Biz, köşe yazarlarının günlük, değişmez rutini tüm gazeteleri, haberleri, köşe yazılarını, haber sitelerini gözden geçirmektir...
Türkiye’nin gündemini, gündeme sıçrayabilecek olayları, siyasi, ekonomik, toplumsal gelişmeleri köşemize taşımaya, yorumlamaya gayret ederiz... Bugünlerde benim çok büyük bir dikkatle izlemeye çalıştığım “vaka” Mesut Barzani’nin adeta kanırtarak gerçekleştirmeye çalıştığı “Bağımsızlık Referandumu!..”
Bölgenin, tüm coğrafyanın hatta dünyanın dengesini değiştirmeye aday bu referandum için Barzani her yolu deniyor. O kadar ki; ezelden beri bir “Türkmen kenti” olarak bilinen Kerkük’ü, yıllar içinde insan profilini, vahşet dahil bir yığın yöntem kullanarak değiştirdikten sonra şimdi de referanduma dahil ettiğini ilan ediyor!..
Başta Irak olmak üzere pek çok ülke bu referanduma karşı çıkıyor. Başta İsrail ve ABD olmak üzere bölgede büyük çapta değişimler tasarlayan ülkeler ise bu referandumu candan destekliyor!.. Pekii, böyle bir referandumdan, bir de “evet” çıkması halinde en çok etkilenecek ülke olan Türkiye ne yapıyor?..
-Karşı çıkıyor MUŞ gibi yapıyor!..
Ülkeyi yöneten “en büyük Türk büyükleri” adeta karınlarından konuşarak bazı şeyler mırıldanıyorlar, ancak hiç kimse tek kelimesini anlamıyor!..
Dün haberlere göz gezdirirken, iktidar partisinin Batman İl Başkanı Diyaettin Uçar’ın bu referanduma ilişkin açıklamasına rastladım; şöyle diyordu:
-Biz ve bölge il başkanlıkları referandumda “Evet” i destekliyoruz!..
İşte bu kadar! İl başkanı hiç olmazsa kaypak hareket etmiyor hem de tüm bölge il başkanları adına da konuşarak desteğini açıklıyordu!..

“PKK-DEAŞ- Barzani aynı projenin ortakları!..”


“Bu nasıl bir ikiyüzlü politikadır!” diye düşünüp, aynı konuda başka bir haber var mı diye araştırırken iktidar yandaşı Yeni Şafak gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün yazısıyla karşılaştım...
Karagül, gerçekten okunması gereken bir “dehşet senaryosu” kaleme almıştı!.. Bir zamanların “şahin” köşe yazarı, “aman dikkat, Türkiye büyük tehdit altında” mesajı içeren yazısında, şaşıracaksınız ama bizlerin yıllardır yazdığı yazıların neredeyse tıpa tıp benzerini (iktidar yandaşlığı gereği yazdıkları hariç) yazıyordu!..
Karagül’ün yazısını büyük bir ilgiyle okuduktan sonra ilk tepkim “Ahh be güzel kardeşim, çok doğru yazmışsın ama bir kaç yıllık gecikmeyle. Biz, Suriye bölünürse Türkiye bölünür derken nerelerdeydin?” oldu!.. Karagül en büyük saldırının güneyden geleceğini,
Türkiye’nin kuşatılacağını, çevreleneceğini, güney kapılarının tamamen kapatılacağını anlatıyordu!..
Büyük krizin Türkiye’ye 2019’dan önce servis edileceği tahmininde bulunan Karagül, bakın AKP’li başkanların “Evet” oyu vereceklerini söyledikleri referandum için ne diyordu:
-Irak’ın kuzeyinde Mesut Barzani’nin referandum girişimi ile, Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD’nin harita çalışması tek bir projedir. PKK ile Barzani’nin birbirinin zıddı olduğu söylentisi, ABD’nin “PKK ile PYD ayrı” söylemi kadar gülünçtür...
Vay ki, vay! Bir yandaş yazar, yıllardır el üstünde gezdirilen, birlikte “iş tutulan” Barzani’yi işte böyle tanımlıyordu!..

“Ülkemize karşı 900 kilometrelik bir cephe!"


İktidara yakın yazarın köşe yazısı gerçekten iç acıtıcıydı...
Karagül, Türkiye’nin bölünmesi, küçültülmesi ve Anadolu’ya hapsedilmesiyle sonuçlanacak felaketi şöyle anlatıyordu:
-Müslüman coğrafyanın merkezi işgal edilmektedir. Bu işgal önce örgütler eliyle yürütülmekte... sonrasında da istila meşrulaştırılmaktadır. Bu nedenle, yabancı güçleri bölgeye çağıran her örgüt işgal gücüdür, onların tetikçileridir... PKK, DEAŞ(IŞİD) ve Barzani aynı projenin parçaları, unsurlarıdır!..
İktidar yandaşı yazar, İran sınırından Akdeniz’e uzanan kuşağın bir ABD, İngiliz, İsrail projesi olduğunu, bu kuşak başarıya ulaştığı anda artık bölgede hiçbir ülkenin güvende olamayacağını, onlar için de bölünme, parçalanma senaryolarının devreye sokulacağını belirttikten sonra Türkiye için önlem alınmazsa şu geleceği öngörüyordu:
-Bu kuşak tamamlandığında en büyük cephe 900 kilometrelik bir saldırı cephesi harekete geçirilecektir. İran’dan Akdeniz’e kadar tamamen yabancı garnizonların bulunduğu bir coğrafyaya mahkum olacağız. Türkiye ile Arap/İslam dünyası arasında bütün bağlar kopartılacak. Ülkemiz Anadolu’ya hapsedilecektir!..
Dehşet verici değil mi?.. Ama ne yazık ki yeni değil! Bu ülkenin yurtsever kalemleri, siyasetçileri, stratejistleri yıllardır bu felaketi o kadar çok ve yalın olarak anlattılar, yazdılar ki!..
Karagül, yine bizim yıllardır söylediğimiz yazdığımız şu felaket senaryosunu da paylaşıyordu okuyucusuyla:
-Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, bir Kürt meselesi değildir. Haçlı savaşları döneminde olduğu gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrası olduğu gibi, bölgenin yeniden dizaynı, güçlü ülkelerin küçültülmesi, haritaların yeniden çizilmesi ve bölgenin küçük şehir devletlerine dönüştürülüp denetim altına alınması meselesidir!.. Bir ABD/Avrupa istilasıdır. Bu ülkeler arasında Türkiye de vardır ve projenin esası burasıdır!..
Karagül çözümü de sunuyor hem de komplolarla hapislerde çürütülen gazetecilerin, askerlerin, bilim insanlarının ağzıyla:
-Bu istilanın bölgedeki tüm ortakları hepimizin ortak düşmanıdır. Türkiye Bağdat’la ilişkilerini güçlendirmeli, Şam yönetimi ile görüşme dahil tüm seçenekleri önyargısız biçimde yeniden değerlendirmeli, bu ülkeleri bir arada tutacak her girişimde olmalı!..
Karagül, bölge ülkeleriyle ortak hareket etmeyi de öneriyor doğal olarak... Okuduktan sonra “altına imzamı atarım” dedim ve şöyle düşündüm:
-Demek ki yandaş dahi olsa hâlâ aklını kullanabilen yazarlar da var...