Siyaset, ulusa daha iyi hizmet etmek, ülkeye daha yararlı olmak amacıyla girişilen uygar bir yarışmadır. Kavgayla, dövüşle, ulusal ilkelerden, yaşamsal değerlerden ödün vererek, hukuk ve insanlık gereklerini dışlayarak, çıkar düşünülerek yapılması, ilkellik ve bağnazlıktır. Demokrasiye geçiş sürecinde ve sonrasında yaşanan karşıtlıklar özellikle 1980 döneminden sonra düşmanlık sayılacak ölçüsüzlüklerle giderek tırmanmış, son Anayasa değişikliğine ilişkin durumlarda izlendiği gibi sert, çirkin, kaba ve nerdeyse insanlık dışı sözlerle utandırıcı düzeye gelmiştir.
Kulluktan yurttaşlığa geçerek düşünen, sorgulayan, eleştiren ve tartışan bireylerle çağdaşlığın aydınlığına kavuşturulmak istenen toplum, siyaset bozukluklarıyla özlenen duruma getirilememiştir. Söylemler sertleşmiş, karşıtlıklar kemikleşmiş ve kökleşmiş, partizanlık oyunlarıyla toplumsal yaşam kirletilmiştir. Yalnızca Anayasa değişikliği için yapılanlar her şeyin ayarının bozulduğunu ortaya koşmuştur. Hukuk, ahlak, bilim, haklar ve özgürlükler yara almakla kalmamış, yönetim, güvenlik, turizm, tarım, sanayi, ticaret ve sağlık önemli sarsıntılara uğramıştır.
Bir şeyi yoktan kazanmak şaşırtıp şımartabilir. Ama kazanılan bir şeyi yitirmek, yıkıcıdır. Cumhuriyetle kazandıklarımızı inanç sömürüsü yoluyla karşı devrim biçiminde elimizden almak isteyenlerin girişimleri, kalkışmaları, donandıkları olanaklarla, uyguladıkları oyunlarla ulaşmak istedikleri dinsel yapı onarılıp düzeltilmesi olanaksız olumsuzlukların ocağı olacaktır. Karanlığa sürüklemek isteyenlere katılarak, değişik yol ve yöntemlerle destek vererek yozlaşmaya neden olanların sorumluluğu büyüktür ve bu yolda uğraş verenlerin eylemlerinin ilk nitelemesi “AYIP!”tır.

DÜZEYSİZLİK

Kişisel ilişkilerin düzeni toplumsal düzeyin göstergesidir. Anlaşmazlıkların, çatışmaların, karşıtlıkların ve kavgaların sürdüğü bir toplum ortamında güvenlikten söz edilemez. Böyle bir durumun çağdaşlıkla, uygarlıkla, insanlıkla ilgisi savunulamaz. Günümüzde olağan durumların olağanüstü durumlarla ilgili kanun hükmünde kararnamelere konu edilmesi, kime ne zaman ve nasıl dokunulacağının belli olmaması, hukuk gereklerine uyulmaması, iktidarın karşıtlarını yıkma sayılacak tutumu endişe vermektedir. Görevlerine son verilip kimi yoksunluklarla baş başa bırakılan öğretim üyeleri, memurlar, subaylar, emniyet ilgilileri ulusal yapıda büyük yıkımlara neden olmuştur. Suçu ve suçluyu doyurucu kanılarla saptamadan, sonra düzeltme sözü verilerek atılan partizan adımlar yaşamı karartan uygulamalardır.
Devlete ve temsilcilerine yönelik aykırı eylemleri, suçları kimse uygun bulamaz. Ancak, yaptırımın gerçekçi, uyumlu ve adaletli olması gerekir. Değişik tür kabadayılıklarla bireysel bozuklukların sergilenmesi, devlete karşı çıkacak boyutlarıyla, önlenmesi, engellenmesi gereken yaptırımla karşılanacak eylemlerdir. İnsancıl olmayan bir şeyin hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Siyasal partilerin toplumsal barış ve ulusal dayanışma yerine ayrımcı ve ayrıştırıcı tutum ve davranışları en zararlı yönelişlerin başında gelmektedir. Ulusal yapıya, toplumsal yaşama zarar verecek yönelişlerin siyasal yararla karşılanacağı görüşü ilkel bir yaklaşımdır.
Olmamasına karşın birine “Terörist” denir, o da karşılık olarak “Hain” yanıtını verirse her şey bitmiş demektir. Bu nedenle düzeyi bozmamak, insanlık dışına düşmemek, gereksiz ve sakıncalı sözlerle eylemlerden özenle kaçınmak gerekir. Hiçbir şey yaşam- varlık hakkımızdan daha değerli, daha önemli değildir.

YAZIK

Meclisinde yer aldıkları cumhuriyeti ve kurucularını utanmadan, sıkılmadan karalayıp suçlayan aymazlar var. Ne yaptığından ne yapacağı belli olanlara taparcasına dalkavukluk ederek insanlık dışına düşenler var. Haksız suçlamaların, suçlayanın karası olduğunu bilmeden Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara saldıranlar var. Kendileri gibi düşünmeyenleri dışlayıp suçlayan devlet yöneticileri var. Ayıplarla yaşama güçlüğü çektirenler toplum zararlılarıdır.