“Değerli arkadaşlar bizim ülkemiz dünyanın bir parçası, Avrupa’nın bir parçası olarak gelişimini gösterdi... Ancak 1950’de çok partili sisteme geçildiğinden bu yana ülkemiz çok acılar çekti... 2016 yılında 15 Temmuz’da çok hain bir darbe teşebbüsüyle Türkiye karşı karşıya kaldı.

- Ne acı ki bugünkü dünyada, böyle şeffaf bir dünyada olağanüstü hal ile yönetilen bir ülke haline dönüştük. 2003 yılında iktidara geldiğimizde Güneydoğu’da uygulanmakta olan olağanüstü hali Başbakan olduğumda kaldırmıştım. Şimdi bütün bu acı gerçekleri bilmemiz gerek.

Dış politikasının güçlü olabilmesi için bir ülkenin önce evinin içinin düzenli olması lazım. Evinin içi düzenli olmayan bir ülkenin çok güçlü bir politika güdebilmesi mümkün değildir. Onun için hep derler “Foreign policy starts at home”, yani dış politika önce evinde başlar.

- Evin içi dediğimde sağlam bir siyasi yapı, kuvvetler ayrılığına bağlı demokratik bir sistem, hukukun evrensel şekilde eşit uygulandığı bir hukuk düzeni, güven veren, ayrım yapmadan sadece haklı ve haksız ayrımı yapan, temel hak ve özgürlüklerin evrensel anlamda garanti altına alındığı bir ülke kastediyorum.

Şeffaflık, hesap verebilirlik, iyi yönetişim (good governance) dediğimiz ilkelerin geçerli olduğu bir ülkenin dış politikası da muhakkak ki güçlü olur. Böyle bir ülkenin çizdiği portre bütün dünyada güçlü olur...

“2014’te görüntümüz bozuldu!”


Diplomasi mecbur kalıp da güç kullanmamak için var, tatlı dille meseleleri çözmek için var... Siz ilerlerken antitezinizi oluşturmadan ilerleyeceksiniz ki bu ülkeler içerisinde de bölge içerisinde de hep beraber hep beraber sevgi ve mutluluk olsun.

- Onun için “Yurtta sulh cihanda sulh” lafı gerçekten olağanüstü bir laftır. Barışın kendi ülkenizde, çevrenizde ve bütün dünyada temini için uğraşmak...

2005 yılında Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üyeliğini ilan etmiştim. O zaman çok istihzayla(alaycı) karşılamışlardı. Ancak o zaman reformcu bir ülke olarak olumlu portre çiziyorduk... 2008 yılında BM’de yapılan oylamada 192 ülkeden 151 oy alarak ilk turda seçildik... İçeride demokrasisi güçlü, hukuku güçlü bir reformcu zihniyet, bütün dünyada iyi bir portre çizer...

2014 yılında yine aday olmuştuk. Maalesef görüntümüz bozulduğu için o zaman 60 oy almış ve seçilememiştik! Türkiye söz konusu olduğunda dünyanın bir çok yerinde Türk düşmanı ve Müslüman düşmanı mihraklar, çevreler hep var...

- Bunları bileceğiz, naif olmayacağız ama her şeyi komplo teorilerine bağlamaya kalkarsak o zaman da o ülkeleri yönetenlerin hiç mi akılları yokmuş sorusunu sormamız gerekir!.. Allah herkese akıl vermiş. O ülkelerin yöneticilerinin, liderlerinin, sorumluluk taşıyanlarının hiç mi aklı yokmuş diye sorgulamamız gerekir!..

“Kapalı rejimlerde yaşananlar bugünkü çağa uymuyor!”


Evimizin düzenli olması tabii ki yönetenlerin üstündeki en büyük görevlerden birisidir. Bu gerçekleşmediği sürece hep sıkıntılar olur... Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, adaletsizlikler, büyük işsizlik oranları, bir çok kapalı rejimdeki sömürü, haksızlıklar, kadın-erkek eşitliğindeki inanılmaz büyük mesafeler bütün bunlar bugünkü çağa uymuyor...

Güç önemli, az önce saydığım demokrasi, ekonomi, dış politika gibi tabii ki her ülkenin bir de silahlı kuvvetler gücü var... Barış, huzur istiyorsan, güvenlik içinde yaşamak istiyorsan hazır olmak lazım. Hazır olmak demek caydırıcılık demektir. Ama çıkar çatışmaları “conflict of interest” dediğimiz öyle anlar gelir ki bazen mecbur olursunuz ve savaşırsınız.

- Diplomasi eğer zayıfsa, devrede değilse birdenbire sıcak problemle karşı karşıya kalırsınız ve güç kullanmak zorunda kalırsınız. Tabii ki güç kullanmadan önce de çıkış stratejilerinin olması gerekir. Bugün Suriye’de yaşanan felaket nedir?..

Suriye gibi Irak’a da böyle girilmiştir. Uluslararası meşruiyet olmadan, BM Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadan Amerika mecbur etmiştir ve koalisyonla o saldırıyı yapmıştır.

- Suriye’ye karşı başlatılan silahlı mücadelenin bir çıkış stratejisi yapılmadığı için, dengeler iyi hesaplanmadığı için neticede bugünkü büyük siyasi boşluk, perişan durum ortaya çıkmıştır... Onun için dış politikada bilgi, tecrübe ve geleceği öngörmek için analiz çok önemlidir.”
İmza: Abdullah Gül
------------
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Rusya ve Katar gezisine başlamak üzereyken, Başbakan ABD’de görünürde hiçbir yetkisi olmayan Başkan Yardımcısı Mike Pence ile “nafile pazarlıklar” için saat sayarken, etrafımızda “dost ülke” namına bir tek Katar, Sudan, Nijer vb.. sultanlıklar ve diktatörlükler kalmışken (artık ne kadar dost denebilirse!), ekonomi çuvallamışken AKP’nin iki numaralı kurucusu, Başbakanı, Dışişleri Bakanı 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Bey dün Bahçeşehir Üniversitesi “Diplomat Okulu” açılışında özetle yukarıda okuduğunuz “yenilip yutulması zor” konuşmayı yaptı!

Arkasındaki hesaplara bakmadan, konuşan kişinin 7 yıllık “Noterlik” vasfına yani yapılanlardaki ortaklığını görmezden gelerek ve de ismini kapatarak okuyun bu yazıyı; acaba ne düşünürdünüz?..

- Ben imzamı atardım valla!..

NOT: Şu yazıdan sonra, Büyük Devrimciyi, Atatürk’ü düşündüm. Şu zavallılığımız ve çaresizliğimizin çukurunda, aramızdan ayrılışının 79. yılında bu yüksek dehanın, bu büyük insanın aziz hatırası karşısında bir kez daha sevgi, saygı, hayranlık ve minnetle eğildim...