Partili Cumhurbaşkanı devri pazar günü büyük bir şovla başladı...
Cumhurbaşkanı, partililere çiçek attı... Gösterilen sevgi ve ilgiden o denli mutlu, mesut oldu ki, gözyaşlarını tutamadı, defalarca partilileri selamladı... Sonrasında 1 saat 46 dakika süren bir konuşma yaptı... Konuşmasına “Nerede kalmıştık?” diye başladı, 15 yılın özetini, yaptıkları hizmetleri, kendisine ve partisine yapılan ihanetleri, darbe girişimini, şer odağı FETÖ’yü anlattı...
Her zamanki gibi ileride yapacaklarını, “sessiz devrim” başlığı altında topladı. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının mısralarıyla bitirdi konuşmasını... Yeni atılım dönemi olarak lanse edilen sürecin sloganı da ışıl ışıl parlıyordu doğrusu:
-Demokrasi, Değişim, Reform!..
Ankara’nın bir bölümünde bu devasa şov yaşanırken bir diğer bölümünde üstelik aynı zaman dilimi içinde neler oluyordu peki, biliyor musunuz?..
Bilen bilir, Ankara’nın göbeğinde, Kızılay Yüksel Caddesi’nde bir heykel vardır:
-İnsan Hakları Anıtı!..
İşte o anıtın hemen önünde tam 196 gündür bir insanlık trajedisi yaşanıyordu!.. Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça, kanun hükmünde kararname ile mesleklerinden ihraç edildikten sonra bu anıtın önünde önce oturma eylemine başladılar. Tüm istedikleri haklarındaki suçlamaların araştırılması, gerçeklerin ortaya çıkması ve görevlerine iade edilmeleriydi... Tınmadılar bile!.. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı... Bunun üzerine açlık grevine başladılar; grev giderek “ölüm orucuna” dönüşmeye başladı...
Önce medyanın namuslu yayın organları ve kalemleri olayı kamuoyuyla paylaşmaya başladılar. Sonra siyasetçiler bu trajediyi halka götürdüler. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yeni sıfatı AKP Genel Başkan vekili olan Binali Bey ile
görüştü. Aaa, o dahil hiç kimsenin burunlarının
dibinde olan bitenden haberi yoktu, iyi mi!..
Ama haklarını yemeyelim, haberleri olduktan sonra öyle sıcak, öyle yoğun, öyle büyük ilgi oluştu ki muhteremlerde, düşman başına yani!..

“Bir anneden direnişçi yarattınız!..”


İktidar çevrelerinin açlık grevine ilgisinin kronolojisi şöyle:
-Önce “intihar dinimize aykırıdır, kaderinize razı olun” dediler!..
-Sonra işin içine Çevik Kuvvet robocopları, plastik mermi, biber gazı ve gaz bombası dahil oldu!..
Polis anıtın etrafını öylesine bir şekilde abluka altına aldı ki, iki akademisyene destek için gelen yurttaşlar “İnsan Hakları Anıtı bile tutuklandı” diye mesajlar çektiler!.. Sonra biber gazı, plastik mermi, gaz bombası seansları başladı... Yetmedi, destek için gelenler gözaltına alınmaya başlandı... Haber takibi yapan gazeteciler bile götürülmek istendi, CHP’li milletvekilleri tarafından zor kurtarıldı!..
Bu da yetmemiş olacak ki, “demokrasi, değişim dönüşüm” şovunun yapıldığı pazar gecesi iki akademisyenin evi basıldı, Ankara Tabip Odası’nın “riskli döneme girdiler” dediği Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, görgü tanıklarının deyimiyle yaka paça gözaltına alındılar. Gerekçe yeni döneme pek yakışıyordu:
-Gezi, Tekel benzeri eylemlere sebep olabilir!..
Bu da yeterli olmadı; gözaltına tepki göstermek için İnsan Hakları Anıtı önünde buluşanlar da polisin orantısız güç gösterisinden nasibini aldı; biber gazı ve copla dağıtılan yurttaşlardan yedisi gözaltına alındı!..
Bu vahim gelişmeler üzerine CHP’li milletvekilleri anıtın önünde oturma eylemi başlattı. Çevik Kuvvet buna karşılık anıtın ve milletvekillerinin etrafındaki barikatları iyice sıkılaştırarak kuşatmayı kuvvetlendirdi!..
Evladını korumak isterken tartaklanan ve süresiz açlık grevine başlayan Semih Özakça’nın annesinin şu sözleri ise yeni dönemi en iyi anlatan, vicdanları dağlayan bir manifesto olarak şimdiden tarihe kazındı:
-Bir anneden direnişçi yarattınız!..