Tamam; Avrupalıların iki yüzlülüğü, hatta çok yüzlülüğü artık mide bulandırıyor...
Tamam; Hollanda iki gün sonra seçim var diye iç politikaya oynayıp, ırkçı-faşist söylemleri akıl almaz yerlere taşıdı...
Tamam; Geert Wilders adlı Nazi bozuntusunun seçimleri kazanma ihtimali Hollanda hükümetini ister istemez pis bir oyuna sürükledi...
Tamam; Bir ülkenin dışişleri bakanının uçağına iniş izni vermemek, bir kadın bakanına akıl dışı uygulamalar yapmak büyük terbiyesizlik...
Tamam; Hollanda polisinin Türklere karşı gazla, tazyikli suyla yetmedi kurt köpekleriyle saldırması tam bir barbarlık örneği...
Bunların hepsine katılıyorum; tepkileri de olağan karşılıyorum... Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İlişkileri askıya alın” önerisine bile sempatiyle bakıyorum...
Ancak, kafamı karıştıran sorular var; büyüklerimizden lütfedip yanıtlamaları dileği ile sormak istiyorum:
-Dışişleri Bakanı ile Aile Bakanı büyüklerimizin niçin bu kadar büyük ısrarla Hollanda’ya girmek için çırpındıklarını anlayabilmiş değilim... Bu arkadaşlar kendi Başbakanlarını hiç mi dinlemiyor, direktif ve uyarılarını hiç mi kale almıyorlar?..
Binali Bey bu krizin göstere göstere “geliyorum” dediği sıralarda 6 Mart’ta ATV A Haber’in canlı yayınına katıldı ve aynen şunları söyledi:
- Hollanda’da bu ayın 14’ünde seçimler var, biraz ona yönelik olduğunu düşünüyoruz. Çünkü mevcut iktidar partisiyle o aşırı Wilders’in partisi arasında çok az fark var, onun için 14’ünden önce Hollanda’da bir etkinlik yapılması çok mümkün gözükmüyor ama 14’ünden sonra zannetmiyorum ki Hollanda böyle bir kısıtlama üzerinde dursun!..
Yaa, koca Başbakan gayet aççık ve seççik biçimde durumu anlatıyor, iki bakan ise durumu bile bile, koşturarak Hollanda’ya gidiyor!.. Niçin?.. Hele Aile Bakanı hanımefendinin sınırdan arabayla sokulmaya çalışılması, polislerle tartışması tam bir kara mizah örneği!.. Niçin sorusunun yanıtını dilerseniz Almanya’nın ünlü dergisi Der Spiegel’den alalım:
-Ne tiyatro ama! Erdoğan’ın kötü niyetli yabancı güçlere var gücüyle karşı koyan güçlü adamı, Rutte’nin ise ülkesini koruyup baskılara boyun eğmeyerek güçlü adamın markajcısını oynadığı!..

Yahu yasağı koyan sizsiniz!..


Gelelim ikinci ve de en komik soruya...
22 Ocak 2008’de Başbakan Erdoğan hükümeti TBMM’ye Seçim Kanunu’nda bazı değişiklikler içeren bir tasarı gönderdi. Yasalaşan değişikliğin 94. Maddesi’nin ilgili fıkrasına bakalım:
-Yurtdışında, yurtdışı temsilciliklerde ve gümrük kapılarında her türlü propaganda yasaktır!..
Yaa, altında nal gibi Başbakan imzası bulunan ve Meclis’te yasalaşan madde aynen böyle diyor!. O zaman soralım; bu krizin çıkmasında başrol oynayan sayın bakanlar, onları destekleyen muhterem zevat bu durumda suç işlemiş olmuyor mu?..
Tabii, en büyük Türk büyükleri bu konuda da “aldatıldık”, “kandırıldık”, “unutmuşuz” türünden gülümseten savunmalar geliştirebilirler!.. Ancak elin yabancısı haliyle alay ediyor:
-Siz önce kendi çıkardığınız yasalara uymayı öğrenin!..
Tiyatronun, pardon krizin nasıl seyredeceğine ilişkin işaretlere de bir bakalım; bahse girerim 16 Nisan’dan sonra rafa kalkacak, unutturulacak!.. Öncelikle Hollanda’ya verdiğimiz iki NOTA var ya biri resmi özür, diğeri sorumlular hakkında cezai işlem yapılmasını şart koşuyor... Ya ekonomik yaptırım?..
Orada duralım lütfen! Zaten bakan Nihat Zeybekci krizin en sıcak anlarında “şu anda o noktada değiliz” dedi bile!..
-Daha ne gerekiyordu o noktaya gelmek için, şaşırdım valla!..

Yaşasın Evet oyları arttı!..


Haa, bir de Binali Bey’in oğlu Erkan’ın Hollanda’daki şirketleri meselesi var...
CHP milletvekili Barış Yarkadaş, Erkan Yıldırım’ın 30 gemisi olduğu ve aile şirketlerinin çoğunun Hollanda’da faaliyet gösterdiği iddialarını Meclis gündemine taşıdı. Sorular gayet basit aslında:
-Erkan Yıldırım Hollanda merkezli Zealand Shipping ve Q Shipping adlı şirketlere ortak mıdır? Ailenin Hollanda ile ticaret hacmi nedir? Hollanda’ya ne kadar vergi ödemiştir? Şayet Hollanda’ya yaptırım uygulanırsa Erkan Yıldırım’ın ticari faaliyetleri askıya alınacak mıdır?..
Gördüğünüz gibi yanıtları gayet kolay sorular... Şimdi gelelim AKP cenahının bu kriz karşısında neredeyse zil takıp oynayacak mensuplarına... Mesela AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık sevincinden Hollanda’ya teşekkür bile etti!.. Hazret bu “krizin” yurtiçi ve yurtdışında “Evet” oylarını en az iki puan artırdığını söyledi ve şöyle dedi:
-Belki Hollanda’ya azıcık teşekkür de etmeliyiz!..
Ne kadar dürüst, ne denli içi dışı bir değil mi?!. Bir de Abdurrahman Dilipak’ın yazdıklarına bakalım:
-Şu Merkel’in çıkışı Erdoğan ve AK Parti’nin eline eşsiz bir fırsat verdi... Merkel’e para verseler bu kadar faydası olmazdı... Onun için AK Partililer’in merkel’e bir teşekkür mektubu ve çiçek göndermeleri gerek. Ben olsam “Teşekkürler Merkel” diye AK Parti gençliği adına gazetelere ilan verirdim!..
Adam haklı valla! Böyle bir piyesi sahneye koymak az buz bir iş değil!.. Hatta teşekkürler karşılıklı olarak bile yapılabilir... Şu ilan iyi gider:
-Zor zamanımızda mağduriyetimizi sağladığınız için minnettarız!..