Tam 156 gündür bekliyorduk...
Aynı süreçte zindana tıkılan Cumhuriyet gazetesi yazarları, avukatları, yöneticileri de bekliyordu; ancak meşhur iddianame bir türlü yazılıp da önümüze gelmiyor, gelemiyordu!.. Sonunda dün internet sitelerine düştü... Nereden düştü dersiniz?.. Savcılıktan mı? Hayır, Sabah gazetesinin haber sitesinden!..
Bu muhteremler deneyimlidir; Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi kumpaslarda da başroldeydiler!.. Hatta gözaltına alınan bazı kişiler daha evleri baskına uğramadan gözaltına alındıklarını bu gibilerin ekranlarından öğrenirlerdi; böylesine cevval, böylesine öngörülüydüler yani, polis daha eve gelmeden haber ekranda beliriveriyordu!.. Yaptıkları “haysiyet cellatlığının” yüzlerce, binlerce örneği arşivlerde duruyor!.. Onuruna yediremediği için intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar için “kurşuna kafa attı” diye yazan Engin Ardıç da bu gazetenin gözde yazarlarındandır!..
Bu kez de öyle oldu; yandaş takımın “Amiral Gemisi” Cumhuriyet iddianamesini gururla göndere çekiverdi!.. Ne diyordu peki haberde?..
-İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhuriyet gazetesinin 19 yönetici ve yazarı hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme; hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma ve silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla iddianame düzenlendi...
Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba tarafından hazırlanan iddianamede bir numaralı şüpheli Can Dündar!.. Burada biraz mola verelim; Can Dündar, Ankara Temsilcisi Mehmet Gül ile birlikte geçen yıl “MİT Tırları haberi” nedeniyle tutuklanmış, üç ay kadar yattıktan sonra tahliye edilmişti. Bu hukuksuz kararı ben de köşemde kınamıştım...
Daha sonra yasal yollardan yurtdışına çıkan Dündar, kısa bir süre sonra “bu iktidarın hukuksuzlukları sona erene dek dönmeyeceğini” kamuoyuna bizzat köşe yazısında duyurmuştu. Arkadaşları burada mücadele verirken, Cumhuriyet gazetesini üç yıl içinde rayından çıkararak tanınmaz hale getiren Akın Atalay bile tutuklanacağını bilerek yurda dönerken, Dündar kalmayı tercih etti. Gazetenin yayın politikasının değişmesinden birinci derecede sorumlu Can Dündar’ın kanımca artık desteğe ihtiyacı yok; Avrupa’nın tüm ülkeleri en üst düzeyde koruma ve desteği sunuyor zaten...
-Bu nedenle ben vicdanımda onun dosyasını
ayırıyorum!..

Evlere şenlik suçlamalarla dolu bir iddianame!..


Cumhuriyet’in “muvazaalı seçimle” gelen Yönetim Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın dosyasını da aynı gerekçeyle pas geçiyorum...
İddianame, Cumhuriyet gazetesinin son 3 yıl içinde yayın politikasının tamamen değişmesi, Fethullahçılarla, PKK ile, DHKP-C ile yoğun irtibat ve lehinde çalışmak suçlamasını öne çıkarıyor!.. Mantık şöyle:
-Madem ki genel yayın yönetmenini Vakıf Yönetim Kurulu belirliyor, yayın politikası değişikliğinden ve haberlerin aktarılış biçiminden ve haberlerin aktarılış biçimlerinden yönetim kurulunda bulunan tüm şüphelilerin sorumlu bulunduğu açıktır!..
Vazgeçtim “suçun bireyselliği”, köşe yazarlarının fikri iradesi gibi evrensel kurallardan, yönetim kurulunda bulunan herkesi aynı torbaya doldurmak, muhasebe müdürünü, karikatür çizerini, bilişim yöneticisini, muhabirini aynı şekilde suçlamak hukukta bir ilk olsa gerek!..
Örneğin Kadri Gürsel ile ilgili olarak “92 ByLock kullanıcısıyla irtibatlı” suçlaması var. Ancak Gürsel bunu ByLock hesabı üzerinden mi yapıyor yoksa bu iletişim sistemini kullananlarla mı irtibatı var bu ayrıntı iddianamede yok!.
Ben akıl yürüteyim; Kadri Gürsel’in telefonunda ByLock yok!.. Bir gazetecinin görüştüğü kişilerin kaçında şu var, kaçında bu var gibi öngörüde bulunması ise olanaksız!.. Bugün FETÖ’ye veryansın eden yandaşları bir araştırın, kimlerle irtibatları olduğunu görürsünüz, dudağınız uçuklar!.. Ben dahil hemen bütün gazetecilerin şu ya da bu şekilde, bir haber ya da TV programı için irtibatı olmuştur bu gibi insanlarla!..
-Böyle bir
suçlama hangi
mantıkla yapılmış, yandaş gazete de hemen üstüne atlayıp, birinci sayfasından vermiş anlamak zor!..

FETÖ olmadı DHKP-C PKK verelim!..


Ahmet Şık, kumpaslar döneminde FETÖ’nün hedefinde olan, içeri atılan gazetecilerden biriydi...
Şık 96 gün önce tutuklandığında “FETÖ’ye yardım” suçlamasından içeri alındığı yayınları yapılmış, pek gülünç geldiği için hemen vaz- geçilmişti. İddianamede diğer şüphelilerin tümü için FETÖ/ PYD irtibatı suçlaması yapılırken Ahmet Şık için şu gerekçede karar kılınmış:
-DHKP-C ve PKK irtibatı!..
Daha geçenlerde Saray’ın “içerde gazeteci yok, Çocuk istismarcısı, hırsız, terörist hepsi” konuşması üzerine yazdığım yazının mürekkebi bile kurumadı. Sevgili arkadaşlarım Musa Kart, Hakan Kara, Turhan Günay, Güray Öz ve diğer arkadaşlarla ilgili görüşlerimi açıkça yazmıştım, dileyen arşivlerden bulabilir. Bu iddianame görüşlerimde en ufak bir değişiklik yaratmadığı gibi, arkadaşlarımın değerini gözümde çok daha yukarılara taşıdı!..
Tabii ki bu iddianamenin detayları üzerinde daha çok konuşulacak, fikir yürütenler olacak. Yandaş cenahtan gelecek çamurları saymıyorum bile.. Ama söyler misiniz Tanrı aşkına, iddianamede tanık olarak Cem Küçük’ün, FETÖ’nün has adamlarından olup, 17/25 Aralık’tan sonra yön değiştiren Hüseyin Gülerce’nin, Latif Erdoğan’ın ne işi var?.. İfadelerinde neler söylediler pek merak ediyorum, göreceğiz!.. Bu arkadaşlar dimdik bir şekilde içeriden çıkacak, hiç kuşkum yok...
-İnanıyorum ki, “haysiyet cellatlığı” hukuk karşısında yine yenilecek!