bu kez yazı işlerini toptan feda ediyordu:
-Kasıt bu olmamakla birlikte maksadı aşan bir editoryal hata olarak görülebilir. Bunun için üzgünüz!..
Bu tam teslimiyet de görünürde pek bir işe yaramamış olsa gerek, bu kez bir diğer Hürriyet yazarı Ahmet Hakan aldı sazı eline... Bakın nasıl günah çıkardı muhterem:
-Doğrudur, Karargah rahatsızdır... Cumhurbaşkanı’ndan mı rahatsızdır? Ne haddine! Başbakan’dan mı rahatsızdır? Tabii ki hayır! Hükümetten mi rahatsızdır? Yok böyle bir şey!
Sonra da rahatsızlığın nedenini “şıp” diye keşfedip faş etti hazret:
-Rahatsızlığın tek nedeni var. Genelkurmay’a yönelik haksız, mesnetsiz olarak yapılan ağır eleştiriler.. Kim yapıyor bu eleştirileri? Kim yapacak, hükümet karşıtı çevreler...
Aynı zat, bir gün önceki yazısında da, Hürriyet’teki haberde bir tek harfle bile Cumhurbaşkanı’na ya da hükümete yönelik bir sözleri olmadığını haykırdıktan sonra şöyle yazmıştı:
-Seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ve hükümete laf etmek ne haddimize! Biz demokrasiye bağlıyız ve bunu kimseye sorgulatmayız!..
Zillete bakar mısınız?! İyi güzel de bu yağlı satırlar da pek bir işe yaramadı... Aydın Doğan için Petrol Ofisi Davası’nda “zorla getirilme” kararı çıktı!.. Hande Fırat’ın istifasının da masada beklediği belirtiliyor!.. İktidara yaranmak için yapılan kurgu bakın nerelere dayandı.. Eee, boşuna dememişler:
-Bu kadar ayağa düşersen, tekme atan çok olur... Yazık, çok yazık!..