Saray yine muhtarları topladı, Türkiye ve dünya gündemini anlattı...
Muhtarlarla bu kaçıncı toplantı, sayısını şaşırdım ama ilgiyle izliyorum; biz gazetecilere, yazarlara çok ekmek, pardon haber çıkıyor...
Saray bu kez gazetecileri, daha doğrusu zindanlara tıkılan gazetecileri hedef aldı. Biliyorsunuz kimi yıllardır, kimi aylardır haklarında iddianame bile hazırlanmadan içeride yatmakla meşgul vaziyette 149 gazeteci var. Kısacası tutukluluğun cezaya dönüştüğü eleştirileri ayyuka çıkmış vaziyette... Cumhurbaşkanı işte bu eleştirilere sert bir şekilde yanıt verdi:
-Hapisteki gazetecilerin listesini verin diyoruz. Bakıyorum hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist!..
Cumhurbaşkanı gazetecilerin HEPSİNİ aynı çuvala koyup, güzelce bir salladıktan sonra suçlarını da bir bir sıraladı:
-Bakıyorsunuz suçlarına, ülkemize Kuzey Irak’tan bomba getirmek. Bir diğerinin suçu polis aracına silahlı saldırı da bulunmak. Bir diğeri patlayıcı maddeyle yakalanmış. Banka soyanından seçim bürosu yakanlara kadar ne varsa bunların içinde....
Cumhurbaşkanı, rakamı ve isnat edilen suçların tasnifini de açıkladı muhtarlara:
-144’ü terör, 4’ü adi suçlardan içeride. Bunların gazetecilikle ne ilgisi var ki liste yapıp ülkemize gönderiyorsunuz...
Verdiği örnekler arasında hırsızlık ve çocuk istismarcılığı ile ilgili ipucu yok... Hafızamı zorladım, bir istismarcıyı hatırladım; dinci gazete yazarı Hüseyin Üzmez küçük bir kıza tecavüzden içeri atılmıştı ama o da öldü gitti, aynı anda hem mezarda, hem hapishanede olamaz... Hırsız deseniz, medyada havuduyla götüren, konaklarda oturan “gazeteci” sıfatlı bir dolu muhterem var ama onlar da içeride değil, plazalarda kumpanyalar, kampanyalar hazırlamakla iştigal ediyor...
-Yani el altında değil, el üstünde tutuluyorlar...
Garip bir durum anlayacağınız!..

Kim peki bu ahlaksız “gazeteciler?”


Koca Saray’ın söyledikleri de ortada, kulak vermesen olmaz...
Başladım düşünmeye; kim bu hırsız, uğursuz gazeteciler diye... Aklıma önce bin yıllık arkadaşım Musa Kart geldi... Benim bildiğim Musa, eline tebeşiri, keçeli kalemi alıp evin duvarlarını rezil etmeye başladığından bu yana çizerdir, karikatüristtir... Kapı dersin karikatür der, pencere dersin yine karikatür der... Demek ki gizliden gizliye terör faaliyetleri, hırsızlık filan gırla gidiyormuş, ahlaksızlığa bak!..
Sonra yine Cumhuriyet’ten sevgili Hakan Kara aklıma takıldı; “Yaşam nedir?” diye sorsan “sanal dünya” diyecek kadar gözü dönmüş, digital zımbırtılara aşık bir sapıktır kendisi. Koca gazetenin 90 yıllık arşivini zapta geçirmek, günde 18 saat bilgisayarla sevişmek sapıklık değilse nedir arkadaşlar?
-Saray’ın “istismarcı” dediği sakın Hakan olmasın?!.
Pekii, ya Ahmet Şık hangi kategoriye giriyor acaba?.. Tuğla gibi kitaplar yazıp, FETÖ’nün yediği haltları ortaya koyan, bu nedenle çetenin gadrine uğrayan Şık, bu kez de FETÖ’ye yardım suçundan tutuklu iyi mi... O ve benzeri kitapların silahtan daha tehlikeli olduğunu bizzat Saray açıklamıştı... Haklı, birinin kafasına düşse öldürür alimallah...
-Demek ki eli kanlı terörist!..
Yıllarını, burnunu bile çıkarmadan yazı işlerinde geçiren, köşesinde hep barışı, iyiliği, güzelliği anlatmaya çalışan Güray Öz sakın bu yazdıklarını bir yerlerden aşırıyor olmasın?.. İnsan her defasında “iyi yazı” yazamaz ki kardeşim...
-Öyleyse bildiğin hırsız!
Cumhuriyet Kitap Eki’nin belkemiği, yılların “Turhan Abisi” Turhan Günay’a ne demeli?.. Her hafta boğazına kadar derde batmış görünürken, yayınevleriyle didişirken, röportajlarla uğraşırken aslında hırsızlıkla, uğursuzlukla uğraşıyormuş,
-Yazıklar olsun valla!..
Kadri Gürsel’i, Murat Sabuncu’yu yakından tanımam; ancak Kadri beyefendiliği, bilgisi ile, Murat işkolikliği ve becerikliliği ile anlatılır hep... Demek ki görüntüymüş...
-Biri terörle uğraşırken, diğeri hırsızlık ve istismarcılığı meslek edinmiş öyle mi?!.
Avukatlar sevgili Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve yönetici Önder Çelik bu durumda, şimdilik tasnif dışı kalıyor; Saray henüz onlarla ilgili muhtarlar toplantısı düzenlemedi... Ama bir tarafından bulaşmıştır bunlar da, haberiniz olsun!..
-Nasıl ama, tam bir kara komedi tadında değil mi?!.

Karşı cephenin elemanları!..


Her insanda ideolojinin yanında mutlaka “vicdan”, mutlaka “insanlık” olması gerektiğine inanırım...
Şu anda zindanlarda hiçbir zaman, hiçbir şekilde yan yana bile duramayacağım gazeteciler, yazarlar var. Örneğin Nazlı Ilıcak... Yıllardır eleştiririm, yaptıkları, yazdıkları, Ergenekon-Balyoz-casusluk kumpaslarında aldığı tavırlar bence günah mertebesindedir. Ancak elimi vicdanıma koyarak düşündüğümde o bir gazetecidir, yazardır...
Aylardır tutuklu olarak içeride bulunan Ahmet-Mehmet Altan kardeşler mesela... Daha bir kaç yıl öncesine kadar iktidara, Saray’a övgüler düzüyorlardı... Ahmet The Taraf’ın başında, Mehmet Star gazetesi başyazarı olarak kumpaslara omuz hatta yön veriyorlardı. Eğer bu iki kardeş yargılanacaksa, yalan manşet atmaktan, iktidar güzellemeleri yapmaktan, Cumhuriyet düşmanlığını körüklemekten vicdanlarda ve adalet karşısında yargılanmalıydılar, yukarıdaki suçlamalarla değil!..
Mesela Ali Bulaç, İslamcı kesimin saygın isimlerinden biridir; iktidarda talebesi olan bir yığın isim sayılabilir... Zaman gazetesinde yazması onu ne hırsız, ne istismarcı ne de terörist yapar, yazık, günahtır!..
Daha başka isimler de var, onlar için de aynı ölçüleri kullanarak yazabilirdim ama yerim bitti!.. Şayet ille de bu tür tipleri arıyorlarsa bir zamanlar en büyük desteği verdikleri, şimdi tümü kaçak olan ahlak yoksunlarına bakmaları gerekir...
-Çünkü asıl liste odur!..