Geçen gün baktım, AKP’li Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu bilmem kaçıncı kez inciler saçmış!.. Önce Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu o müthiş zekasıyla anlatmış:
-10 yılda Osmanlı’yı tarumar ettiler, yıktılar. 1923’te de koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar, Cumhuriyet kuruldu!..
Sonra da ihanet edenleri, ecdada hayınlık yapanları, değerlere saldıranları filan diline dolamış:
-İçinden ihanet edenler, ecdada ihanet edenler olunca hayır gelmiyor. Bu milleti millet yapan değerlere saldırmaya başladılar; Kuran’a, ezana...
Maalesef ertesi gün yazı günüm değildi, bir kenara not ettim; okuyucularım bilirler, tarihi tahrif eden, Cumhuriyet’e ve Büyük Devrimciye aşağılık saldırılarda bulunanları teşhir etmek, hadlerini bildirmek bu köşenin öncelikli görevidir... Bu konuda bu köşeden çok kitap çıkar!.. Ancak sevgili Yılmaz Özdil yine benden erken davrandı (alacağı olsun!) Uğur Dündar’ın Arena’sında bir güzel baştan aşağı sıvadı bu muhteremi...
Aslına bakarsanız bana da büyük kolaylık sağladı; sıvamanın bir konuşmayla kalmasına gönlüm razı değil, yazıya dökelim ki arşivlerde sağlamca yerini alsın... Sevgili dostumun izniyle, büyük ölçüde onun konuşmasında kullandığı tarihi gerçeklere dayanarak bu hazreti bir de ben sıvayayım!..
-Bakalım ihanet nereden gelmiş, hayınlık kimlerin şeceresinde yazılıymış görelim!..

Yok hükmünde bir ülke!..


29 Ekim 1923 sabahı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin genel görünümü şöyleydi:
-Nüfusu 13 milyon. 40 bin köy var; 37 bin köyde okul yok, dükkan yok, postane hak getire... 30 bin köyde cami yok, traktör sayısı sıfır, biçerdöver sayısı sıfır... 5 bin köyde sığır vebası var. 1 milyon kişi frengi, 2 milyon kişi sıtmadan kırılıyor... Verem, tifo, tifüs salgını cabası. Bitle başa çıkmak imkansız. Dünyaya gelen her iki bebekten biri, doğum esnasında her 5 anneden biri ölüyor... Ortalama ömür 40 yıl. Memlekette sadece 337 doktor var. 60 eczacı var, yalnızca 8’i Türk! Tüm memlekette sadece 4 hemşire var. 40 bin köye karşın yalnızca 136 ebe var. Limanlar, madenler yabancıya ait. Demiryollarının bir metresi bile bize ait değil. Osmanlı’dan ayakta kalan sadece 4 fabrika var. Sanayi denilen işletmelerin yüzde 96’sında motor yok! 10’dan fazla işçi çalıştıran sadece 280 kişi mevcut. Bunların 250’si de yabancıların. Kişi başına milli gelir 45 dolar! Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta var. Kara yolu yok. Otomobil sayısı yalnızca 1490! Cumhuriyet’ten önce eşit eğitim hakkı yok. Meslek hakkı yok, velayet hakkı yok. Kadın insan değil, kendisine miras kalan mallar üzerinde tasarruf hakkı yok....
Nasıl, iç karartıcı değil mi?!. Devam edelim, “Cumhuriyet’ten önce darbe yaptılar” diyen sütü bozuklara gerçekleri bir bir sıralayalım:
-Memlekette tiyatro, müzik, spor, heykel yok. Arkeolojik eserler padişahların hediyesi olarak Avrupa’ya uçurulmuş. Kimi alaturka saat kullanıyor. Güneşin battığı anı 12 kabul ediyor. Kimi zevali saati kullanıyor. Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saati kullanıyor. “Saat kaç birader” diyorsun, herkes başka telden çalıyor... ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyor ne de uzunluğumuz!..

Türkçe’nin yasak olduğu ülke!..


Şayet içiniz bulandıysa rica ediyorum biraz daha sabır...
-600 küsur sene Türkçe’nin ırzına geçilmiş; Arapça ve Farsça harmanlanmış Osmanlıca adında melez bir dil ortaya çıkmış. Fransızca ve İtalyanca kelimeler dilimizi işgal etmiş. “Harf devrimi yapıldı bir gecede cahil kaldık” diyor bunlar, alçakça bir yalan bu; İbrahim Müteferrika’nın matbaayı getirdiği 1750’lerden o güne basılan kitap sayısı 417! Bu topraklara kitap gelene kadar Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış! Yaşı gelen her 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyor. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlı. Sadece bir üniversite var. Medreselerde Türkçe yasak!..
Türkiye’nin 1923’teki genel durumu işte buydu!.. Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Büyük Devrimci ve arkadaşları işte böyle bir ülke teslim aldı... Mustafa Kemal 30 Ekim 1923 sabahı İsmet İnönü’ye yazdığı mektupta durumu şöyle özetliyordu:
-Cumhuriyet’in ilk gününde bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ülkelere örnek olacağız. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun...
Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye saldıran hastalıklı Ortaçağ kafası, bırakın o yıllardaki Türkiye’nin genel durumunu anlamayı, Büyük Devrimcinin İsmet Paşa’ya yazdığı mektubu kavramaktan bile acizdir; ne beyni, ne de ruhu bu kapasiteye sahiptir!.. Reisinin kafasına kalpak montajlayıp altına “Arkadaşlar yarın Başkanlığı ilan ediyoruz” cinliğiyle Atatürk ve Cumhuriyeti’ne nazire yaptığını zanneden zavallılara, “iki ayyaş”, “100 yıllık pranga”, “90 yıllık parantez” gibi mide bulandırıcı yalanlar üretenlere Sevgili Yılmaz az bile söylemiş:
-Mustafa Kemal’e ve o kahramanlara dil uzatanlar en haysiyetsiz vatan hainleridir, o kadar!..