Formül tam anlamıyla budur...
Gerisi ise laf-ı güzaf!.. Alan aldı, satan sattı... Payanda görevini hakkıyla yerine getiren, bu nedenle dün dediğini bugün afiyetle yutan genel başkan, kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmelerden tatmin olsa gerek, cansiperane “evet oyu” verilmesi için çalıştı ve son olarak grup toplantısında “genel seçim sopasını” da sallayarak, “eğer anayasa teklifi geçmezse Meclis yenilenmelidir” bile diyebildi!.. Bu tehdit iktidar partisinin pek hoşuna gitmiş olacak ki, Anayasa Komisyonu Başkanı sıfatlı muhterem de aynı teraneyi bir dayatma edasıyla şöyle dile getirdi:
-Bu şartlar, Türkiye’nin yaşadığı süreç, hepsi birlikte dikkate alındığında teklifin geçmemesinin neticesi, zorunlu olarak ülkeyi bir seçime götürür!..
İşte bu kadar; CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in deyişiyle, “FETÖ’cü” ilan edilme tehdidiyle oy vermeye “ikna edilen!” milletvekillerinin kafasının üzerinde şimdi de erken seçim sopası sallandırılmaya başlandı!..
İktidar partisinin cengaver milletvekilleri zaten durumu “iyice yoluna sokmak” için gerekli önlemleri hakkıyla yerine getiriyorlar; mesela CHP’li kadın milletvekilini darp edip telefonuna el koyuyor, bir kabinde 3 milletvekili birden oy kullanıyor, olmadı atmadığı “hayır” pulunu alenen gösterip alkış alıyor, hiç olmadı tekme tokat huruç harekatına girişiyor!..
Mesela bu cengaverlerden biri, bir zamanlar Demokratik Sol Parti’den milletvekili olmak için kapı aşındıran ancak reddedilen, Refah Partisi’ni yerden yere vuran kitap bile yazan gazeteci sıfatlı muhterem, son maddeyi aslanlar gibi geçirdikten sonra şu tweetle zaferlerini kutlayabiliyor:
-Kürsü işgali sonlandırıldı, itler ve ayyaşlar kovuldu, milletin meclisi mesaisine dönüp 5. maddeyi 343 oyla kabul etti, iradesine sahip çıktı...
İt, ayyaş dediği milletin oylarıyla Meclis’e seçilen muhalefet milletvekilleri... İrade dediği de göstere göstere “evet” oyu verip, anayasa suçu işleyen kendisi ve arkadaşları!..
Aslına bakarsanız, bu yazdıklarımın hiçbir manası da yok; başbakanlığını kendi elleriyle fesheden muhterem daha ilk tur öncesi, formülü gevrek gevrek gülerek ilan etmiş, büyük alkış toplamıştı:
-İtaat et, rahat et!..
Başka söze gerek var mı?!..

Gemide kaç kaptan olacağını en iyi o bilir!..


Formül aslında çok basit...
Çok da rahat!.. Adı üstünde zaten, itaat ediyorsun, ohh rahata eriyorsun!.. Açın bakın anayasa maddelerine, tümünün vatandaşın sonsuz rahatı üzerine tesis edilmiş olduğunu görüyorsunuz zaten!..
Ne o öyle; düşüneceksin, üzüleceksin, sıkılacaksın, kahredecek, kurdeşen dökeceksin, “vah çocuğumun geleceği” diye karalar bağlayacaksın... Hiç gerek yok; formül önünde işte; milletin vekilleri tıpış tıpış, göstererek oylarını atacaklar, referanduma gidilecek... Halkımız da yine, yalnızca bir defaya mahsus tıpış tıpış sandığa gidecek “evet” deyip “Başkan Baba’yı” seçecek. Bu “itaat et” kısmı oluyor!..
Başkan Baba da her şeyi ve herkesi seçecek, neyin nasıl olacağına karar verecek... Rejimi baştan aşağı yenileyecek... Bu da “rahat et” kısmını teşkil ediyor...
-E, artık Tanrı’dan belanı mı istiyorsun!..
Binali Bey, durumu gayet güzel açıkladı; gerçi formülü açık ettikten sonra bir durakladı ve “vatandaşa itaat et” filan dedi ama herkes anladı onu!.. Durumu pekiştirmek için şunu bile söyledi:
-Ben gemi mühendisiyim; bir gemide iki kaptan olmaz, yoksa gemi batar!..
Yanlış işittiğimi zannettim ama aynen böyle söylüyordu Binali Bey... İşin uzmanlarına sordum, kimi gülümsedi, kimi kahkaha attı... Söyledikleri şu:
-Gemiler de tonajına göre iki, üç hatta dört kaptan bulunur. Tek kaptanlı gemi olmaz. Tek kaptan ancak takalarda olur!..
Hatta, Kültür Türk/ Tele1 kanalında yaptığım “Pusula” programına katılan gazeteci-yazar Mehmet Ali Güller aynen şöyle dedi:
-Ben de gemi mühendisiyim... Binali Bey’le aynı okuldanız. Durumu bilmemesi olanaksız. Herhalde karıştırmıştır. Keşke oğlu Erkam’a sorsaydı; ne de olsa şirketlerinin 30’a yakın gemisi var, kaç kaptan olduğunu en iyi ondan öğrenirdi...
“İyi fikir” dedim...

Devlet büyüklerine hakaret!..


Şimdiye kadar “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçundan akıl almaz sayıda kişi tutuklandı...
Ancak bu durum “en büyük Türk büyüklerini” kesmemiş olacak ki, Başbakan Binali Yıldırım’ın 2 Ocak’taki son Bakanlar Kurulu toplantısında sadece Cumhurbaşkanı’na değil, tüm devlet büyüklerine sosyal medya üzerinden hakaret iddiaları için de resen, yani talimata gerek olmadan soruşturma başlatılması emri verdiği öğrenildi...
Sonra ne oldu peki?.. Talimatı alanlar harıl harıl çalışmaya başladı ve ilk suçlular enselendi; Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’a hakaret ettikleri gerekçesiyle iki kişi tutuklandı!..
İyi güzel de, Türk Ceza Yasası’nda “devlet büyüklerine hakaret” başlıklı bir suç bulunmuyor!.. Diğer bir deyişle “sosyal medyaya özel yeni bir suç üretilmiş” oluyor...
Amaan düşündüğünüz şeye bakın; “istim arkadan gelsin” diye düşünmüştür büyüklerimiz!.. Yapıverirler bir KHK atıverirler suçluları içeri, olur biter... Hukuk, adalet gibi laflar duyar gibiyim...
-Siz, sahiden kaşınıyorsunuz valla!..