Bir siyasetçide en çok bulunması gereken özellik ne olmalıdır sorusuna hep aynı yanıtı vermişimdir:
-Vicdan!..
İlk bakışta çok basit gibi görünüyor ama değil; vicdanlı olabilmek için önce yalancı olmayacaksın, insanları karalamayacaksın, kutsal olanı siyasete alet etmeyeceksin, kibirli, acımasız, bencil olmayacaksın... Kısacası vicdanlı olmak herkes için erdemli yaşamanın anahtarıdır, ancak “kanaat önderi” seviyesine ulaşmış kişilerde, olmazsa olmazdır; örneğin bir gazeteci, bir doktor, bir bilim insanı, siyasetçi şayet vicdan denilen kavramdan bihaberse o toplumların yazgısı da, ömrü de pek uzun olmuyor ne yazık ki!..
Referanduma geri sayım başladı... Propagandanın son günlerinde “Vicdan” tamamen rafa kaldırıldı, akla ziyan ne kadar suçlama, ne kadar hakaret varsa “kirli çamaşır” misali ortalığa saçıldı...
“Tarafsız” Cumhurbaşkanı misal, Çorum’da adeta kükredi, ana muhalefet liderini on binlerin nöbet beklediği havalimanından kaçmakla suçladı, şöyle seslendi:
-Bu iş yürek ister yürek. Bu iş kürekle olmaz, yürekle olur. Öyle kaçıp gitmeyecektin!..
Cumhurbaşkanı bununla da yetinmedi, Kılıçdaroğlu’nu darbecilerle işbirliği yapmakla da suçladı. Demek ki yüzlerce korumanız, keskin nişancınız olunca durum oradan o şekilde görünüyor!.. O halde “Başbakan Binali Bey’in o saatlerde Çankırı Tüneli’nde ne işi vardı?” diye bir soru sorulabilir... CHP’li Bülent Tezcan bunu sordu.. Yanıt yok!..
Neyse, dün Hürriyet’te Abdülkadir Selvi o gece olanları tanıklarıyla birlikte anlattı:
-Hem şahsı itibarıyla Kılıçdaroğlu hem de parti olarak CHP, 15 Temmuz darbe girişimi karşısında “ama” sız, “fakat” sız, “veya”sız bir tavır koymuş, darbenin karşısında yer almıştı!..
Dahası var, bakın o gece Meclis’te ne olmuştu:
-Meclis Başkanı İsmail Kahraman tarihi oturumu açtığı sırada CHP milletvekillerinin yanına gelmiş, “Size birer demokrasi öpücüğü vereyim” diyerek kucaklamıştı!..
Cumhurbaşkanı bunları bilmiyor muydu, kimse anlatmamış mıydı? Keşke Kahraman’a sorsaydı!..

“Hayati Yazıcı niçin tankın üstüne çıkmadı?..”


Bitmedi; Darbeci askerlerin Boğaziçi köprüsüne çıktığı saatlerde Kılıçdaroğlu 21.50 uçağıyla İstanbul’a gidiyordu. Yanındaki koltukta AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı vardı!..
Uçak İstanbul’a indiği sırada CHP liderine basın danışmanı darbeyi haber verdi. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu Hayati Yazıcı’ya dönerek şunu söyledi:
-Darbeye karşıyız Hayati Bey!
Sonrasında irtibat kurduğu Başbakan Yıldırım’a da şöyle destek verdi:
-Hiç şüpheniz olmasın sayın Başbakan, darbeye karşıyız. 21. Yüzyıl Türkiye’sinde darbenin kabul edilebilmesi mümkün değil!..
Kendisini arayıp Meclis’in özel oturumuna davet eden İsmail Kahraman’a da “Ne olursa olsun geleceğim. Meclis’te olacağız” yanıtını verdi. Peki, tüm bunları yapan, televizyonlara bağlanıp açıkça darbeye karşı çıkan Kılıçdaroğlu neyle suçlanıyor?
-Tankın üstüne çıkmamakla!..
O akşam İstanbul uçağında olan HDP’li Ertuğrul Kürkçü, uçaktan inildiği sırada “darbe olduğu, alandan şu an çıkışın mümkün olmadığı” söylenerek VİP salonuna alındıklarını anlatıp, şöyle dedi:
-Çevrede darbeci asker ve darbeci tankı yoktu. Üstüne çıkılacak tank olmadığı için olsa gerek Hayati Yazıcı’nın direnişini göremedim! Yazıcı neden Atatürk Havalimanı direnişinin başına geçmedi bilemedim!..
Cumhurbaşkanı bunları bilmez mi? Hayati Bey’e de mi sormadı?! Bilmeseydi hemen ertesi gün telefon açıp Darbeye karşı tutumundan ötürü Kılıçdaroğlu’nu kutlar mıydı?!.. Bırakın her şeyi bir yana Çorum’da söylediği şu cümle zaten tek başına yetiyor:
- Eyy Kılıçdaroğlu ... Sen buraya kasetle geldin, kasetle gideceksin. Daha fazla kalamazsın!...
Buna karşı söylenecek ne olabilir?. Misal “Nereden biliyorsun?” diye sorulabilir. Keza “elinizde kaset mi var?” denilebilir... Ama benim tercihim şu:
-Eyy vicdan geldiysen üç kere vur

Görgüsüzlük Terbiyesizlik ve Sapıklık üzerine!..


Ali Ağaoğlu diye bir müteahhit var biliyorsunuz...
BBC bu pek zengin hazretle ilgili bir “belgesel” çekti. Çekim sırasında yatak odasındaki kadın çanta ve ayakkabılarını “kızlar dağıtıyor” diye şikayet ederek gösteren bu zata “bunlar sizin değil mi?” diye sorulduğunda aynen şu yanıtı vermişti:
-Hayır ama onları kullananlar benim malım!..
Tabii bu görgüsüzlüğe karşı büyük tepki oluştu. Bu zat tınmadı bile... Ancak bir kadın milletvekili, CHP’li Tur Yıldız Biçer çok dikkat çeken bir açıklama yaptı. Son cümlesini paylaşayım:
-İnsanlığın, ahlakın parayla pulla satın alınabilecek bir şey olmadığının açık örneğini görüyoruz!..
CHP’li Biçer’in bu tespitinde ne kadar haklı olduğu da, bu sözlere pek zengin muhteremin verdiği yanıtla perçinlenmiş oldu:
-O hanımefendi evime gelsin!..
Hadi görgüsüzlüğü anlayabilirim; terbiye ile bir ölçüde giderilebilir... Ancak saygısızlığın, terbiyesizliğin bu kadarını anlamaktan acizim!..
-Bu kadarı parayla mı ediniliyor acaba?!.
Haa, konu açılmışken aklıma bir sapığın tarihe geçecek savunması geldi. Geçtiğimiz Ocak ayında bir yolcuya tecavüz eden otobüs şoförü olacak herif-i naşerif savunmasında şöyle dedi:
-Bir kadın gece 11’de sokağa neden çıkar?..
Hiç utanmadan “tecavüzü meşrulaştırmaya” çalışan, kadını her şekilde “mal” olarak gören bu sapık kafanın alacağı cezanın da altın harflerle tarihe geçmesini yürekten diliyorum!.. Bir ufak hatırlatma:
-Kadın da tıpkı bir erkek gibi isterse dışarı çıkar!..