Önceki Başbakanlardan Tansu ÇİLLER’in 28 Şubat dâvasında Ağır Ceza Mahkemesi’ne tanık olarak yaptığı anlatımda Süleyman DEMİREL’i de suçlayarak “Darbe” nitelemesinde bulunmasını yadırgamamak olanaksız. 28 Şubat 1997’de toplanan Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar nedeniyle gerçek dışı yayınlar yapılmış, hiç ilgisi olmayan adlar suçlanmış, zamanın Başbakanı Necmettin ERBAKAN’ın haksızlığa uğradığı savları yaygınlaşmıştır.
Bn. Çiller’in günümüz AKP Genel Başkanı’nın uçağında İstanbul’dan Ankara’ya gelmesiyle izlenen yakınlık, tanıklığından kimlerin memnun olduğunu anlatmaktadır. Medyanın iktidar kesiminin değerlendirmeleri de bu durumu kanıtlamaktadır. Büyük ATATÜRK’ün “Gerçekleri konuşmaktan korkmayınız!” sözünü sürekli belleğinde tutanlardan biri olarak 28 Şubat’la ilgili bildiklerimizi -yineleme de olsa- okurlarımıza iletmeyi görev sayıyoruz.
28 Şubat’ta Millî Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı S. DEMİREL’in başkanlığında toplanmış (Anayasa mad.118) gündemindeki konuları görüşerek gerekli kararları almıştır. Başbakan olarak toplantıda bulunan Erbakan, alınan kararlara karşı oy kullanmadığı, itiraz etmediği gibi bunları yazıyla ilgili Bakanlıklara uygulanması için iletmiştir. Kurulun toplantısından, katılacak üyelerden başka kimsenin bilgisi olmadığı gibi gündem de önceden bilinmemektedir. Alınan kararlar toplantı sonrası açıklamalarla öğrenilmiştir. Erbakan’a kimse ayrılması için baskı yapmamış, o da ancak 18 Haziran 1997’de istifa etmiştir. 28 Şubat’tan sonra ikibuçuk ay kadar bir zaman geçmiştir. Buna “Darbe” denilemez.

GERÇEKLER

Zamanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural SAVAŞ, Erbakan’ın genel başkanı olduğu Refah Partisi’nin kapatılma dâvasını Mayıs 1997 başında açmıştır. Dâvanın açılacağından, hazırlığından kimsenin haberi olmamış, açılmasıyla öğrenilmiştir. Kimi yaygaracının ve yalakanın “...dâva dilekçesini Ananasa Mahkemesi Başkanıyla birlikte hazırladığı” yolundaki yazı ve konuşmaları tümüyle gerçek dışıdır, yalandır.
Dâvayı Anayasa Mahkemesi, Ahmet Necdet SEZER’in başkanlığının ilk haftasında karara bağlamıştır. Günümüz iktidar yandaşlarının anayasal yalanları içine 28 Şubat’ı koyması, o zamanın yönetimini kötülemek için yanlış bir çıkıştır. 28 Şubat öncesi olanları, bunlara karşı Millî Güvenlik Kurulu’nun duyarlıkla aldığı kararları gözardı etmek yan tutmaktır. Yandaş televizyon ve radyolardaki konuşmacılarla dergi ve gazetelerdeki yazarlar, iktidar beslemeleri olarak, 28 Şubat’ı eleştiriyorlar. Bugün olanlarla karşılaştırılsa ne kadar haklı, ölçülü ve hukuka uygun olduğu daha iyi saptanır.
Refah Partililer’in artıklarından ve kuyruklarından AKP’nin “Müşavir, danışman, sözcü, sekreter” sıfatlarıyla oraya buraya yerleştirdiği şakşakçılar saçma sapan konuşma ve yazılarıyla ardılları oldukları gericileri haklı göstermeye çalışıyorlar. “Darbe” nitelemesi, karaçalmadır. Silâhlı Kuvvet yetkilileriyle, hiçbir ilgisi olmayan yargı ilgililerini suçlama, oyunlarının bir parçasıdır. O zamanın Anayasa Mahkemesi için (kişisel ve kurumsal hiçbir ilgisi, ilişkisi, bilgisi olmayan) 28 Şubat’la, söylentilerle ilişki kurulması iftiradır. Mahkemedekiler ancak dâva açılınca durumu görmüşlerdir.

SONUÇ

Kararları alan MGK’nun anayasal bir organ olması, kimseye dayatılmadan, zor kullanılmadan, özgür istençleriyle oy kullanılarak alınan kararlar zamanın Başbakanı tarafından ilgili yerlere iletilmiştir. Amacı, doğrultusu, içeriği ve niteliğiyle hukuksal, uygun, hattâ zorunlu ve yararlı olan bir işlemi “Darbe” saymayı, ondan olumsuz etkilenenlerin duygu ve düşünce özelliğiyle olaydaki yanına bağlamak gerekir. Bn. Çiller’in nitelemesi, kendi amacının ve konumunun o zamanki yorumu ve değerlendirmesi olabilir. Komutanlar görevlerinin gereğini yapmışlardır. Sonraki olaylar bu gerçeği doğrulamaktadır. İşte günümüz.