Önceleri araları pek iyi, pek güzeldi...
Onlar geliyor, bizimkiler gidiyor, birlikte el ele görüntüler servis ediliyordu... Öyle ki, Bakanlar Kurulu toplantısının bile ortak yapıldığı bir “yaz havası” hakimdi ilişkilere... Zamanın sloganını da anımsayalım lütfen:
-Kardeşim Esad!..
Sonra bizimkilerin stratejik ortağımızla yaptıkları “çok derinlikli” ve de kapalı kapılar ardında görüşmelerinin sonucunda yaz havası kış havasına doğru değişmeye başladı... Bizimkiler “kardeşleri” Esad’dan seçimlere gitmesini Suriye İhvanı’nın (Müslüman Kardeşler) bu seçimlere katılmasını ısrarla istediler. Suriye Devlet Başkanı, kesin kararlıydı “hayır” dedi...
Bunun üzerine devreye adına “Özgür Suriye Ordusu” denilen çapulcular sokuldu. İçlerinde El Kaide’den, Nusra’ya kadar tüm “cihatçı” unsurların bulunduğu bu köktendinciler, Esad rejimine karşı “özgürlük mücadelesi” başlattılar!.. Arkalarında Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar vardı... Onların arkasında da “stratejik üst akıl” ABD!..
Bizim “en büyük Türk büyükleri” sonuçtan o denli emindi ki, Başbakan olacakları şu sözcüklerle anlattı kamuoyuna:
-15 güne kalmaz Şam’da, Emevi Camisi’nde namaz kılacağız inşallah!..
Aradan 6 yıla yakın zaman geçti; Türkiye’nin önce “Stratejik Derinlik”, işler b.ka sarıp, etrafımızda dost ülke kalmayınca pek matahmış gibi “Değerli yalnızlık” adını taktığı politikalar da art arda çökünce, ülke sel önünde bir zavallı dal parçası gibi oradan oraya sürüklenmeye başladı!.. Bu sürecin sloganını da hatırlayalım lütfen:
-Katil Esed!..

Kocaman bir U dönüş!..


Ülkede aklıselim insanlar da fazlasıyla vardı tabii...
En başından itibaren, “Suriye’nin parçalanmasının, Türkiye’nin bölünmesi anlamına geleceğini”, “Ülkenin Ortadoğu bataklığına saplanacağını”, “hiç bilmediğimiz, tanımadığımız terör ve terörist tiplerle karşılaşacağımızı” yazan, anlatan gazeteci, akademisyen ve siyasetçiler oldu...
Peki ne oldu?.. Bu uyarıları yapanlar, gazeteci kılıklı, dünyadan habersiz, yanaşma tetikçiler tarafından saldırıya uğradı, vatan haini bile ilan edildi!..
Ancak, söyledikleri bir bir hayata geçti, ne yazık ki!.. Ülke, tarihinde görmediği bir “terör sarmalı” ile karşılaştı. Suriye’de Esad kuvvetleri, Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ının desteğiyle son olarak Halep’i de aldı!..
Peki biz ne yaptık?.. felaket derecesinde yanlış politikalar nedeniyle 5 küsur yıl sonra, sınırımızın hemen yanı başında bir Kürt devleti kurulmasını önlemek için zorunlu olarak Suriye topraklarına girdik!.. Türk Ordusu önce ÖSO denilen cihatçıları önüne katıp, lojistik destekle savaş yürütmeye çalıştı; ancak çapulculuk, adam boğazlama dışında özelliği bulunmayan bu güruhtan bir şey çıkmayacağı kısa sürede anlaşıldı!.. Sonunda tablo şöyle şekillendi:
-Artık Suriye topraklarında tek muharip kara gücü TSK’ydı!..
Böyle bir tabloda Türkiye Rusya ile yakınlaşmaya başladı, iyi de yaptı. Sorun zaten en başından bölge ülkelerinin işbirliğiyle çözülmeliydi... Bizimkiler de bunu görmüş olsalar gerek ki, Moskova’da “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı” bildirisine imzayı bastık!.. Sonra büyüklerimizin itirafları geldi:
-Suriye politikası zaten en başından yanlıştı!..
Yalnızca Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş en az üç kez dile getirdi bu itirafı, hem de her biri diğerinden güçlü olmak kaydıyla... Ama bu parantezin kapanışını, yeni döneme adapte olacağımızı dün Davos’ta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek olanca açıklıkla ilan etti:
-Türkiye, artık Esad’sız bir anlaşmada ısrar edemez. Bu gerçekçi de değil!..
Dikkatinizi çekerim “Esed” değil “Esad” dedi Şimşek! Gerçekçi olmayan tüm politikaların gömüldüğünü de dosta, düşmana duyurdu... Peki, değer miydi bunca acıya, bunca teröre, bunca yaşama, zorunlu sürgüne, paraya diye soracak olursanız, yanıt belli tabii ki değmezdi; ancak tarih bize benzer bir çok örnek gösteriyor... Tarihi bilmezseniz, bedeli ağır, çok ağır oluyor, yaşayarak anladılar umarım!.. Önümüzdeki dönemin sloganı ne olacak dersiniz:
-Çok yaşa kardeşim Esad!!!

Bahçeli kitabına jet toplatma kararı!..


Anlaşıldı ki, Devlet Bey’i pamuklar içinde muhafazaya pek kararlılar!..
Sabahattin Önkibar’ın daha dün piyasaya çıkan “Devlet Bahçeli ve Ülkücüler Hakkında Her Şey” isimli kitabı için, yine dün Devlet Bey ve MHP’nin talebi üzerine jet hızıyla toplatma kararı çıktı!..
Daha okumadıkları bir kitap için, üstelik piyasaya çıkmasından bir gün önce 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvuran talepkarlar, hukuk tarihine geçecek bir dilekçe verdiler. Başvuruda “Bahçeli’nin kişilik haklarına ağır biçimde saldırı veya Bahçeli’yi mağdur edecek somut herhangi bir şey ya da konu” belirtilmedi. Peki ne denildi? Gelecekteki bir tehlikeden söz edildi, iyi mi!.. Şaka gibi geliyor ama dilekçedeki sözler şöyle:
-Bu kitap Devlet Bahçeli’nin kişilik haklarına ağır saldırı teşkil eden gerçek dışı olayların varmış gibi açıklandığını düşünüyoruz!..
Mahkeme de bu “düşünce” uyarınca toplatma kararı verdi!.. Kırmızı Kedi Yayınevi’nin avukatı Celal Ülgen’in sözleri zaten “Yeni Türkiye hukukunu ve adaletini” gayet iyi özetliyor:
-Bu gerekçede belirttikleri hiçbir tehlike bu kitapta bulunmamaktadır. Önce kitabı okumaları gerekir. Kitabı okumadan, kitabın bütünü hakkında toplatma kararı vermeleri, hukukun Türkiye’de hangi seviyelere düştüğünün göstergesidir!..