Banker Kastelli.
Banker Bako.
Banker Servet.
Banker Bahar.
Banker Selban.
Banker Kervan.
Alın teri’nin faiz yalanına yenildiği yıllardı. Banker Yalçın vardı mesela, bir bankanın çay ocağını işletiyordu, henüz 18 yaşındaydı, banker oluverdi, sadece bir senede bir milyar lira tokatladı. Biri ne faiz veriyorsa, öbürü bir puan fazlasını veriyordu, sayın mütedeyyin hükümetimiz yol veriyordu. Hiç unutmam, İzmir Hatay’da bir berber vardı, banker ayağıyla en yüksek faizi verdi, açgözlülükten gözü dönen sayın ahalimiz evini barkını satıp, bu berbere yatırdı. Piyasada ne kadar üçkağıtçı, dolandırıcı varsa, alayı banker oldu. Hem vallahi hem billahi, bankerlere para yatırmak için kuyruk oluyordu. Apartman dairelerinde şube açıyorlar, sıra numarası dağıtıyorlardı, para yatırmak için sıranın sana gelmesini bekliyordun... Sayın ahalimiz mesai bitmeden yatırsak bari diye endişeleniyordu! Gazetelere çarşaf çarşaf reklam veriyorlardı, televizyonların reklam kuşaklarını komple kaplıyorlardı, televizyonlar siyah beyaz, hayaller rengarenkti, en şöhretli sanatçılarımız bankerlerin reklamlarında ballandıra ballandıra oynuyordu. Sayın basınımız o dönemde de haysiyetsizdi, bankerlerin taşaklarını avuçluyor, pohpohlaya pohpohlaya manşetlere çıkarıyor, memleket ekonomisine ne kadar fayda sağladıklarını, ne kadar itibarlı işadamları olduklarını yazıyorlardı. Bu furya 22 ay sürdü... Saadet zinciri inceldiği yerden koptu, kimisi İsviçre’ye kaçtı, kimisi Suriye’ye kaçtı, binden fazla banker vardı, Türkiye’nin gayrisafi milli hasılası 8 trilyon lirayken, 150 milyar lira toplamışlardı, üç milyon kişi etkilendi.

*
Yahya Demirel.
Turan Çevik.
Kemal Horzum.
Orhan Aslıtürk.
Hayali ihracat duayenleriydi.
Mobilya ihraç ediyorum ayağıyla kırık dökük sunta gönderiyorlardı, kumaş ihraç ediyorum ayağıyla sünger kırpıntıları gönderiyorlardı, 5 liralık malı 125 liraya ihraç etmiş gibi gösteriyorlardı, devletten ihraç etmek üzere düşük fiyata gıda ürünü alıyor, yerli piyasaya sürüyor, hayali paketleri ihraç etmiş gibi gösteriyorlardı. Hayaldi gerçek oldu’ydu yani... Mütedeyyin hükümetimiz tarafından sırtları sıvazlanıyordu. Etraflarına para saçıyorlardı, sebil gibi rüşvet dağıtıyorlardı, sahne dünyasından sevgilileri vardı, magazin dünyamızın başrolündeydiler. Sayın karaktersiz basınımız hayali ihracatçıları yere göğe sığdıramıyordu, memlekete döviz getirdiklerini söylüyor, memleketin onlar sayesinde kalkındığını yazıyorlardı. Neticede memleket ekonomisini kurtaran bu arkadaşların kimisi Karayipler’e kaçtı, kimisi Yunanistan’a kaçtı.

*
Kombassan.
Yimpaş.
Jetpa.
Yeşil sermaye’ydiler.
Almanya’da mantar gibi türediler, davul tozu minare gölgesi, abra kadabra şirketleri kurdular, camilerde tezgah açıp para topladılar. Sayın mütedeyyin hükümetimizin bakanlarıyla kol kola açılışlar yapıyorlardı, sayın şerefsiz basınımız “Anadolu kaplanı” olduklarını yazıyor, dinibütün işadamlarımızın Türkiye’ye döviz kazandırdıklarını, istihdama katkı sağladıklarını anlatıyordu. Bu Anadolu kaplanlarından bir tanesi mesela, “zihin okuma cihazı” icat etmişti, “bu cihaz beyinlerden geçen düşünceleri okuyor, yazıya döküyor, henüz tam geliştirilmedi, şimdilik sadece 72 saatlik zihin okuyabiliyor” diyordu. Peki cihaz tam geliştirilince ne olacaktı? “Kainat makinesi” olacaktı. Detaylı detaylı anlatıyordu, “kainatta mevcut bulunan Hazreti Muhammed’in Hazreti İsa’nın hayattayken çıkardığı ses dalgalarını uzaydan toplayacak, süzecek, televizyonlarda canlı olarak yayınlayacak” diyordu. Faize haram diyen sayın mütedeyyin ahalimiz, bu makineye ortak olup, kâr payı alabilmek için iki milyar euro verdi iyi mi... Neticede yeşil sermaye paraları hokus pokus oldu. Pişkinlikte nirvana’ydı, Endüstri Holding’in koordinatörü basın toplantısı düzenlemişti, topladıkları 300 milyon euro’dan geriye sadece 50 milyon euro kaldığını belirterek, “sayın ortaklarımız paranın üstüne bir bardak soğuk su içsin” demişti!

