İktidara, art arda iki ekonomik kriz sonrasında ve halkın dizginlenemeyen öfkesi neticesinde sandıkta yok olan iktidar partilerinin baraj altında kalması sayesinde yüzde 3.5 oyla geldiler...
Ama Meclis’teki sandalyelerin yüzde 66’sını alarak!.. Böylece yıkılması olanaksız bir tek parti iktidarının temelleri de atılmış oluyordu. Üstelik kedi gibi dört ayak üzerine düşmüşlerdi; kriz dönemi geride kalmış, tüm dünyada petrol fiyatları gerilemiş, para iyice ucuzlamış, gidecek yer arıyordu!..
Üçlü koalisyon döneminde halka dayatılan “acı reçeteler” meyvesini vermiş, epey bir dönem sürecek bir “bahar havası” yaratılmıştı. Bu bahar havasından asıl yararlanacak olanlar ise suni bir seçim oyunuyla ortadan silinmiş, o “ekonomik bağımlılık tedbirlerinin” mucidi Kemal Derviş ise, görevini tamamlamanın verdiği gönül rahatlığı ile milletvekilliğinden istifa edip Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanlığı (UNDP) görevini kabul ederek çekip gitmişti!..
Gitti ama ekonomik politikası AKP’ye kaldı yadigar!.. İktidar aynı politikayı sürdürdü. Neydi bu politikanın temel unsurları peki?
-Sıcak para, devletin mallarını “babalar gibi satış” ve inşaat sektörüyle büyüme!..
AKP aynı zamanda Cumhuriyet sürecinde “üretimi neredeyse sıfırlayan” ilk ve tek iktidar olarak da tarihe geçti!.. İlk 5 yıllık dilim aynı politikayı sürdürerek, sıcak ve ucuz paraya dayanarak, babalar gibi satarak, inşaat sektörüne yaslanarak “cicim yılları” şeklinde geçti... Bu döneme “pembe yıllar” da diyebilirsiniz. Ancak uygulanan ekonomik politikanın mimarı Derviş’in şu uyarısına başta büyüklerimiz olmak üzere hiç kimse kulak asmadı:
-Bugüne kadar gayet güzel uygulanan bu politikanın artık revize edilmesi, ciddi değişiklikler yapılması şart!..

Adım adım çöküşe!..

Her şey gayet güzel gidiyordu işte, değişikliğe ne gerek vardı?..
2008 tüm dünya için kapkara bir yıl oldu; başta ABD, İngiltere, Almanya olmak üzere devasa iflaslar, finans piyasalarını çökertti... Trilyonlarca dolar buharlaştı. Örneğin Amerika “devletçiliği” yeniden keşfetti!..
Bizde ise zamanın başbakanı, “bize bir şey olmaz, teğet geçer” diyordu... O dönem yüz binlerce küçük ve orta ölçekli işletme battı, bankalar sallandı ancak dışarıdan gelen menşei meçhul dolarlar, sıcak paraya verilen muazzam “şekerlemeler”, kimsenin anlamadığı devasa satışlar neticesi bu kriz “çukura düşmeden” atlatıldı!..
Ancak eski güzel günler de artık mazide kalmıştı... Bu arada ülkede yaşanan siyasi çalkantı, Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslar, iktidarı birlikte yürütenler arasındaki “güç mücadelesi” ekonomideki kötüye gidişi, yoksulluk parametresindeki aşağıya doğru hızlı seyredişi hep gölgede bıraktı!.. Bunda iktidarın “algı” metodunu kullanmasındaki hayranlık verici kıvraklığın da önemli bir fonksiyonu vardı elbette!..
-Ancak takkenin düşüp, kelin görünmesine de pek az kalmıştı!..

Günümüzün felaket tablosu!..

İktidar 2011’de “Suriye kaosu” nun düğmesine bastı...
Ardından 6 yıllık “yokuş aşağı” ve de giderek hızlanan gidiş başladı... Sonunda geldiğimiz nokta şu:
-İçeride terör, Suriye topraklarında savaş, ekonomide perişanlık!..
Diğer faktörleri zaten sürekli anlatmaya çalışıyoruz. Son günler itibarıyla ekonomik duruma bir göz atalım, yalnızca gerçek rakamlara bakarak tabii... Öncelikle 3 uluslararası derecelendirme kuruluşu da Türkiye’nin ekonomik puanını dibe çekti.. Bu ne demek oluyor peki?
-Türkiye yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkarılmış demek oluyor!..
Yalnızca bu da değil, bu puanlarla kredi bulabilmek, sıcak parayı ülkeye çekmek de olanaksız denilecek denli zorlaşmış oluyor!.. Maalesef bu kadarla da kalmıyor; Standart& Poor’s Türkiye’deki 4 büyük bankanın not görünümünün “durağan” dan “negatif” e indirildiğini duyurdu.. Böylece bankaların kredi bulma durumu da iyice zora girdi...
Türkiye’nin lokomotif sektörü turizm iyice battı; bu alandaki gelir 2016’da yüzde 30’luk bir kayıpla 22 milyar dolara indi!..
Gelelim bu verilerin gündelik hayatımızı nasıl etkileyeceğine... Merkez Bankası Başkanı daha önceki gün 2017 enflasyon tahminini yüzde 6.5’ten yüzde 8’e yükseltti. Gıda enflasyonu varsayımı ise yüzde 7’den yüzde 9’a güncellendi.
Rakamlar bir şey anlatmıyorsa şöyle açıklayayım:
-Mutfağa şööle kocaman bir ateş düştü!.
Üstelik bunlar hem tahmin hem de resmi rakam!.. Yani domatesten patlıcana, birçok yurttaşın ender gördüğü etten süte, peynire, okul giderlerine, doğalgaza, oduna, kömüre can yakacak zamlar kapıda!.. Üstelik enflasyon hesapları da size şu şekilde uyar ancak:
-Tenis topu, bilgisayar parçası, badminton raketi filan sık kullanıyorsanız bu enflasyon tahmini sizin için ehvendir, yoksa yandınız!..
Çarşıya pazara çıkan kadınlara sorun, Türkiye İstatistik Kurumu’nu şapa oturtacak enflasyon tahminini onlar “şıp” diye söyler!..
Pekii, bu zamlar ve diğer “acı ilaçlar” ne zaman gelecek kapınıza?.. Referandumdan sonra tabii!.. Daha doğrusu tüm “sıkıntılı” düzenlemeler için referandum beklenecek... Örneğin kıdem tazminatı değişikliği, iş güvencesini sıfırlama, taşeron işçilere kadro yerine sözleşme düzenlemesi için 2-3 ay bekleyeceksiniz. Ancak “elma şekerleri” hemen piyasaya sürülecek; emekliye promosyon, çocuk bakan büyükanneye yardım gibi “oy avcısı” uygulamalar referandumdan önce çıkarılacak...
-Siz de çok safsınız ya hemen sandığa koşup “evet” diyeceksiniz, öyle mi gerçekten?!.