Hazır olun nur topu bir krizimiz daha kapıda!
Hem de bu ülkenin yaşamını tehdit eder cinsten bir kriz! Biz burnumuzu, kafamızı Katar krizine dibine kadar sokmuş, bu ülkeye asker göndermek, üs kurmakla meşgul iken, şahane bir katakulli ile Avrupa Birliği’ne üye yapılmış Güney Kıbrıs Yönetimi’nin (onlar Kıbrıs Cumhuriyeti diyor!) Başkanı Nikos Anastasiadis, şöyle buyurdu:
-Kalıcı bir çözüm için geçmişin baş ağrılarından artık kurtulmalıyız!..
Bilin bakalım bu baş ağrılarının en önde geleni, Anastasiadis’in “önkoşul” olarak belirttiği neydi?..
-Türk askerinin Ada’dan çekilmesi tabii!..
O Türk askeri ki Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızı EOKA’cı Rum çetelerinin alçakça soykırım ve tecavüzlerinden korumuş, ardından da 40 küsur yıl kimsenin burnunun bile kanamamasını sağlamıştı!..
Bay Anastasiadis, arkasına aldığı Avrupa Birliği ile şimdi işte bu güvencenin ortadan kalkmasını isteyecek kadar şımarmış durumda!.. E, haklı tabii, bulmuş böyle bir iktidar, o ünlü deyişin hakkını veriyor:
-İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü!..
Ege Denizi’ndeki 18 adamızı yıllar içinde birer ikişer işgal ettiğinde Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerden çıt bile çıkmadığını görünce, niçin bu denli cüretkar olmasınlar, neden şımarmasınlar Tanrı aşkına!..
Rumlar Kıbrıs’ı şöyle ya da böyle ilhak edeceklerine, Türk nüfusunu kolaylıkla cemaat konumuna düşürüp, sonra da defedeceklerine öylesine eminler ki, aslında tamamen kendilerini kollayan, Türklere iane gibi bazı haklar tanıyan Annan planına bile 2004 referandumunda yüzde 65 oyla “Hayır” demişlerdi!.. Peki Türkler ne demişti, kendilerini orta vadede yok edecek bu plana?
-Yüzde 65 “Evet” demişti; hem de “Yes be Annem” sloganıyla!..

Kıbrıs’ın değeri!..


O referandumu yerinde izlemiştim...
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yer yerinden oynamıştı... Ankara’daki “en büyük Türk büyüklerinin” talimatıyla bir takım “şahsiyetler” Türk halkının “Evet” oyu vermesi için ağır kulisler yapıyordu... Apar topar kurulan AB yanlısı partinin önde gelenleri olmadık yalanlarla “AB’ye kabul edilip, zengin olacakları” propagandası yapıyordu!..
Aslına bakarsanız, birileri gerçekten de zengin oluyordu; menşei fena halde belli gıcır gıcır dolarlar, Eurolar adeta havaya saçılıyor, ufukta beliren zenginliğin(!) gösterisi yapılıyor, birileri satın alınıyor, sonuçta zavallı halk zehirleniyordu!..
Sonuçta, Allah Rumlardan razı olsun Annan Planı onların ret oylarıyla kabul edilmedi. Çünkü Rumların orta vadeye bile tahammülü yoktu; Kıbrıs bir an önce onların olmalıydı! Eğer biraz akılları olup “Evet” deselerdi, bugün Kıbrıs’ta kalan Türk sayısı iki elin parmaklarını bile geçmezdi!..
Bizim liberal ve solcu döneklerin 1990’larda “Kıbrıs’ın artık hiçbir değeri yoktur” iddialarını, aksine bu Ada Türkiye için son derece yaşamsal önemde!. Daha dün sevgili kardeşim Barış Doster, OdaTV’deki yazısına şu başlığı attı:
-Irak’ı ve Suriye’yi bölen emperyalizm Kıbrıs’ı birleştirmek istiyor?..
İşte işin püf noktası da bu!.. Barış, gayet yerinde bir analizle yapılmak istenenin, emperyalizmin önümüze koyduğu “paket programın” bir parçası olduğunu, birinde direnemezsek hiç birinde direnemeyeceğimizi vurgulayarak, konuya nasıl bakılması gerektiğini şöyle açıklıyor:
-Hepsini bir bütün olarak, bölgedeki enerji denklemi, emperyalizmin gereksinimleri, Ortadoğu jeopolitiği bağlamında ele almak gerekiyor!..
Başta ABD, İngiltere, AB, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi de öyle yapıyor zaten!

Türk askeri giderse Kıbrıs gider!..


Türk ve Rum taraflarının, ayrıca üç garantör devletin yani Türkiye Yunanistan ve İngiltere’nin katılacağı, Avrupa Birliği’nin katılacağı Kıbrıs’la ilgili ikinci konferans 28 Haziran’da İsviçre’de yapılacak...
Bay Anastasiadis, tam da bu konferans öncesinde koydu önkoşulunu!.. Masaya bakınca, niçin bu denli terbiyesizce hareket edebildiği kolayca anlaşılabiliyor; o masada Kıbrıs Türk halkının haklarını koruyacak bir Allah’ın kulu görünmüyor!..
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı deseniz; bugüne kadar hem de istenmeden verdiği büyük toprak tavizleriyle zaten yapacağını yaptı!.. Garantör Türkiye deseniz, daha işgal edilen 18 adamız için bile “tık” dememiş bir garantörden söz ediyorsunuz derim!.. Barış Doster’in analizi ile devam edersek, kurulan düş şu:
-Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’de çevrelemenin hesabını yapıyorlar. Girit ve Rodos’tan sonra Kıbrıs’ta tamamen onların olursa, Yunanistan Türkiye’yi batıdan ve güneyden çevreler. Türk ticaret gemileri, Yunanistan’dan izin almadan açılamaz!..
Nasıl buldunuz, pek akıllıca değil mi?! Batılı dostlarımız(!) ise soruna tam manasıyla bir Müslüman-Haçlı karşıtlığı zihniyetiyle yaklaşıyor. 28 Haziranda da aynen bu zihniyetle masaya oturacaklar!..
KKTC’nin yönetimi çoğunlukla “yumuşatılmış” vaziyette... Türkiye’ye gelince... Ortadoğu’nun bugünkü durumunda, başımız fena halde dertteyken Türkiye’nin Kıbrıs’ta vereceği en ufak taviz, örneğin garantörlük hakkından vazgeçme, Türk askerinin adadan çekilmesi yolunda bir yumuşama ülkemizi içinden çıkılmaz bir felakete sürükleyecektir.. Yeni Osmanlı hayallerinden, etrafında hiç dostu kalmamış bir Ortadoğu ülkesi konumuna gerileyen Türkiye’yi yönetenlerin akıllarını başlarına alması gerekiyor. Aksi takdirde Emekli Tuğamiral Türker Ertürk’ün şu sözleri tarihe kazınacaktır:
-Türk askerinin Kıbrıs’tan gönderilmesi demek; Kıbrıs Türk Toplumu’nun tecavüzcüsünün ve soykırımcısının insafına terk edilmesi demektir!..
Bu günaha omuz veren altında kalır!