Tam adı Paul Joseph Goebbels...
Biz onu Göbels olarak tanıyoruz! 1897 yılında Rheydt’te doğdu. Bir ayağı diğerinden üç buçuk santim kısa olduğu için savaş hizmetine uygun bulunmadı. Alman filolojisi, tarih ve antik filoloji okudu.
Nazi Partisi’ne 1926 yılında resmen üye oldu ve hızla yükseldi. 1930’ların başından itibaren Hitler’in en yakın arkadaşı ve sırdaşı oldu. 1933 yılında iktidarı tam olarak ele geçirmek için kotarılan “Reichstag yangını” sonrasında oluşan Nazi Hükümeti’nde Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı olarak görev aldı. Bu görevi Nazilerin sonu olarak kabul edilen 1 Mayıs 1945’e kadar yürütecekti... Bakan olduğunda yaptığı ilk iş neydi biliyor musunuz?
-Yahudiler ve Nazi karşıtı yazarlar tarafından yazılmış tüm kitapları Berlin’in Bebel Meydanı’nda yaktırmak!..
Tüm çevrelerce 20. Yüzyıl’ın en büyük, deha derecesinde propaganda ve yalan ustası olarak kabul edilir. Siz buna “beyin yıkama” ustası da diyebilirsiniz!. Örneğin Hristiyanlık için şöyle diyordu Göbels:
-Hristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi, aynı şeyi 2 bin yıldır tekrarlıyor olmasıdır!..
Temel felsefesi ise son derece basit, bir o kadar da dehşet vericiydi:
-Öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın!..
Öyle de yaptı zaten; insanlar ilk duyduklarında “olur mu öyle şey canım” dedikleri en büyük yalanları birer birer yuttular!.. Ona atfedilerek, tarihe mal olan propaganda taktiğinin adı da buydu:

-Büyük Yalan Teorisi!.. Korku imparatorluğu nasıl oluşturulur?..


Büyük yalan teorisinin en önemli basamağı “kandırma ve uyutma” yöntemiydi...
Bir de tüm basın ve yayın kuruluşlarını ele geçirmek tabii!.. Bunu da büyük bir başarıyla uygulamaya soktu... Sonrası kolaydı:
-Gereken yasaları çıkarmak ve uygulamaya koymak...
-Polis sayısını ve yetkilerini olağanüstü derecede artırmak...
-İstihbarat teşkilatını olabildiğince güçlendirmek...
-Fişleme ve takip sistemini oluşturmak ve etkin hale getirmek...
-Sonuç: KORKU İMPARATORLUĞU!..
Tüm dünyanın gözleri önünde ve onları da uzun süre uyutmak, kandırmak kaydıyla son derece disiplinli, Führer’e adeta tapan, ve devletten, SS’ten, SA kıtalarından, Gestapo denilen istihbarat örgütünden ölesiye korkan bir toplum bu sayede oluştu!.. Hitler her Allah’ın günü, neredeyse her günün her saati radyodan ve gazetelerden şöyle anlatılıyordu:
-Yiğit, yürekli, halktan biri... Alman halkı ve ülke toprakları için canını vermeye hazır... kendisi için hiç bir şey istemeyen büyük önder!..
2. Dünya Savaşı’nın ilk ve en istekli savunucularından biri olan Göbels, halkı istediği kalıplara sokmakta gerçekten çok ama çok başarılı oldu. Ancak dehası savaşı kazanmaya yetmedi!.. Savaşın son gününe dek Hitler’in yanındaydı; Onun intiharının ardından bir gün süreyle kurulan 3. Reich’in şansölyesi oldu. 1 Mayıs 1945’te önce karısı Magda 6 çocuğunu zehirleyerek öldürdü. Sonra da Göbels önce karısını vurdu, ardından aynı tabancayla intihar etti. Vasiyeti üzerine cesetleri yakıldı...
Geride o yıllar içinde söylediği sözler ve yazdığı bin sayfalık propaganda notları kaldı:
-Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün!..
-Yargı devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkarı olmalıdır!..
-En parlak propaganda tekniği, tek bir temel prensip akılda sabit olarak tutulmadıkça başarıya ulaşamayacaktır: kendini bir kaç nokta ile sınırlamalı ve bunları defalarca tekrar etmelidir!..
-Aristokrasinin anlamı “en iyilerin yönetimi” dir. Hiç bir zaman insanlar kendi kendilerini yönetemez!..
-İnsanların beyin tembelliğini gördükçe, her istediğimizi yapabileceğimizi anladık!..
Göbels’in daha çok incisi var, ben yalnızca bazılarını seçtim... Ama beni en çok etkileyen tek sözcüklü açıklamasıdır; Göbels’e sormuşlar: “Böylesine disiplinli bir toplumu nasıl yarattınız?” Gülümseyerek yanıtlamış: “Radyoyla!”
-Tabii o zamanlar televizyon yoktu henüz... İyi ki yokmuş!..

En başarılı propaganda dahi sonunda insandan döner!..


Göbels, dahi derecesinde bir psikopat, bir manyaktı sonuçta...
Günlüklerini okursanız, bunu anlamanız son derece kolay olacaktır... Ama yazdıkları, söyledikleri dünyanın çeşitli ülkelerinde, aynı derecede hırslı ve gözü dönmüş politikacıların ilham kaynağı oldu... Hâlâ bir çoğunun onun notlarından azami derecede faydalandığı da bir gerçek ne yazık ki...
Milyonlarca Yahudi’nin yok edilmesinin savaşın sonuna kadar tüm dünyadan saklanmasının başarısı da onun hanesine yazılmalıdır. O kadar ki savaş esnasında bu soykırımımla ilgili sızan bilgi ve fotoğraflar bile “inanılmaz” bulunmuştu!..
-Ancak 12 yıllık, 65 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının bedenen ve ruhen sakat kalmasına neden olan NAZİ İmparatorluğu, sonunda yıkıldı... Yine insan sayesinde!..
Peki, ben bunları niçin yazdım diye soracak olursanız, Bakanlar Kurulu’nun son çıkardığı KHK’yı görünce aklıma geliverdi... Yazabilen gazete ya da haber sitelerine bakarsanız “şıp” diye göreceksiniz. Yüksek Seçim Kurulu’nun “eşitlik ilkesine” aykırı davranan özel radyo ve televizyonlara ceza verme yetkisi kaldırıldı!.. Radyolar artık kendi vericilerini de kuramayacak. En az yarısı devlete ait olan bir şirket tüm radyo vericilerini elinde tutacak. Yani istenildiğinde bir düğmeyle sesi soluğu kesilebilecek!..
-Ama olmuyor, her zulüm sonunda yine insandan dönüyor... Dönecek!..