Özellikle son yılların siyasal yaşamında sömürüsüne öncelik, ağırlık ve hız verilen inanç sömürüsünün artan sakıncaları ulusal yaşamımızı gölgelemektedir. “Sıratı Müstakim” adlı kitabının kapağının üstünde “Türkler, dinini kendi diliyle yaşayamayan tek millettir!” yazan Güner AKCA’nın ilginç bir yazısını sütunumuza alarak bu konuda aydınlanmaya katkı vermek istiyoruz. İngilizler 1500, Fransızlar 1505 yılında kendi dilleriyle inançlarını yaşamaya başladılar. Almanlar da kendi dilleriyle Tanrı’ya tapınıyor.

“CENNET VATAN ÜLKEMİZ ATEŞE ATILIYOR

Saygıdeğer büyüğüm, şüphesiz ki içinde yaşadığımız dünya ve sayısı her geçen gün artan gezegenleri ve milyonlarca yıldızı, Güneş ve Ay’ı Allah’ımız yaratmıştır. Yüce Kur’an’ı gönderen de Allah’tır. Yani Din=Kur’an’dır, Kur’an=Dindir. Bir diğer deyişle “Din” Allah’ındır.
Kur’an’ın bir başka adı ise; dünyada yaşama yönetmeliğidir. Yani, Allah kullarına: “Dünyada benim koyduğum şartlarla yaşayacaksınız, yoksa karşılığı neyse cezasını da görürsünüz” demektedir.
Bu cümleden olarak Allah Kur’an’ının Haşr suresi 21. ayeti aynen;
“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa/çok iri cüsseli bir yükümlü varlığa indirseydik, Allah’a olan saygıyla sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden onu, samimiyetle saygı duyar, baş eğer ve parça parça olmuş görürdün. Ve biz, bu örnekleri iyiden iyiye düşünürler diye insanlara veriyoruz.” ile,
Tekvir Suresinin 1-14 Âyetlerinde aynen;
“Güneş katlanıp dürüldüğünde, çıkarlar ve en iyi gelir kaynakları işe yaramaz olduklarında, canlılar yaratılış özelliklerini yitirdiklerinde, denizler kaynatıldığında, insanlar inanç ve amellerine göre gruplandığında, inim inim inletilenlere hangi günahtan dolayı öldürüldüğü / hayatı mahvedildiği sorulduğunda, amel defterleri açılıp yayınlandığında, gök sıyrılıp açıldığında, cehennem kızıştırıldığında ve cennet yaklaştırıldığında herkes ne hazırladığını anlar.” Emirleri kesindir.
Yüce Yaratan’ın bu iki sûrede / âyetler de açıkça; “Kur’an’dan başka din öğrenilecek bir kaynak kesinlikle yoktur. Bir tek rehber vardır, o da Kur’an’dır.” Emri olduğundan şüphemiz olabilir mi? Yine Allah’ın emrinde anlaşılmadık bir nokta var mı? Net ve açık değil mi?
Ayrıca yüce Allah, Kur’an’ında; Zumer sûresi 3. âyette ve daha onlarca âyette “Tarikatların şirk olduğu”, Rum/32, Al-i İmran/103-105, En’am suresi 153-159 ve daha onlarca âyette de “Mezheplerin büyük günah ve şirk olduğu” yani büyük günah olduğu da belirtilmektedir.
Yani hem Allah’ımız bunları yasaklamış, hem de kendi adına mezhep kurduğu söylenilen “İmamı Azam Ebu Hanife” Peygamberimizin ölümünden 80 yıl sonra dünyaya gelmiş, 70 yıl yaşamış ve öldürülmüş. Ölümünden 70 yıl, yani Peygamberimizin ölümünden 220 yıl sonra Emeviler tarafından adına mezhep kurulmuştur. Yani ne İmamı Azam’ın haberi vardır, ne de Peygamberimizin sağlığında böyle bir mezhep hiç yaşanmamıştır. Bilinen 4 mezhebin hepsinin durumu da aynen böyledir.
Bütün bu bilgilere ilâveten bir de Alevilik ve Bektaşilik nedir? Kısaca bilgi vermekte fayda vardır.
Peygamberimizin ölümünden sonra 3. Halife Osman’ın görev süresinin 6. yılından itibaren, İslâm dünyası kaos yaşamaya başlamış, kâfir Ebu Süfyan’ın oğlu ve Emevi devleti kurucusu ve ilk halifesi Muaviye, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın ehli beytini ve ashabını öldürmüş, soyunu sopunu kurutmuş, Torunu Hz. Hüseyin’in başını kestirerek şehir şehir, cami cami dolaştırmış, bu hâdise halkı ikiye bölmüş, Peygamberimizin ehli beytinin ölümünü tasvip edenlere yani Emevi’den yana olanlara Sünni, karşı çıkanlara da Alevî denilmiştir.
