Gün geçmiyor ki Suriye’de TSK’nın yürüttüğü Fırat Kalkanı operasyonundan yeni şehit haberi gelmesin...
Gelen her şehit haberiyle birlikte Türkiye kamuoyu aynı soruyu yeniden soruyor:
Neden Suriye’deyiz?
Son gelişmeler, bu sorunun olası yanıtlarını çok daha karmaşıklaştırdı.

- TSK’NIN KONTROL ALTINA ALDIĞI BÖLGE NE OLACAK?- TSK’nın desteklediği Suriyeli silahlı gruplar önce Türkiye sınır bölgesini kontrol altına aldı, ardından da daha derine, El Bab’a yöneldi. El Bab IŞİD terör örgütünün elinden çıkmak üzere... Özgür Suriye Ordusu Mehmetçikle birlikte kuzeyden kent merkezine girmeye başlarken, Esad’a bağlı gruplar da güneyden kentin dış mahallelerine dayandı. Peki IŞİD çıktığında, kentin kontrolünü kim devralacak?
AKP’nin Suriye politikasının temeli, “Esad’ın düşürülmesi” üzerine kurulmuştu. Oysa AKP’nin son dönemdeki en büyük müttefiki Rusya, Esad yönetimine kayıtsız şartsız destek veriyor. Obama döneminde Esad’a soğuk yaklaşan Was-
hington ise Trump’la birlikte “IŞİD olmasın da kim olursa olsun” yaklaşımıyla, Esad’a sıcak bakar oldu. Rusya ve ABD’nin bu yaklaşımları ortadayken, TSK destekli gruplar El Bab’ı aldıklarında ellerinde tutabilecekler mi? Yoksa IŞİD’den binbir zorlukla alınan kent, AKP’nin “terörist” ilan ettiği Esad’a mı teslim edilecek?

- PYD-YPG’NİN “YENİ SURİYE’DE” DURUMU NE OLACAK?- AKP’nin Suriye politikasının ikinci ayağı, Ankara’nın bölücü terör örgütü PKK’nın devamı ilan ettiği PYD-YPG’nin “ne pahasına olursa olsun devre dışı bırakılması” üzerine kurulmuştu. AKP hükümetinin bu konudaki çabası hâlâ devam ediyor. Ancak gelişmeler, bu konuda da Ankara açısından cesaret verici işaretler vermiyor.
AKP hükümetinin son altı ayda giderek yaklaştığı, Suriye sorununun çözümü konusunda “yoldaşlık” yaptığı Rusya’dan, PYD-YPG konusunda çok rahatsız edici mesajlar geliyor.
Moskova, PYD-YPG’yi “terör örgütü olarak görmediğini” resmen açıkladı. Bununla da kalmadı, “PKK’yı da terör örgütü olarak görmüyoruz” dedi. PYD’nin Eş Başkanı Asya Abdullah da, önümüzdeki hafta Moskova’ya gidecek. Rusların Suriye’de Kürtler için “federal bölge” pazarlığına giriştiğini ise sağır sultan bile duydu.
ABD ise Obama döneminde PYD-YPG’nin en sağlam müttefiği oldu. Silah verdi, mühimmat verdi, son olarak da zırhlı araçlar gönderdi.
Bugünlerde uluslararası medyada, Moskova ve Washington’un, Suriye’nin siyasi geleceğinin belirleneceği Cenevre konferansına PYD-YPG’nin de davet edilmesi konusunda uzlaştıkları haberleri de çıkmaya başladı.
Kısacası...
Moskova’nın PYD-YPG’ye desteğini kırmak çok zor görünüyor.
AKP de yönünü Washington’a çevirmiş durumda... Trump’ı, eski yönetimin PYD-YPG’ye verdiği desteği kesmeye ikna etmeye çalışıyor.
Ancak elbette bunun da bir “bedeli” olacak.
Bedel ise bizzat Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından açıklandı bile...
“Bundan sonraki hedef Suriye’de Rakka operasyonudur. Özel kuvvetlerimizi devreye sokabiliriz...”
Yani, Türkiye sınırına çok yakın bölgede, El Bab’daki onlarca şehide mal olan operasyonun ardından Mehmetçik şimdi de Türkiye’den çok daha uzakta, çok daha çetin geçecek Rakka operasyonuna gönderilebilir. Halen PYD-YPG güçlerinin kuşatması altında bulunan Rakka’ya...
Suriye konusu, AKP hükümeti açısından dış politikada çok zor bir dönemece girdi.
“Hem ABD’yi de idare ederim, hem Rusya’yı da yanımda tutarım” aklıyla yürütülen “Şark kurnazı” dış politika, Rus savaş uçağının El Bab’da Mehmetçiği vurup şehit etmesiyle tam anlamıyla çöktü.
Dış politika çöktü çökmesine de...
Ankara’daki hava hâlâ “hele şu referandumu bir atlatalım” kıvamında...

