Olağanüstü Hal (OHAL) olağan yaşantımız haline geldi, getirildi!..
İktidar, maşallah Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) devlet yönetmenin, hiçbir denetleme sıkıntısı olmadan, anayasaya aykırı mı, değil mi korkusu yaşamadan her türlü kararı kolayca almanın zevkine vardı... hani biraz amiyane söylemek gerekirse şöyle bir durum oluştu:
-Tadından yenmez!..
Geçen gün bir doktor arkadaşıma, “ne kadar süredir OHAL altında yaşıyoruz?” diye sordum. Hemen yanıt veremedi, parmak hesabı yaptı, “tam ne zaman başlamıştı?” diye karşı soru sordu, ardından yanıtladı:
-6 ayı geçti galiba, ama sanki yıllar geçmiş gibi!..
Saray’da daha ilk aylarda, “durun bakalım, bir yıl da sürebilir” dememiş miydi?.. Süre olarak uymasa da duygu, hissediş bakımından başarıldı diyebiliriz!.. Hani hava durumu raporu verilirken sunucu “İstanbul’da hava 32 derece olacak ancak nem nedeniyle 40 derece gibi hissedilecek” der ya, onun gibi bir şey!..
Adaletli olmak adına belirtmem gerek; OHAL öncesinde de işçisi, memuru, öğrencisi, sanatçısı hatta siyasetçisi bile sık sık biber gazının, gaz bombasının, plastik merminin, polis copunun tadını alıyordu... OHAL ile birlikte, bu tat artarak devam ederken, anayasada yer alan laikliği, Cumhuriyeti savunmak, devlet büyüklerine hakaret (bu madde ceza yasasında yer almıyor; hoş diğerleri alıyor mu sanki!) gibi “suçlar” bir anda öne çıkıverdi!..
OHAL’in hayatımıza ne gibi “hoşluklar” kattığını, referanduma hangi devasa eksiklerle gittiğimizi merak ediyorsanız kısaca anlatayım:
-KHK marifetiyle bin 578 dernek ve 104 vakıf kapatıldı... Yani referandumda sivil toplum kuruluşlarının çoğu yok!..
-159 medya kuruluşu kapatıldı. 2 bin beş yüze yakın gazeteci işsiz kaldı... İçeriye atılan 140 gazeteci de cabası...Yani sandık başlarında pek fazla gazeteci göremeyeceksiniz!..
-100 bini aşkın kişi gözaltına alındı, 50 binden fazlası tutuklandı, büyük bölümü işinden atıldı...
-Yüzlerce öğretim görevlisi, akademisyen görevden alındı...
-OHAL’i yaşadığımız
6 ay içinde terör 206
can aldı...
İşte sandığa bu koşullar altında gidiyoruz!..

Kelle koltukta propaganda!..


Meşruiyeti şimdiden tartışılan referandum için Binali Bey ilk önce ne demişti anımsıyor musunuz?..
-Referandum olursa OHAL kalkar!..
Başbakan sıfatlı kişi daha 24 saat dolmadan 180 derece çark edip “OHAL altında seçim olabilir” açıklaması yaptı. Demek daha yüksekten, dozu hayli “yüksek” bir uyarı gelmişti!..
Daha dün Saray’da, Afrika dönüşü sırasında uçağındaki gazetecilere referanduma OHAL ile gidilmesinin çok daha rahat bir zemin hazırlayabileceğini, hükümetin de böyle düşündüğü kanaatinde olduğunu söyledi... Bingo! İktidarın hazırladığı referandum kitapçığında Saray’ı hayal kırıklığına uğratmayacak şu satırlar yer alıyor:
-OHAL koşulları vatandaşın özgür iradesini sandığa yansıtmasını sağlayacak!..
Gerçekten yüreğimize su serpildi!.. Ancak bu işler kitapçık yayınlamak ya da temenni etmekle olmuyor ne yazık ki... Önceki gece İstanbul Maltepe’de “referanduma hayır” kampanyası için afiş asan CHP gençlik kolları üyesi M.D. silahlı saldırıya uğradı!.. Bu çocuk şu anda hastanede tedavi altında...
Bu alçakça saldırıyı yapan çapulcular bununla da yetinmedi; iddiaya göre “Polis Gazetesi” tanıtım kartı taşıyan kişiler sokakta kimlik kontrolü yaparak terör estirdi. Üstelik bu barbarlık ne zaman gerçekleşti biliyor musunuz:
-Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “herkesin istediği kampanyayı düzenleyebilmesinin güvencesi biziz” dediği günün akşamı!..

Kaostan beslenmek!..


Önceki gün yazdığım “Aynı korku filmi yeniden vizyonda” başlıklı yazımın daha mürekkebi bile kurumadı...
Güvenlik güçleri her yerde hazır ve nazır; bildiri okumak isteyenler, afiş asmaya çalışanlar, sosyal medyada sesini duyurmak isteyenleri yasaklamak için cansiperane bir çalışma içindeler!..
Uluslararası PEN Yazarlar Birliği, tarihindeki en kalabalık heyetle Silivri Cezaevi önünde basın açıklaması yapmak istedi. Uluslararası PEN Başkanı Jennifer Clement daha sözlerine başlamadan jandarma tarafından engellendi. Heyet bir güzel kuşatıldıktan sonra otobüslere bindirilerek gönderildi. PEN International Başkan Yardımcısı Schoulgin, durumu şöyle özetledi:
-Ülkeyi yıkıma götürüyorlar!..
Böylesine ayrımcı, ötekileştirici, nefret tohumları eken, muhalefete neredeyse “nefes alma” izni bile vermeyen bir “kampanya tiyatrosunun” sonucu ne olur diye soracaksanız, hele bir durun derim!.. Tarih bu gibi durumlar için çok ama pek çok örnek veriyor; hele bizim yakın tarihimizde “yumuşak atın çiftesi pek olur” özdeyişinin ne denli doğru olduğunu gösteren çok sayıda örnek de mevcut...
Evet haklısınız, iki aylık kampanya sürecinin çok zorlu geçeceğini görmek için ille de uzman olmak gerekmiyor; puslu havayı pek seven, korku, şiddet ve kaostan beslenenlerin karanlık planları da olabilir, olacaktır...
Ancak diğer tarafta da bu ülkenin yiğit, aydınlık, yurtsever milyonları var; çocuklarına “güneşli günler göreceksiniz” sözünü veren bu milyonlar o karanlık planları boşa çıkaracak yüreğe de, bilgiye de, cesarete de sahiptir...
-Anladıklarında kaybetmiş olacaklar!..