Buraya kadar olan izahatlarım Kur’an’daki Allah’ın emirleri ve bazı olgulardır. Yani Din, tereddüde mahal bırakmayacak kadar KUR’AN’DIR ve sahibi Allah’tır.
Tarikat ve mezhep ise ayrı bir din demektir. Yani Allah’ın gönderdiği Kur’an dini dururken, ayrıca bunca mezhep ve tarikat adına onlarca din daha olabilir mi?
Peygamberimiz ehli beytinin öldürülmesine yas tutanlara ALEVİ denildiği, yani Peygamberimizin soyunun tarafını tuttular diye, onlar küçümsenir ve İslâm dışı gibi lânse edilebilir mi?
O halde Müslümanlar Kur’an’da yazılı dini yaşamaları gerekirken, bugün ülkemizde yaşanan din, maalesef Kur’an’daki din değildir. Dinimizde namaz vardır amma bu şekilde değildir. Yine dinimizde imam ve hoca yoktur. Yani bugün yaşanan din, Kur’an’daki din değil, Emevi uyduruğu mezhep dinidir. Böyle olunca da halkımız maalesef fırkalara bölünmekte, buna da bir “dur” diyen yoktur. “Dur” demek bir yana, maalesef ülkeyi yöneten siyasi iktidar buna çanak tutmakta, halkın her türlü duygusunu aşındırmakta devletimizi de tarikat ve mezheplere peşkeş çekmektedir.
Gördüğüm en büyük tehlike ise; bu uyduruk din kisvesine bürünen siyaset, doğru olmayan argüman ve yasal değişikliklerle, kendisini kurtarıcı gibi göstermektedir. Oysaki gerçek tam tersidir. Şayet doğru olmayan bu söylemlere halkımızın itibar etmesi durumunda; cennet vatan ülkemizin geri dönüşü mümkün olmayan bir batağa sürükleneceği aşikârdır.
Diyelim ki Hıristiyan olan bir ülke Müslüman olma yolunu seçsin. Oradaki ahalinin önce Arapça öğrenmesi mi gerekir? Yoksa; o ülkenin dilinden Kur’an meali mi lâzımdır. Yani o halkın Müslüman olması için 15-25 yıl lisan eğitimi görmesi şart mıdır? Böyle bir mantıksızlık olabilir mi? İslâm dini nüzul edeli 1400 yıl olmuş, Türk Milleti’ne hâlâ kendi dilinde Kur’an okumak günahtır, yasaktır. Amma tarikat ve mezhep serbesttir. Bu, Türk Milleti’ne düşmanlık değil de nedir? Sakladıkları veya halkın öğrenmesini istemedikleri bir şey mi vardır acaba? Tabii ki vardır, okuyun görürsünüz.
Gerçek bu kadar net iken, siyasi iktidar Türk Milleti’ne en büyük kötülüklerden olanı yapmış ve eğitimi felç etmiş bırakmıştır. Kur’an’da imam ve hoca yoktur amma Türkiye’de binlerce imam hatip okulu vardır ve eğitim dinselleştirilmiş, “Dipdiri meyyit ebedi köle” olan bir halk lâzımdır ki; Afganistan ve Pakistan olma yolunda hızla ilerleyelim, cahil, kör ve eğitimsiz kalalım.
Bütün bunlar bir tarafa; günümüzün en önemli hâdisesi olan, Anayasa değişikliğinin halkımız tarafından onaylanması hiçbir tereddüdünüz olmasın ki bu son Türk devletimiz için kimi tehlikelere açıktır.
Unutulmamalıdır ki Türk Milleti’nin dostu ancak kendisidir. Şayet gafletten uyanmazsak; acı sonu, Allah korusun, yaşarız. Bu Anayasa değişikliği teklifi aynen bu mânaya gelmektedir. Yalvarıyorum, uyanın ve kendinize geliniz. Bütün bunları geniş mânada “Sıratı Müstakim” ve “Haşr Sûresi Ne Emrediyor, Türkiye Tasfiye Ediliyor” isimli kitaplarımda detaylı bir şekilde anlatıyorum.
Saygıdeğer Aziz Milletim;
Lütfen “İniş sırasına göre Türkçe Kur’an meali” okuyalım. Türk Milleti’nin kurtuluşu ancak Kur’an dinini yaşamaktan geçmektedir. Yoksa bizi böyle daha çok kandırırlar. Lütfen etrafınıza şöyle bir bakınız! Yüce dinimizin önderi/lideri olduğunu söyleyenlerin, kaç tanesinin cibilliyeti Türk’tür?
Bir tane gösterin ve gözüme sokun razıyım! Oysaki; Türk=Allah’ını tanıyan
demektir.
Güner AKCA
İnş. Müh.
Ankara”