Cumhuriyetimizin kurucusu ATATÜRK’ün hukuka verdiği önemi anlatan sözlerinden “Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun devlet biçiminde varlığı kabûl edilemez” (1920), tüm açıklığıyla lâik yapının bilimsel ve toplumsal yönelişini göstermekteydi. Cumhuriyet tarihimiz siyasal alandakilerden çok hukuksal alandaki atılımlar ve devrimlerle doludur. Yürürlüğe konulan Anayasa ve yasalar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkan bir ulusun kısa sürede neleri başardığının onurlu ve güçlü kanıtlarıdır.

Yürürlükteki Anayasa’nın 2. maddesinde tanımı yapılan devletin gerçekten “..demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti..” olduğunu savunmak güçtür. Son Anayasa değişikliğiyle TBMM’nin yetki ve etki gücü azaltılmış, devlet üstelik parti genel başkanlığını üzerinde taşıyan, tarafsızlığı tartışılmayacak kadar kuşkulu bir cumhurbaşkanının tekeline bırakılmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 103. maddesi gereğince içtiği anddaki “tarafsızlık” geçerliğini ve anlamını yitirmiş, buna bağlı olarak bağımsızlığı ve tarafsızlığı Anayasa’da yazılı yargı da (madde 9) bağımlı duruma düşmüştür. Parti genel başkanlığını üzerine almakla cumhurbaşkanının tarafsızlığı ortadan kalktığı gibi “Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin birliğini temsil etmesi” de tartışılır duruma gelmiştir. Bir parti genel başkanının öbür partilere karşı duruşu açık iken onların da içinde bulunduğu ulusun birliğini temsil etmesi gerçeklere aykırıdır.
Tarafsızlığın amacı ve anlamı gözardı edilmiş, yitirilmiştir. İktidar partisinin çoğunluğuyla yapılan Anayasa değişikliği, sonuçları tartışılan halkoylamasıyla yürürlüğe girmiş ve devlet yapısı tümüyle yeni bir biçime sokulmuştur.

YAPISAL DURUM

AKP’nin RTE önderliğinde giriştiği Anayasa değişikliğiyle devlette bağımsız-özerk kuruluş ve kurum kalmamış, yetkiler iktidar partisi genel başkanının elinde toplanmıştır. Bir seçimde çoğunluğu alan parti ile cumhurbaşkanlığında oturan kişinin partisi ayrı olursa da durumun ne olacağı, ne gibi sorunlarla karşılaşılacağı belirsizdir.

- Sözde kalan “bağımsız yargı”nın yürütücüsü Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başında iktidar partisinin Adalet Bakanı var. Bakanlık Müsteşarı (Bakanın atadığı) doğal üye. Öbür üyeleri de 4’ü doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından olmak üzere parti genel başkanınca atanıyor. Kurulu temsil ve yönetim yetkisi Adalet Bakanı’nın. Bağımsızlık sözdedir.

- Üniversite özerkliği geri gelmiyor. Rektörleri parti genel başkanı olan cumhurbaşkanı atıyor. Özel üniversite rektörlerini (Mütevelli Heyeti’nin önerdiklerini beğenmezse) de yine cumhurbaşkanı (partili) atıyor.

- Parti genel başkanı da olan kişi, Yüksek Askerî Şûra’ya başkanlık yapıyor. Millî Güvenlik Kurulu’na başkanlık yapıyor. Orduların Başkomutanı partili cumhurbaşkanı (Anayasa mad. 117). Anayasa’nın 104. maddesindeki yetkileri kapsamında kararname ve yönetmelik çıkarması var. Millî güvenlik politikasını belirleyip gerekli önlemleri alması var. Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermesi var. Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12’sini ataması var. Başkomutanlık sıfatı var. Seçimsiz cumhurbaşkanı yardımcılarını atama var. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na üye seçiyor. YÖK’e üye atıyor. Danıştay üyelerinin dörtte birini atıyor. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yine partili cumhurbaşkanının görevlendireceği bakana bağlı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Başsavcı Vekili’ni yine partili cumhurbaşkanı atıyor. Bir parti genel başkanına ulusal birlik konusunda bu yetkileri tanıyan bir hukuk ve böylece yapılanan bir hukuk devleti olamaz kanısındayız. Böyle bir yapı, ulusal devlet değil ancak parti devleti olur.
Çelişki, aykırılık, uyumsuzluk, bağdaşmazlık ortada ve çok açık.

SONUÇ

Tarafsızlığın gerçek olması için Anayasa’da “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiği kesilir” kuralı vardı. Şimdi partisiyle ilişkisi kurulduğuna göre tarafsız değildir. Andındaki tarafsızlık geçersiz kalmıştır.
Gidiş, önceden belli idi. Yargı başkanlarının birlikte çay toplamaları, cübbelerini iliklemeye çalışmaları, ziyafet buluşmaları bağlılığın kanıtı. CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nü herkes değerlendirmeli, ulusal güvencenin bu tek dayanağı olan ADALET’e bağlılık ve özenden ödün verilmemelidir.