Tarih, 18 mayıs 2002... Yer, İtalya’nın Perugia kenti...
Genç Türk işadamı Utku Oğuz, bilgisayarında kayıtlı son Atatürk fotoğrafını projeksiyon makinasının aydınlattığı duvara yansıtıp sözlerini tamamladı:
- İşte, Anadolu aydınlanmasının temeli olan Türk Devrimi budur...
Perugia’nın önde gelen kişilerinin oluşturduğu “Felsefe ve Tarih Kulübü’nün üyeleri ve konuklar büyük bir coşkuyla alkışladılar genç adamı.
Genç adam da bir saatlik “1918-1939 arası Türkiye ve Atatürk Reformları” konferansının gördüğü ilgiden mutlu, biraz da şaşkındı!.. Kulübün başkan yardımcısı İtalyan dostu bir süre önce, “Şu hayranı olduğun ve her karşılaşmamızda bana anlatıp durduğun Atatürk’ü bizim kulüp üyelerine de anlatır mısın?” dediğinde hiç tereddütsüz kabul etmiş, ama böylesine yoğun bir ilgi ve heyecanla karşılanacağını düşünmemişti...
Ama Utku Oğuz için o 18 Mayıs gecesini asla unutulmayacak kılan yorum, orada konuk olarak bulunan yaşlı bir Norveçliden geldi:
- Norveç dilinde “Mustafa Kemal gibi düşünmek” diye bir deyim vardır... Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkansız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorlama zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz...Bu tip insanlara derhal, “hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı; biraz da Mustafa Kemal gibi düşün” deriz... Ancak sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok daha derin bir şekilde kavramış durumdayım, Size bunun için minnettarım....
Genç Türkün gözleri yaşardı..

Evrensel bir reçete!..


Yalnızca bir saatlik bir konferans olarak planlanan gece ancak 19 Mayıs’ın ilk saatlerinde sona erebildi. Saatlerce süren tartışma ve yorumlar ise şu ortak yargıyla sonuçlandı.
-Atatürk Devrimleri bütün ülkelere uygulanabilecek evrensel bir reçetedir... Zira din ve etnik ayrım temellerine dayanmayan çağdaş devlet modeli ne kadar çok ülkede uygulanırsa, dünya o kadar daha huzur ve barış içinde bir yer olacaktır...
Genç adam gecenin sessizliğinde yürürken büyük bir iç sızısıyla “Türk Devrimini yıkmak için yola çıkan karşı devrimciliğin ülkeyi sürüklediği bataklığı, başka çare yok diyerek IMF’in, ABD’nin, AB’nin önünde boyun büken siyasetçileri” düşündü. Sonra büyük bir heyecan ve coşkuyla yaşlı Norveçlinin bu kölelik zincirini kırmak için müthiş bir formül sunduğunu anımsadı:
- Mustafa Kemal gibi düşünmek!..

Büyük Devrimci yine kazandı!..


Uzun yıllar önce yazdığım, hiç eskimeyen, hiç eskimeyecek bir yazı…
Yazıldığı tarihte tüm dünyayı defalarca dolaşan, insanlara şevk, heyecan, inanç aşılayan bu yazı dün edepsizce, hayasızca, şerefsizce Büyük Devrimciye saldıran, hakarete yeltenen minnacık kara yobazları görünce aklıma geldi…
Öyle günlere ulaştık ki, bir yandan Saray ve iktidar partisi aniden şevke gelip, Atatürk’ü göklere çıkarır, Anıtkabir’e otobüsler kaldırırken, parti teşkilatı 100 bin adet Atatürk posteri bastırırken, diğer yandan aynı iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlayıp tüm ortaokullara dağıttığı ders kitabında şu satırlar yer alıyor:
- Her 10 Kasım sabahı saat dokuzu beş geçe, çığlık çığlığa çalan sirenlerle birlikte, milet olarak saygı içinde çakılıp kalıyoruz!..
Demek ki bu kitap, “En büyük Türk büyüklerinin” Atatürk’ü sahiplenme kararından önce basılmış, talihsizlik işte, daha ilk adımda çuvalladılar!..
Kendisini iftiharla, Yüksek İstişare Kurulu’nda Bilal Erdoğan’ın da yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Beylikdüzü Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olarak tanıtan Abdulmuttalip Coşkun isimli muhterem ise dün sosyal medya hesabında şu aşağılık mesajı paylaştı:
- Zulüm 1938’de son buldu. 09.05’te herkesi helaya davet ediyorum. Görsünler nasıl siren çalınır.
Bu zavallı yaratık öylesine yoğun bir tepkiyle karşılaştı ki, korkusundan önce Twitter profilinden TÜGVA üyesi olduğu bilgisini sildi, baktı ki olmuyor bu kez hesabını kilitledi!.. Hiç şaşırmadım; yobazın, gericinin karakter yapısı böyledir, güçlü pozisyondaysa saldırgan, zayıfsa hiç sıkılmadan el etek öpen bir korkak, bir hamam böceği!..
Türk halkına özgürce yaşayacağı bir vatan kazandıran, kadını yücelten, Cumhuriyeti çok güvendiği gençliğe emanet eden, ülkenin hangi ellere geçebileceğini neredeyse bir asır önce isabetle bilen bir kahramanın, bir dehanın, aziz bir insanın yurttaşı olmaktan duyduğum şeref ve gururu anlatabilecek sözcükler daha icat edilmedi!..
Bu millet, ölümünden 79 yıl sonra yine onun fikirleri ve önderliği sayesinde hapsedildiği karanlık çukurdan kurtulmasını bilecektir…
- Bunu o kafa da biliyor, Büyük Devrimciye bir kez daha yenildiğini görüyor, korkusu, nefreti, sahipleniyormuş görüntüsü işte bu yüzden!..