Şehitler, gözaltılar, tutuklamalar, cezalandırmalar güncel sorunların üzerinde ağırlığını giderek artıran yaşam güçlükleri olarak toplumsal aydınlığını olumsuz etkiliyor. Yargı bakımsızlığına değinme, yargılamaları ve polis soruşturmalarıyla ilgili öbür işlemleri eleştirme yoğunluğu adalet konusundaki tartışmalarla sürüyor. İnsan ve toplum yaşamının en sağlıklı güvencesi adalete ilişkin yazılı ve sözlü duygu ve düşünce açıklamaları ülkemizdeki durumu iyice ortaya koymaktadır. Ekmeksiz ve susuz kalınabilir, bunların yokluğuna bir süre dayanılabilir ama adaletin yokluğu ölümle birdir, katlanılamaz.
İçinde bulunmadıkları, tanık olmadıkları, araştırıp inceleme yapmadıkları, ilgileri ve bilgileri olmayan olayları başkalarından alıntılayıp kulaktan dolma yazanlar, hattâ yandaşlıkla savunanlar var. Örneğin, dünyanın birkaç güzel Anayasasından biri olan 1961 Anayasası’na “Vesayet Anayasası” diyen, Yassıada Yüksek Adalet Divanı Başkanı Başol’un sanıklara “Sizi içeriye tıkan böyle istiyor” dediği savını yineleyenler var. Bir gazetecinin yazısıyla yanlış yansıtılan bu seslenişi gazetesinde suçlama olarak yayımlayan T.D.’yi Ankara Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi cezalandırdı. İncelenen tutanaklarda Başol’un böyle bir söz söylemediği, söylediğinin çarpıtıldığı saptandı. Gerçekler yaşar, gerçekçiler yaşatır.

EĞİTİMDE SİYASET

Üniversite özerkliğinin gözardı edildiği günümüzde Millî Eğitim Bakanlığı’nın ortaokuldan başlayıp “Cihat” kavramını yeni dönemde ders programına alacağı yazılıyor. İktidara ödün anlamındaki bu açılım yanında bakanlıkla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imzaladığı protokolle yaz aylarında imam hatip liselerinde öğretmen ve öğrencilere din dersi verilecek. Din eğitiminin dinlencesi yok. Anayasası’nda “Laiklik” niteliği yazan devlet, tek yanlı din eğitimini üstleniyor.
Dindar geçinenlerin dillerine bakmak yeter. En etkin seçmeni kandırma, en ucuz oy toplama yolu inanç sömürüsü. Bu konuda Almanya Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun ATILGAN’ın 3 Temmuz 2013’te yayımladığı “Bir Saatlik Adalet” başlıklı yazısını konunun güncelliği ve önemi nedeniyle köşemize alıyoruz:
“Ey, din istismarcıları, din simsarları, din tüccarları..!
Ey, diktatörlüklerini, halkın temiz dini duygularını sömürerek ve yalan söyleyerek kuranlar..!
Ey, devletin var oluş nedeninin insanı değil de dini yüceltmek için olduğunu iddia edenler..!
Ey, devletin bütün gücünü dinden aldığını ve onun rehberliğine sığındığını savunanlar..!
Ey, “İleri demokrasi” yutturmacasıyla, çağdaş demokrasiye ve onu ayakta tutan kurumlara son verenler..!
Ey, özgür insan yerine biat geleneğini dayatanlar..!
Ey, “Bitaraf olanlar bertaraf olurlar” diyerek, kurum ve kuruluşları tehdit edenler..!
Ey, sanatı ve sanatçıyı aşağılayanlar..!
Ey, İslâm dinini siyasetin buyruğuna sokarak bulandıranlar, küçük düşürenler..!
Ey, seçmenin oyunu alabilmek için göstermelik Cuma namazı kılanlar..!
Ey, oruç tutmamalarına rağmen iftar yemekleri vererek, dindar insanları kandıranlar..!
Ey, Yunus Emre’nin “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” sözünü sık sık istismar ederek, Türkiye’yi kendisi gibi düşünmeyenlere cehennemden beter etmek isteyenler..!
Ey, Mevlâna’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol..!” sözünü sık sık sömürerek, olduğu gibi görünmeyen ve göründüğü gibi olmayan takıyyeciler..!
Ey, devletin gücünü, kendi halkını, özellikle de gençliğini ezmek için istismar edenler..!
Ey, kendisine muhalif gördüğü tüm devlet kurumlarının özerkliğine son vererek, buyruğuna alanlar..!
Ey, koltukta kalmayı insan sevgisinden üstün ve önde tutanlar..!
Ey, Bağımsız Yargı’nın büyük bir bölümünü güdümüne alanlar..!
Ey, adaleti, kendinden olmayanlar için hiçe sayanlar..!
Ey, adalet yerine kaba kuvveti yeğleyenler..!
Ey, insana ve insanlığa hizmet yerine insanlık dışı tutumlarla zulüm amacı güdenler..!
Ey, adaletsizlik, baskı ve zulüm koalisyonu!
Bakın şu Hadis-i Şerif’e ne diyor;
“Bir saatlik adalet yetmiş yıllık ibadetten daha hayırlıdır..”
İster ders al, ister alma...
Yolun sonu görünüyor...”