Kollarında doğmuş, bağrında büyümüş, ekmeğiyle doymuş, suyuyla serinlemiş, olanaklarıyla okumuş, değerleriyle övünmüş, sevinciyle mutluluk, hizmetinde çalışmakla kıvanç duymuş evlâtlarından, bireylerinden biri olarak ulusuma sesleniyorum:
Ulusal Kurtuluş Savaşı verilerek Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerine kurulan ve hepimizin öz malı olan Türkiye Cumhuriyeti, iktidarın demokratik gereklere aykırı biçimde, hukuksallıkla bağdaşmayan içerikle getirdiği Anayasa değişikliğiyle siyasal bir çıkmaza sürüklenmektedir. Halkoylamasının doğasına aykırı teknik konu olması,18 maddenin ayrı ayrı değil birden oya sunulması, yarısına “evet”, yarısına “hayır” deme durumunda istencin nasıl belirleneceği karışıklığından başka, nitelikli çoğunluk aranmayıp yüzde yarım farkla sonucun Anayasa gibi ulusal yaşam andı olan bir metin için geçerliği nasıl benimseteceği tartışmalıdır. Konuda yeterli bilgisi olmayanların oyları, ulusun değişik katlarında tartışılmadan getirilen metin için iktidar olanaklarıyla sağlanmaya çalışılan desteğiyle gelecek “Evet” sonucu asla doyurucu ve hukuksal yönden geçerli (meşrû) olamaz. Hukuksuz - adaletsiz, eşitlik çiğnenerek, gözdağları, kavgalar, özellikle değişik saldırılar ve çirkin konuşmalarla geçen propoganda sürecinde devlet temsilcileriyle siyasal yandaşlarının sıfatları ve makamlarıyla bağdaşmayan seslenişleri yarınımız yönünden endişe verici içerikler taşımaktadır. Anayasa değişikliğinin olumlu ve olumsuz yönlerini belirtip örnek yöneticilik sergileyecekleri yerde ayrıştırıcı, bölücü, kışkırtıcı, toplumsal barışa kıyıcı tutum ve davranışları yeğlemişlerdir. Kendimizi, yakınlarımızı, çevremizi düşünerek değil, ulusumuzu, ülkemizi ve yarınlarımızı düşünerek davranmak zorundayız. Partiler ve liderleri için değil, hepimiz için
duyarlı olmalıyız.

DURUM

Ülkemiz sorunlar yumağı içindedir. Toplumsal barış, ulusal dayanışma yadsınıp ayrışma ve karşıtlıkla inanç sömürüsü siyasal araç durumuna getirildiği gibi dış ilişkiler alabildiğine bozulmuş, sonuçsuz kalan gereksiz Suriye elatmasından sonra Irak’a ilişkin söylentiler başlamıştır. Cumhuriyetin kurucularına ilkel ve düşmanca yaklaşımlarla birlikte ilkelerine karşıtlık ve niteliklerini bozma girişimleri artmıştır. Şimdi bir tek adı “Padişah, Sultan, Şeyh, Emir, Kral” olmayan tek adamlık düzeniyle rejimi bozma kalkışmalarına hız verilmiştir. Türkiye’yi kullanmak isteyen dış güçler de sözde “cumhurbaşkanlığı hükûmeti sistemi”ni destekliyor. ABD ile Rusya arasında sıkışan AKP iktidarının doğal görevlerini bile başarı olarak övünme nedeni yaptığı aldatıcı bir süreç yaşanmaktadır.
Oysa, bozulmayan bir şey kalmamış gibidir. Toplum bölünmüştür. Ulusal birlik partizanlığa kıydırılmıştır. Yaşam koşulları güçleşmiş, memur, işçi, emekli geçim olumsuzluklarına ezdirilmiştir. Silâhlı Kuvvetlerin görev kuralı (İç Hizmet yasası mad.36) değiştirilmiş, sakıncalı akımların etkisi ve kumpas davâlarıyla yapısı sarsılmıştır. Üniversite özerkliği hiçe sayılmış, kanun hükmünde kararnamelerle öğrenim kadrosu yalnız yandaşlar kalacak biçimde ihraçlarla budanmıştır. Yargı, tıpkı Silâhlı Kuvvetler gibi köktendinci ve yıkıcı terör örgütünün işgaline uğramış, hukuk güveni kalmamış, binlerce yargıç ve savcı tutuklanıp meslekten atılmış, şimdi büsbütün iktidarın buyruğuna sokularak adalet güneşinin kara bulutlarla söndürülmesi aşamasına gelinmiştir. Devlet kadroları kimi hukuka aykırı biçimde iktidar yandaşlarının sığınağı olmuştur. Terör artmış, günümüz cumhurbaşkanı önce söylediği aldanmayı şimdi inkâr etmiştir. Bunlar aldanmadan olursa yarın neler olacağını kestirmek güçtür. Ortadoğu eşbaşkanlığı da unutulmuştur. Daha neler... Kadınlara saldırı ve öldürme olayları tırmanmıştır. Siyasetin ırası (karakteri)ve diliyle ahlâkı bozulmuştur. Şehitler her gün yürek yakmaktadır. Nedeni ve sorumluları ulusa hesap vermelidir. Borçlar, suçlar artmış, eğitim dinselleşmiştir. Partizanlık ulusal dokuyu bozmaktadır. Akıl, vicdan ve inanç özgürlüğünün güvencesi olan lâiklik sözde kalmaktadır. OHAL, sıkıyönetimden daha kapsamlı ve sistemli kullanılıyor. Bu nedenlerle Anayasa değişikliğine “Hayır” çıkışlarının önemi artmaktadır. Bu bağlamda çaba gösterenlerden Yargıtay önceki Cumhuriyet Başsavcılarından Sabih KANADOĞLU’nun etkin özeni ve uyarılarını yararlı bir katkı saymakta ve onun gibi çalışan herkesi saygıyla karşılamaktayız.
Daha kötü durumların yaşanmaması için Türkiye’mizi sakıncalı bilinmezlere sürükleyecek Anayasa değişikliğine “HAYIR” denilmelidir. Yoksa karanlık kaçınılmazdır. İnsanlık düşüncemiz, yurttaşlık bilincimiz bize yol gösterecektir. Hukuk, ulusal yaşamın güneşi ve güvencesidir. Evetçiler cihat çığlıkları atıyor. Bay RTE, insanlarla alay edercesine andındaki tarafsızlığı, görev ve yetkilerindeki ulusal birliği temsili unutmuş gibi parti genel başkanlığını savunuyor. Kendi kendini yalanlamaları birbirine ekleniyor. Kürtçülüğe, gericiliğe sıcak dilleri de ibretlik. Sahteciliklere dikkat etmeli.