Sevgili Yılmaz Özdil’in yazısını okuduğumuzda karar vermiştik zaten!..
-Eskişehir’e gidilecek!..
Gidilecek ve yeni açılan Kurtuluş Müzesi, genişletilip yeni heykellerle taçlandırılan Balmumu Heykel Müzesi gezilecek, Eskişehir’in insana cesaret ve mutluluk aşılayan, geleceğe dair umutlarını tazeleyen havası solunacak, sevdiğimiz, dostluklarından onur duyduğumuz arkadaşlarımızla buluşulacaktı...
-Öyle de yaptık!..
Arkadaşlarımızla da anlaştık, eş, dost çocuklar Eskişehir’e baskın yaptık!.. Perşembe gecesi Bozüyük yakınlarında aniden önüme çıkan bir yaban domuzuyla sarmaş dolaş olmanın yarattığı korku, onun için duyduğum üzüntü ve arabanın ön kısmında oluşan küçük hasar dışında olaysız(!) bir yolculuk sonucu Eskişehir’e ulaştık. Hava eksi 10 derece civarlarındaydı!..
Sabah ilk işim Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i aramak oldu; “Yılmaz’ın yazısını okuyunca kıskandım valla, kalktık geldik” deyince güldü, “çok gelen oldu o yazıdan sonra ama birader sen de tam havasını bulmuşsun” yanıtını verdiğinde hava güneşli eksi 9 dereceydi!..
Soğuk ama güneşli pırıl pırıl günün ilk durağı balmumu Heykel Müzesi’ydi.. Nurcan Hanım’ın harika rehberliği eşliğinde gezdik müzeyi. Son gördüğümden bu yana yeni salonlarla takviye edilmiş, heykel sayısı 193’e ulaşmıştı. Nasıl anlatayım diye düşündüm, sonra kararımı verdim:
-Anlatılmaz, yaşanır!..

ara2

Daha girişten itibaren adeta bir düş dünyasında gezindiğiniz, sanki uzansanız, dokunsanız canlanıverecekmiş gibi duran, geçmişten bugüne bu ülkenin değerleri önünüzde resmi geçit yapıyordu... İşte Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanları, hemen yanında Atatürk’ün ailesi, annesi Zübeyde Hanım şahane bir gülümseyişle bakıyor, biraz ötede Mustafa Kemal Ülkü ile oynuyor...
Bir köşede Nazım yüzünü avcuna dayamış düşünüyor, diğer yanda İlhan Selçuk yazısını yazıyor, karşısında Turhan Selçuk Abdülcambaz’ı çiziyor.. Tarık Akan, Yaşar Kemal, Gülriz Sururi daha geçen hafta yitirdiği eşi Engin Cezzar ile birlikte... Bir diğer salonda demokrasi köşesi, dünya liderleri köşesi... Gazeteciler, sanatçılar, ressamlar, sinemanın devleri, tiyatronun, balenin, operanın unutulmaz isimleri...

ara1

Ve son durakta tüm bu güzelliklerin yaratıcısı Yılmaz Hoca’nın balmumu üzerinde çalışırken yapılmış heykeli... Nurcan Hanım duygularımı yazmam için “şeref defteri” ni getirdiğinde içimden şunu yazmak geldi:
-Keşke çok, daha çok, pek çok Yılmaz Büyükerşen olsaydı, Türkiye çok daha başka bir yer olurdu!..

Geçmişini bilmeyen geleceğini kuramaz!..


Kurtuluş Müzesi’ne hareket etmeden önce bir büyük sürprizle daha karşılaştık:
-Canlı Tarih Sahnesi!..
Bir tiyatro salonu gibi düşünün; sahneyi yukarıdan izliyorsunuz... Önce işgalden kurtuluşa bir film geliyor sahneye, gözyaşlarınızı tutmanız olanaksız... Sonra ışıklar içinde Mustafa Kemal’in balmumu heykeli alıyor sahneyi; konuşuyor, ellerini başını, vücudunu kullanarak kadını anlatıyor; kadının asaletini, yüklendiği ve yüklenmesi gereken sorumlulukları tane tane anlatıyor. Sonra diğer köşe aydınlanıyor; İsmet İnönü aynı şekilde Atatürk’ü ve kurtuluşu anlatıyor!..
Sonra daha yeni kurulan, ilk kez göreceğimiz Kurtuluş Müzesi’nde yaşadıklarımız, duygularımız aslında ayrı bir yazı konusu.. En başından başlayarak, gömülmeye, yok edilmeye çalışılan Türk Milleti’nin yarattığı mucize detaylarıyla, şahane görseller kullanılarak anlatılıyor... O zamanın gazeteleri; hem hainlerin hem Kuvvacı’ların çıkardığı gazeteler ve karikatürler neler yaşandığını, nelere göğüs gerildiğini anlatıyor!..
Çocuklar için hem oyun, hem basit anlatımlarla Kurtuluş Savaşı Destanı apayrı bir dünya olarak sunuluyor... Bu ülkenin nasıl kurtulduğunu, nasıl kurulduğunu iliklerinizde yaşayarak, adeta içinde yer alarak izliyorsunuz...
Müzeden çıktığımızda bir büyük sürpriz daha yaşadık. Elde kalan tek “Devrim Arabası” nı görmeye gittik. 1961’de Cemal Gürsel’in talimatıyla, mühendislerin, teknisyenlerin, ustaların neredeyse uyumadan aylar boyu çalışıp yarattığı iki devrim arabası istenilen tarihte Ankara’ya, Meclis’in kapısına getirilmişti. Ancak Gürsel benzin doldurulmayan arabaya binmiş, iki adım sonra araba durmuş, diğer devrim arabasına geçmişti. Ve Gürsel o tarihi sözleri söylemişti:
- Garp kafasıyla araba yapıp, Şark kafasıyla benzin doldurmayı unutuyoruz!..
Devrim Arabaları aslında büyük başarıydı. 4 adet üretildiği biliniyor. Ama “iyi saatte olsunlar” devreye girince seri üretimine geçilemedi. Elimizde yalnızca bir tane var şimdi, o da camekanın içinde. Ama hâlâ çalışıyor!..
Eskişehir’de istenince neler yapılabileceğini yaşayarak gördük. Büyükşehir Belediyesi’nin emin olun dünya çapında senfoni orkestrası eşliğinde Mehveş Emeç’i bile izledik!..
Haa, son olarak; dayanamayıp Yılmaz Hoca’ya sordum:
-Hepimiz sizi Cumhurbaşkanı adayı olarak bekliyorduk. Kemal Bey geçenlerde sizi neden aday göstermediğinin savunusunu yaptı, ne diyorsunuz?..
Gülümsedi, “demek ki öyle düşünmüş” dedi!..