Cumhuriyet Gazetesi’nde yaklaşık iki haftadır devam eden bir yazı dizisi var:
-Söz sırası Cumhuriyet’te!..
Diziye çok önem veriyor olmalılar ki, tam dört kişi tarafından hazırlanmış... Ancak üsluba bakınca, gazeteye avukat olarak girip İcra Kurulu Başkanlığı’na kadar zıplama kabiliyetini gösteren Akın Atalay’ın parmak izlerini görmemek olanaksız!.. İşte bu dört “yazıcı” arkadaşın hazırladığı yazı dizisinin önceki gün yayınlanan “Bozacının şahitleri şıracı” başlıklı bölümünde şu satırlar yer alıyordu:
-Cumhuriyet soruşturmasının tanıkları arasında geçmişte Gülen’in yol arkadaşı olan kişiler ve saray desteğiyle Cumhuriyet’i Aydınlık çizgisine getirmek isteyen eski vakıf yöneticileri yer alıyor!..
Kimdi acaba , gazeteyi sözde “Aydınlık çizgisine” çekmeye hevesli eski vakıf yöneticileri?.. Alev Coşkun, Mustafa Balbay tabii!.. Neden? Çünkü hileyle el koydukları ve satış rakamını 35’binlere gerilettikleri, neyi var neyi yoksa satıp savdıkları, kısacası batma noktasına getirdikleri gazeteyi zorlu bir hukuk savaşı sonucu geri almak üzereler de ondan!..
Daha önce bir kaç kez gazetenin başına çöreklenen bu “kafa” ile ilgili yazılar kaleme aldım. Bu kez köşemi Cumhuriyetçi, devrimci bir gence, Üçüncü Yol 1919 sitesi Yayın Yönetmeni Çağdaş Bayraktar’a bırakıyorum...
-İşte bir Cumhuriyetçinin gözüyle Cumhuriyet Gazetesi’ni batıran o çete!..

Cumhuriyet özüne dönecek mani olamayacaksınız


Cumhuriyet Vakfı’nın 18 Şubat 2014 tarihinde yapılan seçimindeki usulsüzlük, 2 Mayıs 2017 tarihinde, başvuru yapılan mahkeme tarafından da kabul edildi ve tescillendi. Bu karar üzerine, Cumhuriyet Vakfı ve Cumhuriyet Gazetesi’nde dümeni cebren ve hile ile alanları bir panik kapladı doğal olarak...
Bu karardan hemen sonra, Cumhuriyet Gazetesi’nde “Söz sırası Cumhuriyet’te” başlıklı bir yazı dizisi başladı. Halen devam eden yazı dizisinin ana fikri şu şekilde:
-Gazeteye müdahale için saraydan medet umuldu. Saraydan yardım istendi. Mahkeme kararı da bunun sonucu...
Üstelik bunu yaparken de Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının tutuklanma sebebi ile bu dava ilişkilendirilip sanki gazeteciler bu dava yüzünden tutuklanmış algısı yaratılmaya çalışıyor. Bizler; sahte belgelerle, iftiralarla beslenen ve birbirinden alakasız olayların birbirine bağlanmaya çalışılması, ilişkilendirilmesi üzerinden birilerinin mağdur edilmesi numaralarına ilk kez tanık olmuyoruz!..
Biz, Mustafa Balbay ve Alev Coşkun’a atılmak istenen iftiraları o alçakça kumpas davalarında da çok gördük. Kumpas davalarını yakından takip eden herkes de bu tavrı, yaklaşım tarzını yadırgamayacaktır.
Mahkeme kararı ile birlikte ne yapacaklarını şaşıran bu kişilerin kaygısını besleyen
en büyük rahatsızlık, koltuklarından olmak değil, yıllardır gazete içinde yapılan düşünsel ve maddi boşaltımın ortaya çıkması. Hatta belki de bu yüzden yargılanmak zorunda kalacak olmaları.
Dışarıya özgürlük savaşçısı gazeteci profili çizen kişilerin içeride yaptıkları. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt gazetenin en zor dönemlerde bile el sürülmeyen kaynaklarının nasıl çarçur edildiğinin bilinmesi ve oluşacak tepkinin kendilerinde yaratacağı maddi manevi tahribat!..

“Bayrağı onurla devralacağız!..”


Cumhuriyet’in özüne dönme mücadelesi veren insanlara “saray yanlısı” diyenlere sormak lazım: Bu siyasi iktidar, kumpas davalarıyla gazetenin omurgasına saldırdığında neredeydiniz?
Siz cevap veremeyecek olsanız da biz biliyoruz. O yüzden yanıtlayalım. Siz, ülkenin aydınlık birikimi kumpas davalarla betonlara diri diri gömülmek istenirken “Başka kapıya” diyenlerdiniz. Daha sonra da o omurgayı kıranlar tarafından önü açılan ve gazeteye indirilen, dolaylı yoldan atanan kişilerdiniz!..
Sorularla devam edelim: Can Dündar “Cumhuriyeti” değil miydi düşünsel manada “The Süreç”in yayın organı gibi çalışan?
Kimdi AKPli Abdülkadir Aksu ile yanak yanağa poz veren? Kumpas davalarının başındaki Zekeriya Öz’e “İkinci Öz” diye hayranlık dizeleri yazanlar kimlerdi?
-Yetmez ama evetçiler... Neoliberaller... Soldan dönmeler
Onlara, yani yıllar önce Uğur Mumcular, İlhan Selçuklar tarafından gazeteden saf dışı edilen bu kişilere yeniden gazetenin sayfalarını açanlar kimlerdi? AKP sayesinde ve dolaylı desteği ile Cumhuriyet’te köşe başlarını tutan insanlar hangi yüzle birilerini
saraydan medet ummak ile suçlayabiliyorlar?
Bugün yaşananlar geçmişte de aynen yaşandı.. Gazetenin asli unsurları tasfiye edilmek istendi, bir süre başarılı da oldu. Bu tasfiyenin açtığı alanlara gazete ile kimyası uymayan, Uğur Mumcu’nun tabiri ile “Maskeli Atatürkçüler” yerleştirildi. Ama gazete kitlesi buna kanmadı. İçerideki mücadele dışarıdan da karşılık bulunca gazete tekrardan özüne döndü.
-Bugün de aynen böyle olacak!
Ne kadar dönüştürülmeye çalışılırsa çalışılsın, Türkiye Cumhuriyeti’nin de, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de, Cumhuriyet Gazetesi’nin de kimyası, kurucu felsefesi bellidir, sağlamdır.
Nadir Nadilerin, İlhan Selçukların, Uğur Mumcuların geçmişte verdiği mücadeleyi bir kez daha vermek, tarihin bizlere yüklediği sorumluluktur. Hiçbir aydın, Kemalist, Cumhuriyetçi de bu görevden asla kaçmayacaktır.
Ve biz gençler, bu “üç Cumhuriyet” içinden Cumhuriyet Gazetesi ayağında bayrağı onurla devralacak kişileriz. Çünkü İlhan Selçuk’un şiarı bizlerin de şiarıdır:
-Biz inandığımız fikirler yolunda yürürüz. Yazarlığımız da iktidar çevrelerine dalkavukluk değil, gayrı milli sömürücü çevrelere karşı mücadele etmek şiarı üzerinedir.