Bizim gerici, mandacı, işbirlikçi takımı meydanı boş bulunca desteksiz atmayı pek sever!.. Özellikle yakın tarihimizi kendine göre biçimleyebilmek için her türlü yalanı, riyayı, çarpıtmayı göze alır. Sonunda rezil olmak, küçük düşmek bu takım için hiç mi hiç önemli değildir.
-Yeter ki insanların kafasını karıştırsınlar. Kuşku yaratsınlar!..
Bu takımın üyeleri, Kurtuluş Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, devrimleri, uluslaşma ve aydınlanma sürecini karalamak için yıllardır olmadık rezilliği yaptılar. Gazetelerde,
televizyonlarda, radyolarda en tutarsız, en seviyesiz yalanları, birbirlerinin yazılarını referans gösterip belgeli gerçekler gibi insanlara yutturmaya kalktılar. Yalanları yüzlerine
birer birer çarpıldığında bırakın özür dilemeyi, utanmazca sırıtıp rivayetlere bile sığındılar!..
Son zamanlarda kendilerine yeni bir oyuncak buldular. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in geçen ay ``Devletin yeniden örgütlenmesi’’ konulu toplantıda yaptığı konuşma istedikleri fırsatı
yarattı. Demirel konuşmasında 90 yıl önce kurulan Ahrar Partisi’ne atıfta bulunmuş, bu partinin programında bulunan liberal ve adem-i merkeziyetçi görüşlere değinmişti.
-Burada anahtar kelime ``Ahrar’’dı!..
Üstelik ilk kez Demirel tarafından da kullanılmıyordu. Ahrar Partisi’nin programı 1980’li yıllarda Turgut Özal’a da esin kaynağı olmuştu.
Peki, neyin nesidir bu yere göğe koyamadıkları Ahrar Partisi?..
Ahrar, ``Hürriyetçi’’ anlamına geliyor... Ancak bu sizi yanıltmasın!..
-Ahrar Partisi işbirlikçi, mandacı ve gericidir!..
1908 yılında, 2. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra kurulan Ahrar Partisi’nin fikir babası ve perde arkasındaki yöneticisi Prens Sabahattin’dir.
-Kimdir Sabahattin?..
Padişah İkinci Abdülhamit’in yeğenidir. İngiliz emperyalizminin sadık bir uşağıdır. Kurduğu parti, yaptığı tüm eylemler Osmanlı devletini İngiliz sömürgesi yapmak için tasarlanmıştır. Prens Sabahattin ve Ahrar Partisi 31 Mart şeriatçı ayaklanmasının hazırlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Şayet bu ayaklanma başarıya ulaşsaydı, Osmanlı’nın tamamıyla İngiliz egemenliği altına gireceğini biz söylemiyoruz. İngiliz belgeleri söylüyor!..

Kurtuluş Savaşı’na da düşman!..


Ahrar Partisi ve Sabahattin, İngilizciliği o denli ileri götürmüş, o kadar ihanet içine düşmüştür ki; o günlerde milliyetçilerin baş talebi olan ve Osmanlı’nın iliğini kemiğini sömüren kapitülasyonların kaldırılmasına bile sonuna dek karşı çıkmıştır.
Ahrar Partisi 31 Mart İsyanından sonra kendini feshetmek zorunda kaldı. Sabahattin yurtdışına kaçtı. Ruhunu İngilizlere satmış olan bu adam ihanetini Kurtuluş Savaşı sürecinde ve sonrasında
da sürdürdü.
-İşte kol kola girmiş gerici mandası işbirlikçi takımının öve öve bitiremediği Ahrar Partisi ve Prens Sabahattin’in gerçek yüzü budur!..
Üstelik bu bilgiler öyle gizli kapaklı filan da değildir.
Prens Sabahattin’in mandacı, işbirlikçi karakterini iyice tanıyıp anlamak isteyenler Londra’daki “Public Record” arşivinde gerekli tüm belgeleri bulabilirler.
Ahrar Partisi’nin misyonunu daha sonra Hürriyet ve İtilaf Partisi üstlendi. Ali Kemal denilen İngiliz uşağı hain ve arkadaşları, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmaması, Mustafa
Kemal ve arkadaşlarının yok edilmesi için ellerinden gelen her türlü alçaklığı yaptılar.
-Bu takım Ali Kemal’i de pek sever!..
Bir noktayı özenle vurgulayalım:
Emperyalizmin, hadi şimdiki adıyla söyleyelim, Yeni Dünya Düzeni’nin kapı kulları bıkmadan usanmadan, her türlü gericiliği, ihaneti yeni ambalajlar içinde sunmayı sürdürecekler. Bu doğal.
Efendileri böyle emrediyor. Ama bu kadar da olmaz ki!.. İhaneti böylesine belgelenmiş bir partiyi yutturabileceklerini nasıl düşünüyorlar, bunu da benim aklım almıyor!.. İki olasılık var;
-Ya cahil cesareti... Ya da haysiyet sorunları var...
-Belki de her ikisi birden!..

Ruhlarıyla bağlananlar!..


Diyanet’in hain Mustafa Sabri’nin hatırasına düzenlediği çalıştayla ilgili dünkü yazım sonrasında çok sayıda mesaj aldım...
Yurttaşların “daha sık yazın, tümünü yazın” istekleri üzerine arşive girdim; önüme uzun yıllar önce yazdığım yukarıdaki makalem çıktı. Ahrar Partisi Cumhuriyet sonrasında da çeşitli isimler altında siyaset sahnesine çıktı. Sağcı ve liberal etiketli partilerin sıkı sıkıya sarıldıkları “Deniz Feneri” konumunu hep korudu... Gericiler bu partiyi, liderini hep sahiplendi, kutsadı...
Kısacası liberal geçineninden, yobaz tayfasına varıncaya dek Ahrar Partisi zamanı geldiğinde siyaset sahasına indirilmek için “pamuklar içinde” muhafaza edildi desem yeridir!.. Eski solcusundan, liberaline, iktidara yamanmış yanaşmasına, “gazeteci”, “özel tarihçi”, siyasetçi kılıklı işbirlikçiler tarafından göklere çıkarıldı... Aslında bu bağlılıkları gayet doğaldı, tüm ruhlarıyla bağlanmışlardı:
-Çünkü tümü de Prens Sabahattin’in ardıllarıydı!..
Ama tarih Baba’nın defteri açıldığında ortaya çıkan ve asla silinemeyecek belgeler her zaman doğruyu gösterir, zamanı ve yeri geldiğinde de bir boş eldiven gibi suratlarında şaklar!..
-Tarih asla yalan söylemez!..

İzninizle: Zorlu bir dönem öncesi biraz ara vermeye ihtiyacım var. Bayram sonrasında buluşmak üzere hepinize iyi tatiller diliyorum.