Hürriyet Gazetesi’nin emekli yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök dün “Rasim Ozan Kütahyalı” olayı ile ilgili bir yazı kaleme aldı...
Kendisinin de bir “Balkan çocuğu” olması nedeniyle Rasim için “Oh olsun” havasına girdiğinin sanıldığını belirttikten sonra düşüncesini şöyle açıkladı:
-O lafı söylediği günün hemen ertesinde “Bosna Kasabı” lakaplı kişi ömür boyu hapse mahkum edildi... Zevzekçe söylenmiş bir laf, şuursuzca edilmiş hiçbir hakaret, Boşnak halkının bu kahramanca duruşuna halel getirmez... Umarım Rasim Ozan da bu bu karar karşısında saygıyla diz çökmüş, söylediği o sözlerin utancını fazlasıyla yaşamıştır...
Benim düşüncem farklı; iki çok güzel özdeyişimizi hatırlatmak isterim:
-Boğaz dokuz boğumdur...
-Söz ağızdan çıkana kadar sizin esirinizdir, çıktıktan sonra ise siz onun!..
Rasim Ozan ile bir çok programa çıktım; dileyen bu programların çoğunu YouTube’dan izleyebilir... İktidara, muktedire sırtını bu denli dayamasının yanlışlığını, okuduklarını anlamamasının ya da çarpıtmasının, tarihi kişiliklere, mağdur durumda olanlara, o an için konuşma özgürlüğü bulunmayanlara bol keseden hakaret etmesinin, sahte olduğu anlaşılan delillerle insanları adeta darağacına çıkarmasının asla hafızalardan silinmeyeceğini hem de canlı yayında defalarca söylediğimi anımsıyorum!..
Yakın siyasi tarihimiz tanıktır; iktidara sırtını dayayıp, tetikçiliğe soyunan, güçlünün yanında olmak için kalemini eğip bükenlerin sonu genellikle aynı kapıya çıkmıştır; tarihin çöplüğüne atılmak!.. Bakın, geçmişte “iktidara paydaş olan”, duygusal anlamda köşe olan(!) bir çok dönek, liberal etiketli kalemden bugün eser bile yoktur, ya tüymüşler ya da buharlaşmışlardır...
-Çünkü su testisi su yolunda kırılır!..

Rol modelleri!..


Dönelim emekli yayın yönetmenine...
Ertuğrul Özkök, yukarıdaki “özgün düşüncesini” belirtikten sonra şu önemli soruyu gündeme taşıdı:
-Nereden çıktı bu Rasim Ozangiller... Kimdi onların ağababaları, rol modelleri? Sanıyor musunuz ki AKP ile çıktı bütün bunlar...
Sorunun yanıtını da kendisi verip, “bu yeni medya ırkının” 90’larda türediğini belirttikten sonra şu iddiayı öne sürdü:
-Üstelik iktidar değil, muhalefet medyası olarak başladı!..
Kimdi peki bunlar? Özkök şöyle sıraladı.
-Kızdığı herkese, her siyasetçiye “liboş”, “dönek”, “yalaka” diye sardıran... Sevmedikleri seçilmiş insanlara “İ. Melih”, “T.Ö”, “RTE” gibi aşağılayıcı lakaplarla hakaret etmeyi gazetecilik diye yutturmaya çalışan yazarlardı onların rol modelleri!..
Bu satırları okuyunca “demek ki nehir kenarına inenlerde sıkılma duygusu hiç olmadığı gibi, iktidar yanaşması, tetikçi gibi kavramları eğip bükmekte de üstlerine yok!” diye düşündüm...
Özkök, bu tür tiplerin 90’larda türediğini söylerken, Evren cuntası ve Özal dönemini fena halde es geçmiş; halbuki şöyle aynaya ve çok yakın çevresine bakınsa bugünün tetikçilerinin, iktidar yalakalarının ağababalarını, rol modellerini, duayenlerini kolayca görebilecekti!..
-Örnek istiyorsa yardımcı olmak borcumuz...

Yüz kızartıcı örnekler!..


-Evren dönemiyle başlayıp, tüm iktidarların Özal’ın, Çiller’in, Mesut Yılmaz’ın ve son15 yıllık sürecin gözbebeği, çok sevgili arkadaşı bugün yandaş medyanın “Amiral Gemisinde” kalem sallıyor...
-Turgut Özal iktidarında “sabaha karşı saat üç, birden telefonum çaldı, açtım karşımda Turgut Bey, bana dedi ki...” satırlarının yazarını anımsamak istiyorsa aynaya bakması kafi!..
- Özal hükümetinin bakanıyla “kağıt fabrikası” üzerine yaptığı pazarlık telefonu pazara düşünce “özel görüşmelerim dinlendi” diye utanmadan ağlayan genel yayın yönetmeninin yazıları, konuşmaları arşivlerde duruyor!..
-O dönemin cumhurbaşkanı ile kanlı terör örgütü lideri arasında “ulaklık” yapan, her devrin adamı payesini “şerefle” taşıyan, bu iktidar döneminde, Kumpas davalarında tepe tepe kullanılıp ardından çöp sepetine yollanan ve şimdilerde adeta buharlaşan bir zamanların “Filistin gerillası”, kadim dostunun yediği herzeler de yine arşivlerden sırıtıyor!..
-Çiller için “Leydinin topuk sesleri” diye başlık atan, Mesut Yılmaz gelince en şatafatlı övgüleri manşete taşıyan, Erdoğan için “Muhtar bile olamaz” diye manşet atıp, gücü ele geçirdiğini görünce “vallahi de billahi de değişti”, “Türkiye’yi, AB’ye taşıyacak iktidar bu” yazıları döşenen kimdi diye sormayı kendime hakaret sayarım!..
-AKP, Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar şansını kaybetmiş göründüğünde, muhalif kalemleri dahi sollayacak yazılar döşenip, 1 Kasım seçimlerinde kazandığı belli olur olmaz “Artık fabrika ayarlarıma dönüyorum. Bundan sonra AK Parti’nin yaptığı güzel şeyleri de yazacağım” diye şefaat dilenen yazarın adını yazmaktan ise hicap duyarım!..
-İktidara yaranmak uğruna “Artık Abdi İpekçi, Uğur Mumcu modeli gazeteciliğin modası geçti” cümlesi kurabilecek denli zavallılaşan yazarın adını yazsam ne olur, yazmasam ne değişir!..
Örnek çok, örnek yüzlerce, binlerce... Ertuğrul Özkök, bugünün tetikçilerine ülkenin yüz akı kalemlerini rol model olarak göstermekle büyük hata yapmış; onlar adı üstünde muhalif gazeteciler, ne bir sofrada siftinmiş, ne iktidar bakanlarıyla ihale pazarlığı yapmış, ne kaleminden yağ damlayan tek bir satır altına imza atmış, şerefli, yurtsever insanlar...
-Özkök gibilerin bu kalemlerle ne gradoları ne de itibarları yarışabilir!..