1

Uğur ağabey çağırdı, Halk Arenası’na çıktık, aslında Müjdat ağabey de olacaktı, üçümüz sohbet edecektik ama, ağır gripti, gelemedi, telefonla katıldı, gündeme dair üç beş cümle kurdu, kapattı.

*

Cuma akşamıydı.
Cumartesi geçti.
Pazar geçti.
Pazartesi geçti.
Salı, çarşamba, perşembe geçti.
Çıt yok.
Tam bir hafta sonra... Yandaş medyanın istisnasız hepsinde aynı başlıklarla, aynı cümlelerle saldırı başladı. Belli ki, aynı merkezde hazırlanmış, aynı merkezden servis edilmiş, senkronize kampanya için bir hafta hazırlık yapılmıştı. Aktrollerin yaydığı tweetler bile fotokopi gibiydi, birebir aynı cümlelerden oluşuyordu.
Düpedüz iftira atılıyordu.
Düpedüz küfür ediliyordu.
Kişisel tehditlere, kara propagandaya alışığız ama, bu defa ciddi bir farklılık vardı, kişisellikle sınırlı kalmamış, kurumsallaştırılmıştı... Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yönelik tahrikler yapılıyor, okul ve öğrenciler, açıkça hedef gösteriliyordu.

*

Aradan taa dokuz gün geçtikten sonra, maalesef, bu çirkinliğe Hürriyet gazetesi de alet edildi. Yandaş medya okunmadığı için, iftira kampanyası güdük kalmıştı. Şak... Takviye kuvvet olarak, koskoca Hürriyet gazetesi yardımcı tetikçi olarak kullanıldı.

*

İşte tam o gün... Yani Halk Arenası’ndan dokuz gün sonra, Müjdat ağabeye İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden telefon geldi.
Arayan, koruma şube’ydi.
Hayrola?
“Yakın koruma isteyip istemediği” soruldu.

*

Müjdat ağabey yakın koruma istemedi. “Beni koruyacak diye bir başkasının hayatını riske etmesini kabul edemem, beni koruyacak polise bir şey olursa diye uykularım kaçar” dedi, teşekkür etti.

*

Bunun üzerine, koruma şube’den gelen arkadaş ısrar etti, hiç olmazsa okulun ve tiyatronun çevresindeki güvenliğin arttırılmasını önerdi.

*

Çok tuhaftı.
Çünkü... Müjdat ağabey iki sene önce bu talepte bulunmuştu ve kabul edilmemişti. Resmi başvuruya rağmen Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin korunmasına yardımcı olmayan emniyet, şimdi, “koruyalım” diye kendi kendine başvuruda bulunuyordu.

*

İşte tam o gün, anlamıştık.
Kampanya başarılı olmuştu!
Saldırının eli kulağındaydı.

*

Ve dün geceyarısı, çember sakallı yobazın biri, benzin bidonuyla geldi, 26 senedir tek kuruş almadan binlerce sanatçı yetiştiren Atatürkçü kültür yuvasının duvarlarına döktü, çakmağı çaktı.

*

O ateşe verilen sanat merkezinin, hâlâ buram buram is kokan sınıflarından birinde yazıyorum bu satırları.

*

Bu gördüğünüz kapı... Bunların kafasındaki Türkiye’nin fotoğrafı!