ABD’de Donald Trump’ın başkanlığı uluslararası dengeleri o kadar sarstı ki, herkes Atlantik ötesine yoğunlaştı.
Oysa hemen yakınımızda, komşumuz İran’da da sessiz sedasız kritik gelişmeler yaşanıyor.
İran’da son dönemde iç politik dengelerde çok önemli bir değişiklik oldu; İran’ın eski Cumhurbaşkanları’ndan Rafsancani’nin ölümüyle, dengeler ülkedeki muhafazakar kesim lehine büyük ölçüde değişti.
Rafsancani’nin “eski cumhurbaşkanı” olmasının ötesinde, ülke yönetiminde çok önemli bir görevi vardı.
Resmi görevi “Uzma Meclis üyesi” -ki bu Meclis İran’da dini lideri seçen Meclis- olan Rafsancani’nin, “gayrı resmi” görevi ise ülkedeki muhafazakar kesimin öncüsü, dini lider Hamaney’i dengelemekti.
İran’da Humeyni sonrasındaki politik sistem, “ılımlı” -tabi ki İran şartlarında ılımlı- olarak görülen Rafsancani ile “gelenekçi-katı” olarak görülen Hamaney’in karşılıklı dengesi üzerinde yürüyordu.
Rafsancani’nin ölümüyle bu denge bozuldu.
Rafsancani’nin büyük desteğiyle Cumhurbaşkanlığı görevine seçilen, seçilir seçilmez de Batı’yla nükleer anlaşmayı yaparak, İran’ı yeniden uluslararası sisteme sokan şimdiki Cumhurbaşkanı Ruhani artık muhafazakar kesim karşısında çok daha güçsüz...
Nitekim, İran’da güç ibresinin gelenekçi-muhafazakarlar lehine dönmesinin etkileri görülmeye başladı bile...
Mesela Irak’ta;
- İran’ın ülke dışında, Suriye, Lübnan, Irak, hatta Yemen’deki milis güçlerini komuta eden, Devrim Muhafızları’nın “Kudüs Gücü” komutanı Kasım Süleymani büyük güç kazandı. O kadar ki, Süleymani’nin danışmanı General Iraj Masjedi, Irak’a büyükelçi olarak atandı.
- Türkiye’nin sert itirazlarına rağmen, Şii milisler güç kazanmaya başladı; Türkiye’nin Irak’taki en büyük müttefiki Musul eski Valisi Nuceyfi hakkında tutuklama kararı çıktı.
- İran’ın desteklediği Şii milislerden oluşan Haşd-i Şabi -ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gücü çok sert ifadelerle eleştirmişti- resmen Irak ordusuna katıldı. Haşd-i Şabi’ye, Ankara’nın en büyük endişesi yok sayılarak, Türkmen kenti Tel Afer’e girme izni verildi.
Suriye’de;
- Türkiye ile Rusya arasında varılan ilk ateşkes mutabakatında “garantör” olmayan İran, Astana toplantılarının ardından ateşkesin “denetleyicilerinden biri” haline geldi.
- Astana’da, Türkiye destekli cihatçı grupların tüm ısrarlarına rağmen, İran’a bağlı birliklerin ateşkes ihlallerine yönelik herhangi bir kınama çıkmadı. İran destekli grupların Suriye’de oynadıkları rol, Astana bildirisi aracılığıyla Türkiye tarafından da resmen tanınmış oldu.
- İran, Astana sürecinde oynadığı aktif rolle, bölgedeki en büyük hasmı Suudi Arabistan’ın Suriye’deki rolünü iyice silikleştirdi, öne çıktı.
Yemen’de;
- İran destekli Şii gruplar, Suudi Arabistan’ın tüm silah gücüyle yüklenmesine rağmen yenilmedi, hatta savaşın seyrini kendi lehlerine döndürebilecek sembolik hamleler yapmaya başladı. Geçen hafta, Yemen kıyılarında bir Suudi savaş gemisi vuruldu.
Tıpkı Trump yönetiminin gelişiyle ABD’den esen sert rüzgarlar gibi, İran’da da değişen dengeler sonucu Tahran’dan bölgede daha agresif politika izleme sinyalleri gelmeye başladı.
Bunun sonucu, Tahran ile Ankara arasındaki bölgesel hasımlığın, karşılıklı restleşmeye varması olabilir.
Ankara’nın ABD kadar Tahran’ı da yakından izlemesinin gerekli olduğu bir döneme giriyoruz...

Beklenen telefon...


