Ülkemizde en iyi kullanmamız gerekirken en kötü kullandıklarımızdan biri de zamandır. Gecikerek ya da erken davranarak yerindeliğini, gerekliliğini savsakladığımız durumlar zamanı değerlendirememekten kaynaklanmaktadır. Yitiklerimizin ve zararlarımızın çoğu, zamanı kaçırmaktan ileri gelmektedir. Zamanı kullanmak bir ustalık işinden çok, bir anlayış, düzen ve özen işidir. Öğrenim süreleri, askerlik çağı, işte ve görevde başarı zamanla edinilen kazanımlardan kimileridir. İyi kullanmadığımız, değerini bilmediğimiz zaman, bize kendi önemini öğretir, acısını çıkarır.
Devlet yöneticileri, hukuka aykırı halk oylaması gezi ve toplantılarında konumlarına ve sıfatlarına yakışmayan sözler etmekte, kendileri gibi düşünmeyenleri karalayıp suçlamaktadır. Örneğin “Yalancı, tellâk, çuval..” nitelemeleriyle ana muhalefet liderine saldırıyorlar. Yakışık almayan bu tutum, siyasal kişiliğin ve siyasal düzeyin nerelere getirildiğini göstermektedir. Aldananlar, aldatanlardan daha alt sıraya düşer.
Devlet yapısı ve geleceğimizle ilgili önemli bir sorun olan anayasa değişikliği sürecinde anlayışını, bilgisini, kaleminin gücünü ve yansızlığını beğeniyle izlediğimiz bir seçkin bayan okuyucumuzun yararlı olacağına inandığımız yazısını olduğu gibi sütunumuza alıyoruz:

“ ZAMAN MAKİNASI

Bazen kendimizi büyülenmiş gibi, bir rüzgâra kapılmış oraya buraya savrulan yapraklar, sele akıntıya katılıp, duvarlara çarparak sürüklenen nesneler gibi düşünüyorum. Bu savrulma ve sürüklenmelerden yara almadan çıkabilmeyi diliyorum. Gitmekte olduğumuz bu ucu görünmeyen sisli, meçhul yoldan gerçekten çok korkuyorum.
Farkında değilizdir, içgüdüsel zırhlarımız, kalkanlarımız vardır, bizi çepeçevre sarıp sarmalarlar. Onlar da delindi, kocaman kocaman delikler oluştu. Artık bizi, kararlarımızı, irademizi koruyamaz hâle geldiler. Kalkanlarımız kalburlara dönüştü, her şeyi ama her şeyi içeri geçiriyorlar. İstediğimiz veya istemediğimiz, doğru veya yanlış, her şeyi. Bu geçişler bize hükmediyor, ele geçiriyor, kendi irademizle düşünüp karar veremiyor, yanıltılıp yönlendiriliyoruz anlamadan.
İnanamıyorum yaşadıklarımıza, bütün olan bitenlere. Sanki bir bilim kurgu filmin içindeyiz gibi hissediyorum. Bilirsiniz filmde uzaylılar dünyamıza gelmiş ve istilâ etmişlerdir. Yalnızca bir el veya göz temasıyla insanların bedenine veya beynine girerler onu da ele geçirirler, insan dahil her şeyi dönüştürürler. Dönüşüm öyle hızla yayılır ki herkes çâresizdir, kurtuluş için bir mucize gereklidir.
Hayal ediyorum bu mucizeyi, hani filmlerde bir zaman makinası vardır, insanı zaman tünelinde geleceğe veya geçmişe götüren. Filmdeki insan küçük aracın içine girer, düğmelere basar ve geçmişe geri gider. Çünkü ilerideki yaşamında yapılan yanlışlıkları görmüş ve zamanı geri almaya hataların yapılmadan önceki başlangıç noktasına, onları yaşanmamış kılmaya gitmiştir.
Şimdilik hiçbir şey için geç değil sevgili kardeşlerim. Çünkü bizim de bir zaman makinamız var. Şaşırmayın olur mu demeyin, var. Huzura, sevgiye, mutluluğa, ayrıştırılmadığımız günlere, yeniden biz ve beraber olmaya yani başlangıç noktasına geri dönüşümüzün tek yolu onu iyi kullanmaktır. Bizim zaman makinamız oy vereceğimiz o minicik oda, düğmesi de sağ duyumuzdur. Haydi, girelim o odaya, basalım sağ duyu düğmesine, daha önce de yaptığımız gibi kullanalım o güzel duygumuzu. Unutmayalım ki o minicik odada bir biz, bir vicdanımız, bir de yukarıda büyük Allah’ımız var. Özgür irademizle vereceğimiz belki de son oyumuzu yalnızca bu üçümüz bilecek. O odanın huzurumuzu, selametimizi ve geleceğimizi kurtaracak son nokta olduğunu da unutmayalım, mucizeyi gerçekleştirelim.
Analar, babalar, dedeler, nineler vereceğimiz bu en önemli ve değerli oy, kendimiz değil, çocuklarımız ve torunlarımız için olacak. En önemli ve değerli, çünkü bu bir seçim değildir, geçmişimiz bitirilip meçhul yola çıkılacaktır.
Haydi güzel gençler, sevgili çocuklar, büyüklerinize, kullanacakları bu oyun, sizin için ne kadar önemli olduğunu anlatın, söyleyin. Çünkü gelecek ve bu hayat sizin olacak. Z.Ş.”