Mesud Barzani geçenlerde yine Türkiye’de ağırlandı!..
Yine diyorum, çünkü açın bakın arşivlere; Türkiye’nin en kritik, en zorlu, en karmaşık zamanlarında bu muhterem zat adeta “yırtık dondan çıktı” misali bizim topraklarımızda bitiverir!.. Sağlığı zamanında Talabani de bu arkadaşın ekürisiydi; kendi aralarında “düşman kardeş” olan bu ikili mevzubahis Türkiye olunca “yapışık kardeşlere” dönüşürler, ellerinden gelen her türlü madrabazlığı yapmaktan çekinmezlerdi!..
Cumhuriyet tarihini incelerseniz, Barzani ailesinin tarihimizle atbaşı bir sürece sahip olduğunu görürsünüz; öyle ki bu ikiliye diplomatik “Kırmızı Pasaport” verildiğini dahi okuyabilirsiniz!..
Ancak Barzani, tüm yaşamı boyunca en çok bu iktidarla gayet iyi anlaştı; daha da ötesi hemhal oldu!.. En kritik mitinglerde AKP safında yer aldı. Diyarbakır’da “çözüm” adına bugünün Cumhurbaşkanı ile el ele sahneye bile çıktı. Düğünde, bayramda, seyranda AKP’nin en önemli günlerinde hep sahnedeydi...
Son gelişi epey debdebeli, fena halde de tartışmalı oldu. Devlet başkanı protokolüyle karşılanan Mesud Barzani, İstanbul ve Ankara’da olmayan Kürt devletinin, tanınmayan bayrağı Türk Bayrağı’nın yanında göndere çekilince pek mesut oldu!.. Ortalık karışınca bizim “en büyük Türk büyükleri” hemen açıklama yaptılar.
-Sadece bizde değil, ziyaret ettiği her yerde bayrak çekiliyor!..
Maalesef palavraydı! Türkiye dışında hiç bir yerde o bayrağın kırpıntısının bile görülmediği fotoğraflarla kanıtlandı!..

Bağımsız Kürdistan!


Barzani’nin babası kimdi biliyor musunuz?..
-Molla Mustafa Barzani!
Hayatı bağımsız Kürdistan kurma hayaliyle geçmiş, 1931’de ilk büyük ayaklanmaya katılmış, sonrasında Barzani Aşireti’nin reisi olmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nın en karışık günlerinde fırsat bu fırsat deyip Bağdat yönetimine başkaldırdı. 1945’de bu ayaklanma bastırılınca aşiretiyle birlikte İran’a kaçtı. 1946’da Sovyetler Birliği’nin desteğiyle, İran sınırları içinde Azerbaycan Milli Hükümeti ile birlikte kurulan Kürt Mahabad Cumhuriyeti’nin başrol oyuncularından biriydi ve tümgeneral rütbesiyle başkomutanlığa getirildi. Ancak SSCB’nin İran’dan çekilmesiyle birlikte İran güçleri Mahabad Cumhuriyeti’ne son verilince yüzlerce silahlı adamıyla Sovyetlere kaçtı. Uzun süre Moskova’da kaldı, öğrenim gördü. Bu nedenle ona şu sıfat yakıştırıldı:
-Kızıl Molla!
O da bu sıfatı boşa çıkarmadı; 1946’da kurduğu Kürdistan Demokrat Partisi’nin 1957 Kongresi’nde partisinin “Marksist-Leninist” çizgiyi benimsediğini ilan etti. Ancak bu da lafta kaldı, parti hep milliyetçi kimliği ile anıldı... Kızıl Molla’nın yaşamı da kimliği ile taban tabana zıt bir yerde ABD’de son buldu!..
Hakkında çeşitli dedikodular yapılan hatta “Yahudi” olduğu bile iddia edilen Molla Barzani, oğlu Mesud’a yalnızca bir maddelik vasiyet ile veda etti:
-Bağımsız Kürdistan!..
Milli İstihbarat Servisi’nin uzun yıllar boyunca Molla hakkında hazırladığı raporlarda bu hayal olanca somutluğu ile vurgulanıyordu. Örneğin 1959’da Başbakan Menderes’e sunulan “Komşu memleketlerdeki Kürtçülük hareketleri” başlıklı raporda şöyle deniliyordu:
-Sovyetler için bu zümreye nüfuz ederek Türkiye’nin başına gaile açmak ve Türkiye’yi parçalamak cazip bir hedef teşkil eder!..
Mesud, tüm yaşamı boyunca tıpkı babası gibi aynı hayalin peşinde koştu. Babasından farklı olarak “özerk yapı” kurmayı da başardı. Şimdi her şey hazır, yalnızca “bağımsızlığı” ilan edeceği günü kolluyor...
-Tabii arkasına “Hami” olarak görevlendirilen Türkiye’yi alarak!..
O bayrağı oraya çekmenin ardında ABD ile, Barzani ile kotarılan, biraz da petrol kokan anlaşmalar yatıyor!..

“Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi!”


Şimdiki kimliği Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı olan Mesud Barzani, Türkiye ziyaretinin ardından İtalyan La Stampa Gazetesi’ne bir demeç verdi ve bakın çok ilginç şeyler söyledi. Önce çok kritik bir benzetme yaptı:
-Ortadoğu’daki durum Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın dağılmasına benziyor!..
Neden böylesine tartışmalar yaratacak bir örneği verdi babası gibi cingöz olan Barzani? Yanıtını bir sonraki cümlede verdi:
-Doğu Avrupa halkları nasıl kendi devletlerine sahip olduysa Kürtlerin de kendi devletine sahip olma hakkı vardır!..
Son derece açık değil mi?! Ancak verdiği örnekte bilinçli bir mesaj var; biliyorsunuz Yugoslavya, Devlet Başkanı Joseph Tito’nun ölümünden sonra girdiği karmaşa döneminin ardından Sırpların Hırvatlara saldırmasıyla büyük bir savaşın içine çekildi. Olan 250 bin insanını yitiren Bosna-Hersek’e oldu. Dayton Antlaşması ile ülke parçalandı.
Çekoslovakya ise 1989’daki “Kadife Devrim” sonrası kazandığı bağımsızlığın ardından 1992 yılında barışçı bir şekilde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye bölündü... demek ki verilen mesaj açık, Barzani soruyor:
-Kanlı mı bölüneceğiz yoksa kansız mı?!.
Bitmedi; “Suriye’de Rojava bölgesi YPG’nin kontrolünde. Sizin özerkliğiniz onlar için de model oluşturarak bir Suriye Kürdistanı’na yol açabilir mi?” sorusuna Barzani bakın ne yanıt verdi:
-Bu gerçekleştirilebilirdi ama maalesef fırsat kaçtı!..
Çok hayıflanmış tabii! Peki neden sorusunu da şöyle cevapladı hazret:
-Çünkü YPG bir çok ülkede terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın yardımını kabul etti, Beşar Esad rejiminin de... Hâlâ fikirlerini değiştirmelerini umuyorum, Suriyeli Kürtlerin geleceğini riske atıyor, yalnızca PKK’nın çıkarlarına uyuyor!..
Aman dikkat, biz referanduma gömülmüşken arkamızda yeni haritalar çiziliyor!..
-Ülkeyi yönetenler bu çizilen haritanın neresinde duruyor acaba?!.