ABD’de yeni Başkan Donald Trump koltuğuna oturalı neredeyse üç hafta oldu. Trump, bu süre zarfında pek çok liderle ya telefonla konuştu, ya yüzyüze görüşme yaptı.
Trump’ın görüştüğü liderler arasında Ortadoğu’dan ülkeler de oldu.
ABD’nin yeni Başkanı, Suudi Arabistan Kralı, İsrail Başbakanı ve Ankara’nın hiç hazzetmediği Mısır Lideri Sisi’yle telefonda görüştü. Ürdün Kralı’nı Beyaz Saray’da ağırladı.
Ancak geçen ilk 15 günde, Ankara’nın ısrarlı çabasına rağmen Trump, Beştepe’deki Saray’ı hâlâ aramadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomatik bir dille “aranmayı beklediğini” de ifade etmesine rağmen, Trump belli ki Türkiye’yi “ilk 15 günün öncelikleri arasında” görmedi.
Oysa telefonla da olsa konuşulacak çok konu var.
AKP, “üst akıl” mahlasıyla, son dönemde Türkiye’de yaşanan tüm sıkıntılardan ABD’deki Obama yönetimini sorumlu tutuyordu. Ancak ne yazık ki, Obama görevi devrettikten sonra da “üst akıl” çalışmaya devam etti.
Ankara’yı Beyaz Saray’dan arayıp soranın olmadığı ilk 15 günlük Trump başkanlığı döneminde;
- ABD, Türkiye’nin bölücü terör örgütü PKK’nın uzantısı olarak nitelendirdiği PYD-YPG’ya zırhlı arazi araçları veriverdi.
- Erdoğan Ankara’da Angela Merkel’e “İslamcı terör” ifadesini kullandığı için çıkışmıştı. Ancak ABD’nin yeni Başkanı Trump ve ekibi de bu ifadeyi kullanmaktan kaçınmıyorlar. O kadar ki, Trump göreve gelir gelmez ABD’nin tehdit değerlendirmesini değiştirdi. Öncelikli tehdit olarak “Aşırı İslamcılığı” belirledi.
- Trump’tan cesaret alan İsrail Başbakanı Netanyahu- ki kendisi ABD’nin yeni başkanıyla göreve resmen başladıktan sonra telefonla ilk görüşen liderler arasındaydı- Filistin topraklarında 3 bin yeni Yahudi yerleşim birimleri kurulması izinlerini verdi.
Ancak şunu da söylemek gerek:
Trump’ın ilk 15 günlük icraatı malum...
“Sınıra duvar örme” emriyle güney komşusu Meksika’yı çok kızdırdı. Trans-Pasifik Ticaret ortaklığından ABD’yi çıkarıp, Japonya Başbakanı Abe’yi rahatsız etti. Avusturya Başbakanı’nın yüzüne telefon kapattı. Avrupalı liderlerle yaptığı hiçbir görüşme mükemmel geçmedi.
Ankara kulislerinde, Saray’da çok beklenen o telefon konusunda “ne kadar geç, o kadar az hasar” denilmeye başlandı.

ANKARA FISILTISI

Tüm yollar Adil Öksüz’e çıkıyor


15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’den kaçan ya da yurtdışındaki FETÖ üyeleri, Ankara’nın öncelikli diplomasi konusu haline geldi.
ABD’yle Fetullah Gülen’in iadesi konusunda yaşanan gerginlik malum... Ankara’nın umut bağladığı yeni Başkan Donald Trump ya da ekibinden de henüz bu konuda pek bir hamle gelmedi.
Ancak sadece ABD değil Avrupa’dan da FETÖ üyelerinin iadeleri konusunda fazla umut ışığı yok.
Yunanistan, darbe girişimi sonrası sığınan FETÖ’cü subayları vermeyeceğini açıkladı.
Birkaç gün önce Ankara’yı ziyaret eden Almanya Başbakanı Angela Merkel de, 15 Temmuz sonrası Almanya’ya iltica başvurusunda bulunan Türk subaylar konusunda umut vermedi.
Gerek ABD’den, gerekse Avrupa’dan FETÖ’cülerin iadesi konusunda hep aynı yanıtı alıyor Ankara...
“İadeler için 15 Temmuz darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığına ilişkin kanıt lazım...”
ABD, çok daha açık konuşuyor Ankara’ya...
Darbe emrinin FETÖ lideri Fetullah Gülen tarafından verildiğine ilişkin “kilit bir ifade” istiyor Türkiye’den; somut olarak Adil Öksüz’ün ifadesini...
Hani şu darbeden hemen sonra gözaltına alınan, sonra neden ve nasıl olduğu belirsiz şekilde salıverilen, ortadan kaybolan Adil Öksüz’ün...