ANKARA FISILTISI

Hulusi Akar “başkan yardımcısı” mı olacak?


15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın adını sürekli duyar olduk.
Ancak alışılmışın çok dışında gündeme gelmeye başladı Genelkurmay Başkanı...
Mesela...
15 Temmuz sonrasında yapılan o meşhur Yenikapı mitinginde, kürsüde halka hitap ederken gördük Genelkurmay Başkanı’nı...
Yenikapı mitingi sırasında Orgeneral Akar’ın, adı “kabir azabından koruyan, yanmayan kefen”, “Hz Muhammed’in saçını yıkadığı su” gibi ürünlerle gündeme gelen Cübbeli Ahmet Hoca ile selamlaşmasına ait fotoğraflar da paylaşıldı.
Ardından, Hulusi Akar MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la, şimdiki AKP iktidarının düşünce önderlerinden olan, Atatürk’ün “Ulu Önder” diye anılmasına karşı çıkan bir şairi, Nuri Pakdil’i evinde ziyaret etti. Bu ziyaretin ardından uzun uzun Orgeneral Akar’ın gençlik yıllarında Pakdil’in çıkardığı dergileri okuduğuna ilişkin yazılar yazıldı.
Böylece, Orgeneral Akar’ın “muhafazakar” yönü toplumla paylaşılmış oldu.
Kardak’ta, yanına kuvvet komutanlarını alarak gövde gösterisi yapan Orgeneral Akar’ın, son olarak da yine kuvvet komutanlarıyla masa başında El Bab harekat planını bizzat planlarken fotoğrafları da yayınlandı.
Bu fotoğraflarla da toplum, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında darbecilerin rehin aldığı Genelkurmay Başkanı’nın, “komutan/liderlik özelliklerini” öğrenmiş oldu.
Orgeneral Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı görevindeki süresi Ağustos 2019’da bitiyor.
Anayasa paketi 16 Nisan’da referandumdan geçerse, Türkiye yeni ve olağanüstü yetkilerle donattığı yeni Cumhurbaşkanı/Başkanı’nı, Kasım 2019’da seçecek.
Ankara kulislerinde, elbette bu seçilecek yeni Cumhurbaşkanı’nın bir de yardımcıya ihtiyaç duyacağı, Genelkurmay Başkanı Akar’ın da, tam o tarihlerde emekli olacağı konuşuluyor.
Kulislerde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar’ın son dönemde toplum önünde daha önceki Genelkurmay Başkanlarından farklı portrelerle çıkmasının da, bu durumla ilgisi olabileceği ifade ediliyor.
Muhalefetin yeni sistemde en çok eleştirdiği konu cumhurbaşkanı yardımcısının kim olabileceğine ilişkin “kriterlerin belli olmaması” değil miydi?
Pakette ayrıntılarıyla yer almasa da, bu kriterler belli:
“Muhafazakar”;
“Liderlik yetenekleri gelişmiş”;
Üstelik halka da hitap edebilen -Yenikapı örneği- bir isim...
Neden olmasın?