Afganistan’dan 12 evladımızın naaşı, gri metal Amerikan tabutlarının içinde gelince...
Bu hazin olay, AKP dışında neredeyse tüm çevreleri ayağa kaldırınca ve de “Afganistan’da ne işimiz var?” çığlıkları yükselmeye başlayınca Tayyip Bey çok kızdı ve açtı ağzını yumdu gözünü:
-Afganistan’da, Somali’de, Bosna’da, Kosova’da, Lübnan’da Türk askerinin ne işi var diyenler, bunu sorgulayanlar Sivas’ın ötesine, ufukları İstanbul’un ötesine geçmeyenlerdir. Bu ülkenin tarihini okumuş olan herkes, bizim yurtdışındaki askeri varlığımızdan gurur duymalıdır. Büyük iddialarınız varsa büyük ülke olursunuz... Türkiye bir butik devlet değildir, güçlü bir devlettir...
Başbakanın söylediklerini okuyunca aklıma nedense George Soros geldi, hani şu ünlü uluslararası para sihirbazı, spekülatör.. Dünyayı yöneten üç beş kişiden biri olan Rotschild ailesinin adamı olarak da bilinen Soros yıllar önce Türkiye’ye gelmiş, üst düzey zevatla basına kapalı toplantılar yapmış, giderken de şöyle demişti:
-Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur!..
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın söylediklerine bir bütün olarak baktığınızda, ülkenin kurucu felsefesine 180 derece ters, hegemonya meraklısı, emperyal duyguları depreşmiş, ancak ham hayaller içinde yüzen bir ruh haliyle karşılaşıyorsunuz ne yazık ki.. Üstelik bunu yalnızca bizler söylemiyoruz..
-İslami hassasiyetleri yüksek, mütedeyyin çevrelerin itibar ettiği iki isim daha da ağır gerçeklerin altını çiziyor!..

Küresel oyuncu mu yoksa Küresel Piyon mu?!.


Şu yazı Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç’a ait
-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yerinde bir soru sordu: “Bizim Afganistan’da ne işimiz var?” Cevap şu: “NATO İttifakı çerçevesinde Türkiye, Afganistan’da da asker bulunduruyor.” Cevabın destekleyici argümanı emperyal nitelikte: “Küresel oyuncu olmak istiyorsan, dünyanın her yerinde var olmalısın.” Gurur okşayıcı ama kendi başımıza mı küresel oyuncuyuz, yoksa asıl “küresel hegemonik gücün bize çizdiği çerçevede” mi hareket ediyoruz? Mesela NATO ve ABD olmadan Türkiye herhangi bir İslam ülkesine asker gönderebilir mi? Ya da İslam ülkeleriyle bir “İslam barış gücü” oluşturup kriz bölgelerine müdahale etme fikrini ortaya atabilir mi?
Elbette hayır...
Bu yenilip yutulması pek zor, Türk askerinin sömürge askerine dönüştürüldüğünü işaret eden yazının sahibi Bulaç bununla da yetinmedi, hemen ardından sütununda, “Türkiye’nin İslam topraklarını işgal edip kaynaklarını talan edenlerin, yurdunu ve daru’l-İslam’ı savunanları kitlesel katliamlara, zorunlu göçe tabi tutan işgalcilerin yanında yer alması caiz mi?” sorusunu da yöneltti.
-Gerçekten islamcı iddiasındaki bir parti için çok zor bir soru!..
Gelelim ikinci yazıya:
-ABD, Türkiye üzerinden Suriye’de yapmaya çalıştığını aslında Afganistan’da gerçekleştirmiştir... Suriye, Afganistan, İran menfaatler dikkate alındığında sorunumuzun olmadığı ülkelerdir. Ancak dış politika anlayışı “önce ABD” haline gelmiş Türkiye, savaşı dahi göze alarak Birleşik Devletler ile hukukunu korumaya özen göstermektedir.
Bu ağır ve “yapmayın” mesajı veren yazıyı da Yeni Mesaj Gazetesi’nde Bağımsız Türkiye Partisi lideri Prof. Dr. Haydar Baş yazdı. Prof. Baş, Türkiye’nin “Kurtuluş Savaşı ile emperyalist Batı’nın karşısında ezilen milletler için model ülke olduğunu” ancak bugün bu vasfını ne yazık ki yitirdiğini de özellikle vurguladı.
Kısaca söylemek gerekirse iktidar giderek, ABD’nin isteklerini gerçekleştirmekle, Türk Milleti’nin sağduyusu arasında sıkışmaya başladı. İktidar bu gerçeğin farkında mı bilemem ama bir şeye dikkat çekebilirim.
-Tayyip Bey giderek daha öfkeli, daha kontrolsüz mü oluyor ne?..

Yeni projede aynı rol mü?!.


Bu yazı, “Suriye bizim bakiyemiz”, “Emevi Camisi’nde inşallah 15 güne kadar namaz kılacağız”, “ Türkiye Butik devlet değildir, küresel güçtür” laflarının manşetleri süslediği, yanaşma takımının adeta elde bayrak, sefere çıkma naraları attığı sıralarda yazıldı... O günden bugüne köprülerin altından çook sular aktı...
-Geldiğimiz nokta, elde edilen sonuç ortada!..
Türk Ordusu, ne yazık ki savaşan tek yabancı muharip güç olarak Suriye topraklarında yalnız başına!.. Cumhurbaşkanı, ABD Başkanı Trump’la telefon görüşmesi yaptıktan, hemen sonrasında CIA yeni Direktörü Pompeo Ankara’ya teşrif edip baş başa görüştükten sonra henüz 15 gün önce söylediği “El Bab’ı süratle bitirmeliyiz. Daha derine inmemeliyiz” açıklamasından 180 derece çark ederek yeni hedefi çizdi.
- Derinliği 4-5 bin kilometre kare olan güvenli bölge!
Cumhurbaşkanı’nın söylediği alan IŞİD’in elindeki Rakka ve PYD/PKK’nın Amerikan desteğinde çöreklendiği Menbiç’i de kapsıyor. ABD ile kapalı kapılar ardında ne konuşuldu, hangi uzlaşmaya varıldı bilmiyoruz haliyle; Ancak senaryo gerçekleşirse Türk Ordusu’nun bir büyük savaşa tüm unsurlarıyla dahil olacağını görüyoruz!..
Bu, Türkiye’yi yönetenlerin “stratejik ortak” masalına geri dönüş yapma hevesine kapıldıklarını işaret ediyor!.. Bölge ülkeleriyle birlikte güçlü bir barışın temeli atılıyor derken, “yeni görevler mi” icat ediliyor onu da yakında göreceğiz !.. Ama şunu biliyorum; Soros yıllar önce yüzümüze bakarak “Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur” derken planlar çoktan kotarılmıştı...
-Şu tezgaha bakın!..