Referandum sürecinin yoğun temposunda elime aldığım anda “tam bir başucu kitabı” dediğim iki ciltlik muhteşem bir eserle karşılaştım... İki cildin ortak başlığı şöyle:
-Zifiri Karanlıkta.
İlk cildin alt başlıkları ise neyi anlattığını gayet açık biçimde ortaya koyuyor:
-İçten Çürüme-Celladın Gecesi!
İkinci cildin alt başlıkları da ulaştığımız sonucu anlatıyor:
-Demokrasi Tuzağı-Celladın Zaferi!
Yazarı Mustafa Yıldırım... Siz onu daha çok 28. baskısını yapan, Türkiye’nin elbirliği ile hangi tuzaklara çekildiğini anlatan “Sivil Örümceğin Ağında” isimli kitabıyla tanırsınız. Yıldırım bu iki ciltlik kitabında da İran’da, Ortadoğu’da siyasal İslam’ın doğuşunu, gelişimini, nasıl emperyalizmin maşası haline dönüştüğünü, Mollalar, şeyhler eliyle zavallı halkların nasıl iğfal edildiğini ve sonunda “Cellatların” nasıl iktidara uzandığını belgeleriyle anlatıyor!..
Daha ilk kitabın başlarında İran’da “İslam Fedaileri” Ortadoğu’da ise “Müslüman Kardeşler” adıyla örgütlenen, aslında birbirinden hiç farkı olmayan gerici yobazların İslam’ı yorumlayış şekillerini, öldürmeyi, hırsızlığı, sahtekarlığı nasıl yücelttiklerini liderlerinin ağzından okuduğumda, günümüzde yaşananları çok daha iyi çözümledim...
-Dini siyasete alet edenlerin ne denli acımasız, nasıl gözü dönmüş ve vicdansız olduğunun açık kanıtını onların ağzından dökülen sözler ele veriyordu!..

Göstere göstere, öldüre öldüre geldiler!..


Nevvab Safevi İslam Fedaileri Partisi’ni kurduğunu açıkladığında yıl 1945’ti...
İran’da Şah Rıza çok partili düzene geçildiğini ilan etmişti... Ancak ayetullahların, derebeylerinin, toprak ağalarının, din adamlarının denetimindeki ülkede çoğulcu demokrasinin ancak bir ütopya olduğu kısa sürede ortaya çıkacaktı!..
Safevi, şiddet yanlısı görüşleri ve eylemleriyle kısa sürede diğer dinci grupların önüne geçmeyi başardı. Şah Rıza’ya beş kurşunla yapılan suikast girişimi, İslam Fedailerinin laikliği savunan ünlü yazar Ahmed Kasravi’yi öldürmesi, Başbakan Musaddık’ın indirilmesi için çıkarılan büyük kargaşa ortalığı kan gölüne çevirmişti.
Ayetullahlar CIA’nın da engin desteği ile Musaddık’ı istifa ettirmişlerdi ama yeni Başbakan Hasan Ala’nın hükümetinin “Şeriata geçmediği” gerekçesiyle Safevi yeni kanlı eylemler başlattı. Başbakan ve Adalet Bakanı’na suikast düzenledi ancak başaramadı. Tutuklandı ve idama mahkum edildi.
Safevi’nin en sadık takipçisi Humeynli Ruhullah bu idamı durdurmak için çok çabaladı ama başaramadı. İleride Humeyni olarak anılacak bu molla “Dünya İslam Devletine” ulaşmak için Safevi’den devraldığı silahlı, silahsız tüm yöntemleri geliştirerek sürdürecek, 1979’da İran’ı ele geçirmeyi başaracak ve istediği şeriat devletini hem de halkoylaması yoluyla hayata geçirecekti!..

İslam iktidarına giden her yol mubahtır!..


Bakın Humeyni’nin “Devrim Şehidi” ilan ettiği Nevvab Safevi’nin, “İslam kutsallığına” dayandırdığı, kendisinden sonra gelen tüm cihatçıların, suikastçıların ilkesi haline gelen yöntemler nelerdi:
-Diyorlar ki ‘yalan söyleme!’ Allah’ın isteğini yerine getirirken ilke değişir. Güçlüklerle karşılaştığımızda ve düşmanı yanıltmak gerektiğinde kendimizi koruyalım diye Allah insanoğluna yalan söylemeyi öğretti! Yenilmek ve inancımızı tehlikeye atmak pahasına doğruluğa bağlı mı kalmalıyız? Biz, hayır diyoruz..
Lütfen okurken ülkemizde yaşananlarla karşılaştırın! Safevi “Müslüman insan öldürmez” diyenlere de bakın nasıl karşılık veriyordu:
-Diyorlar ki ‘öldürme!’ Fakat Yaradan’ın kendisi bize öldürmeyi öğretti. Böyle bir yeteneğimiz olmasaydı insanlar çok önceleri hayvanlar tarafından yok edilirlerdi...
Ne kadar öğretici değil mi?! Ama bitmedi; asıl büyük öğütler hemen ardından gayet açık şekilde geliyordu:
-Öyleyse, inancımızın utkusu için gerekirse öldürmeyecek miyiz? Aldatma, dolandırma, düzen kurma, hile, hırsızlık ve öldürmek birer araçtır. (Bunlar) ne iyidir ne de kötü.
İşte bu kadar! Humeyni de zaten izinden yürüdüğü Safevi’nin tüm bu talimatlarını harfiyen uyguladı!.. Şu sözler onundur:
-Öldürmek insana verilmiş kutsal bir armağandır... Öldürmek bağışlamak gibidir!..
İşte İslam Fedaileri ya da Müslüman Kardeşler (İhvan) yıllar içinde göstere göstere, demokrasiyi dibine kadar kullanarak, öldürerek, hileyle, hırsızlıkla, dolandırıcılıkla, aldatmayla, İslam ülkelerinde iktidarları ele geçirdiler!..
Humeyni’nin Türkiye’ye gönderdiği mollalar uzun yıllar bu araçları kullanarak propaganda yaptılar, güç kazandılar. Misal, daha 1979’da Kayseri’de gericiler şöyle haykırıyordu:
-Laiklik dinsizliktir! Getirene lanet! Allahuekber, Humeyni rehber!..
Uzun ve şiddet dolu yılların ardından “demokrasinin faziletini” kullanarak ve de stratejik ortağın müthiş desteği ile iktidara yerleştiler. Mustafa Yıldırım, bu durumu şu cümleyle özetliyor:
-Sonunda Türklerin aymazlığından yararlanan Cellad’ın kanlı gecesi başladı!..
Gününüzde yaşadıklarımızı bir de bu gözle değerlendirin lütfen!.. Beyninize, kaleminize sağlık sevgili Mustafa Yıldırım...
(Ulus Dağı Yayınları- udyay@gmail.com)