Birinci Dünya Savaşı’nda Sina-Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen 20 bin askerimiz, köle gibi çalıştırılmak üzere Myanmar’a Hindistan’a Mısır’a götürülmüştü, 110 talihsiz evladımız da, İrlanda Denizi’ndeki Man Adası’na, Knockaloe kampına tıkılmıştı.

*

Aslında Man Adası’na Alman esirler getiriliyordu, bizimkiler sivil’di, İngiltere’de yaşayan Osmanlı vatandaşlarıydı. Savaş patlak verince “düşman” sıfatıyla, potansiyel “casus” suçlamasıyla tutuklanmışlar, Man Adası’na atılmışlardı.

*

Barındıkları ahşap kulübeler sardalya konservesi gibiydi, her kulübede bin esir kalıyordu, 23 kulübe vardı, üç sınıfa ayrılmıştı, ayrıcalıklılar, Yahudiler ve sıradanlar’dı... Bizimkiler sıradan’dı. Ayrıcalıklı bölüme daha fazla yiyecek veriliyordu.

*

Kamp altı metre yüksekliğinde dikenli tellerle çevriliydi. Ranza yoktu, saman doldurulmuş döşeklerde, yerde yatıyorlardı. Her esire iki battaniye, bir tabak, bir kaşık, bir de fincan zimmetliyorlardı. Yemek pişirmek ve temizlik işleri güya sırayla yapılıyordu ama, yüksek rütbeli ve zengin esirler, gariban esirleri adeta hizmetçi gibi kullanıyordu. Bizimkiler, iş güç sahibi ve eğitimli olmalarına rağmen, sahipsiz ve kimsesiz oldukları için, en alt tabakadaydılar.

*

Firar etsen, nereye kaçacaksın... Denizin ortasında, esir kampından başka yerleşimi olmayan, dımdızlak adadaydın.

*

Padişahımız efendimizin bu çekilen çilelerden haberi bile yoktu.
Amerikalılardan öğrendi!
İstanbul’daki Amerikan sefareti tek tek isim listesi verdi, böylece insanlarımızın Man Adası’nda esir tutulduğu anlaşıldı.

*

Mustafa İbrahim, Dursun İsmail, Mustafa Şevket, Mahmud Tevfik, Ahmed Refik, Osman İbrahim, Mustafa Mehmed diye sıralanıyordu... Cohen David, Ariel Moise, Halewa Thelebi, Onnig Ekezian, Vahan Frenkjan, Varakian Armenak, Bisensio Joseph gibi, gayrimüslim yurttaşlarımız da vardı.

*

Hilal-i Ahmer Cemiyeti, İsveç’in Londra elçiliği vasıtasıyla esirlerimize para yardımı göndermeye çalışıyordu. Adam başı 10 sterlin veriliyor, parayı elden teslim aldığına dair imza attırılıyordu.

*

Hastalandılar, hemen hepsi zatürree oldu, romatizma oldu, dayanabilen dayandı. Dört yıldan fazla bu şekilde yaşadılar.
Ramazan Mehmet
Hüseyin Halid İbrahim
Hüseyin Ali
Hasan Derviş
Mehmet Ali
Kalan Yeğen
Ahmed Hasan, vefat ettiler.

*

Esir kampının yanındaki Aziz Patrick Kilisesi’nin bahçesinde toprağa verildiler.

*

Arap çöllerine yollanan evlatlarımız haritadaki yerini bilmediğimiz Asya ücralarında, Myanmarlarda sönüp giderken, casus muamelesi gören eğitimli sivil evlatlarımız, Man Adası’nda İngiliz esaretinde şehit düşerken... Padişahımız halifemiz Vahdettin efendimiz, milli mücadeleyi engellemek için İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucu üyesi oluyordu!
Mustafa Kemal hakkındaki idam fetvasını kaleme alan ve şimdi utanmadan imam hatip lisesine ismi verilen şeyhülislam Mustafa Sabri şerefsizi de, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin şeref üyesiydi.

*

Man Adası’nda kaç can verdik, savaştan sonra kaçı sağ salim dönebildi, muamma olarak kaldı. 1972 yılına kadar ne arayan oldu, ne soran... 1972’de Birleşik Krallık Savaş Mezarları Komisyonu tarafından tespit edildi, Londra Büyükelçiliğimiz tarafından sembolik mezar taşları yaptırıldı, sembolik kabir alanı zincirle çevrildi, Türk Bayrağı işlenmiş mermer levha konuldu, “Burada Birinci Dünya Harbi’nde şehid olan yedi Türk yatıyor, ruhlarına fatiha” yazıldı. 2002’de Bülent Ecevit Hükümeti tarafından “şehitlik” statüsü verildi.

*

Kader böyle istemişti, kilisenin bahçesi şehitliğimiz olmuştu.

*

Ve şimdi bakıyoruz...
“Türk cehennemi” Man Adası, bazı dindar arkadaşlar için vergi “cennet”i olmuş!

*

Bir sterlinlik tabela şirketleri kurulmuş, milyon dolarlar gelmiş, milyon dolarlar gitmiş, faizsiz finans sistemi içinde “helal” kabul edilen alengirli havaleler havalarda uçuşmuş!

*

Bazen şöyle bi düşünüyorum da...
Man Adası’nın hükümdarı Britanya Kraliçesi’nin bile bu olan bitenleri görünce içi acıyordur, “vah zavallı Türkiye, vah” diyordur.