*
Jet Fadıl...
Türkiye’nin ilk yerli otomobilini icat etmişti, beş şehirde fabrika kuracağını, 1 milyon 250 bin adet otomobil üreteceğini, her sene 12 milyar dolarlık ihracat yapacağını, şimdilik 300 ülkeye distribütörlük verdiğini söylüyordu. Gerçi dünyada 300 ülke yoktu ama, olsundu... Koç Grubu’nda bile 85 bin kişi çalışırken, bu arkadaş tek kalemde 264 bin kişi çalıştıracağını söylüyordu. Baktı ki para yağıyor, ben size bi de toplu konut yapayım dedi, sayın ahalimiz bavullara doldurup doldurup 230 milyon euro verdi buna... E tabii dinibütün bir işadamımızın bu büyük başarısı Hıristiyan aleminde büyük kıskançlık yarattı, Almanya devleti Türkiye’nin kalkınmasını engellemek için Jet Fadılımızı tutuklamaya kalktı, Jet Fadılımız mecburen Türkiye’ye kaçtı, sayın ahalimiz tarafından “milletvekili” seçildi! Otomobil ve toplu konut projeleri vesilesiyle “en büyük reklamveren” haline gelmişti, sayın omurgasız medyamızı paraya boğuyordu, hiç unutmam o dönemde çalıştığım gazetenin reklam müdürü beni patrona şikayet etmişti, “Yılmaz Özdil sayın Fadıl beyin dolandırıcı olduğunu yazıyor, bu asılsız ithamlar Fadıl beyi üzüyor, bize reklam vermeyeceğini söylüyor” demişti, kendimi affettirebilmek için ilk yönetim toplantısında “bul karayı al parayı ilavesi verelim, şahane tiraj yaparız, 30 kupona Galata Kulesi’ni verelim” dedim, bu makul önerilerim maalesef kabul görmedi. Kaderin cilvesi... Kısa süre sonra o reklam müdürünün ekonomi servisindeki bazı yavşaklarla birlikte gazeteyi dolandırdıkları ortaya çıktı, reklam parasını kendi ceplerine cukkalayıp, reklam yayınlamak yerine, bedavadan yıkama yağlama haberleri yapıyorlardı, açıktan ödeme yapıldığı için reklamverene daha ucuza geliyordu. Fadıl bey tutuklandı, çıktı, Maldiv adalarında devremülk sattı, küçük bi pürüz vardı, ortada ada yoktu, değil villa inşa etmek, tabure koymak bile mümkün değildi, memleket ekonomisine büyük katkı sağlamasına rağmen kıymeti bilinmeyen Fadıl bey gene tutuklandı.

*
Türkiye’nin ekonomi tarihi... Kendisini çok kurnaz zanneden sayın ahalimizin hampadan para kapma sevdasının özetidir.
Bir koyup üç alma, avantadan mal mülk sahibi olma, çalışmadan köşeyi dönme merakının neticesidir.

*
Banka hortumculuğunun kökenine indiğimizde de, finansal krizlerin temeline baktığımızda da, aslında, sayın ahalimizin körükleyici “tamahı” vardır.

*
Ve, hayırsever Rıza bey.
Son vatan kurtaran aslan!
25 milyar liralık ihracat yapan, cari açığın yüzde 15’ini tek başına kapatan, ihracat şampiyonu olarak sayın mütedeyyin hükümetimizin elinden ödül alan, sayın lavuk medyamız tarafından Türk Bayrağı’nın önünde ticari deha olarak alkışlatılan, Türkiye’yi kurtaran kahraman!

*
Para’yı ve kadın’ı aşamayan... Rüşveti ve bacak arasını görünce tüm ahlaki değerlerini hiçe sayıp, vatanını bile satanların trajedisidir bu.