Değişik yapıların oyuncularını ibretle izliyoruz. Anayasa değişikliği için iki kampa ayrılan siyasal kadronun kişiliklerinden kuşku veren “evetçi”lerinin, iktidar desteği ve cumhurbaşkanı özentisiyle çabaları olumsuz biçimde artarak sürmektedir. Bugün için tarafsızlığını anayasal andıyla koruması gereken Bay RTE, bir parti lideri gibi meydan meydan dolaşarak sıfatıyla bağdaşmayan yanlı konuşmalarla yetinmeyip karşı görüşte olanları ağır suçlamalarla karalamaktadır. Anayasa’ya aykırı tutum ve davranışlarıyla ulusal birliği temsil yükümlülüğüne karşı durumu açık olan birinin yarın tek kişi olarak neler yapacağını düşünmek insanı ürpertiyor. Kural tanımazlık yanında yurttaşlarına ayrımcı yaklaşım yarın için korku veriyor. Ayrıca, yurtdışıyla bile kavgalı olması da...
“Hayır” diyeceklere karşı sert ve çirkin engeller, saldırılar, el atmalar, baskılar, baskınlar birbirini izlerken “Evet” diyeceklere okul salonları, cami avluları, kamu yapılarının duvarları, kışla önleri, her yer açılıyor, açık tutuluyor. Emniyet görevlileriyle belediye zabıtaları iktidar açılımlarına sessiz ve ilgisiz kalırken anamuhalefete karşı yasaklamaları genişletiyor. Valiler ve üniversiteler yasaklar koyuyor.
Halkoylaması çalışmaları büyük ve yoğun bir hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik ve bir tür zorbalıkla yürütülüyor. Görülenler, evetçilerin yapamayacağı bir aykırılık ve kötülük olmayacağını anlatıyor. Hollanda çirkinliğini bile kullanmakta sakınca görmüyorlar. “Hayır demek bölücü terör örgütüne destek vermektir - Hayır diyenlerin bu ülkede dikili bir ağacı yok” diyen Bay RTE, kule dikmeyi marifet sayıyor olmalı. Cumhuriyetin kazandırdıklarının, başarılarının değerini bilmezlikten geldiği gibi 1950’den bu yana yıkılanların ve kendilerinin yıktıklarının ayırdında olmadığı anlaşılıyor. “Bizden-sizden, AKP’li-CHP’li, Hayır’cı-Evet-çi, lâik-müslüman” diye toplumu böldüklerini ve halkoylaması konuşmalarıyla kışkırttıklarını görmüyorlar, unutuyorlar. “Vatan cephesi”nin yerini “RTE Cephesi” almış gibi.

OYUNLAR

Sahnede birçok oyun var. Hollanda olaylarına neden olmanın sorumluluk payı gözetilmiyor, hesap sorulmuyor. Ancak gözdağları, tehditler ve sokak ağzıyla sözde eleştiriler sıralanıyor. Oy toplamaya yönelik siyasal sömürülerle bir yere varılmaz. Kendi konumları için Türkiye’nin saygınlığıyla oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
Günümüz Başbakanı 2002’den beri iktidarda olduklarını unutup tekerlemelerle, kabadayılık çıkışlarıyla yandaşlarının önünde kükreyip onları da coşturmaya çalışıyor. Okullarda, camilerde, devletin çalışma alanlarında siyasal propaganda yapılmasını seyretmekle yetiniyorlar.
Esenyurt Belediye Başkanı’nın “Cumhuriyet darbedir. Ezan’a, Kur’an’a saldırıldı” sözlerine karşı çıkmayanlar bu saçmalıklara katılmış sayılırlar. Kimi AKP’lilerin Atatürk, İnönü, cumhuriyet, lâiklik hakkında karalayıcı, suçlayıcı, us ve ahlâk dışı kötü sözlerine katılmadıklarını söyleyemeyenler ve bir işlem yapmayanlar da aynı söz ve eylemlerin ortağı ve destekçisi durumuna düşerler.
Kendileri ulustan, ülkeden, devletten daha üstünler mi ki Anayasa değişikliğini “Olmazsa olmaz” anlayışı ve tutumuyla savunuyorlar? Örtülü ödeneklerle birlikte aşırı giderler kimbilir ne kadar oldu?
Abdülhamit övgüsüne Yıldız Sarayı Vakfı’nın Yıldız Sarayı Müzesi Kataloğu tanıtma toplantısına Bay RTE da katıldı. Atatürk ve İnönü’ye “Ayyaş” diyenlerin Kızılsultan Abdülhamit hayranlığı öyle gösteriyor ki “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” (tanımı bile karışık) devletin partileştiği bir aykırı düzen olacak. Yanlış öğrenenler, yeterli bilgiden yoksun olanlar gerçekleri çarpıtıp toplumu kandırmaya çalışıyor. Bahçeli de yanlarında...

YARA

Askerî okullara 15 Temmuz nedeniyle olumsuz yöneliş Harp Okulu’nun yeniden öğrenime başlamasıyla düzelme belirtisi verdi. Ancak akademisyen kıyımı ile gazeteci tutuklamalarında değişiklik yok. Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının iddianamesinin aylarca yazılmaması hukuksal güvenliği sarsan büyük bir yaradır. Yargıya güven vermek hukukçuların başlıca sorumluluğudur. En çok 10 günde yazılacak bir iddianamenin aylar alması kuşku ve kuruntu nedeni olur. Buna da kimsenin hakkı yoktur. Sanırım herkes “Geciken adalet adalet değildir” sözünü biliyordur. Hukuku herkesten çok hukukçular koruyup yüceltirler. Siyasetin gözardı ettiği hukuk, hepimizin güven kaynağı ve dayanağı olma niteliğini yitirmemelidir. Yargıç ve savcıların meslekten çıkarılanları yargının düşündürücü durumunu göstermektedir.

ANIYORUZ

18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 102. yılında kahraman askerlerimizi başta Mustafa Kemal olmak üzere minnet, şükran ve saygı ile anıyor, onları unutan aymaz ve değerbilmez partizanlarla uydularını nefretle kınıyoruz.