ÜZÜLDÜM

Cemaatin bir cinayeti daha


Pazar günü İstanbul’da hava çok kasvetliydi.  İnce bir yağmur ve iliklere kadar işleyen soğuk yine de Levent Camii’ndeki cenaze namazını engelleyememişti. Emekli Oramiral Özden Örnek hayata veda eden oğlu Burak’ı son yolculuğuna uğurluyordu. Tam da oğlunun tabutunun başında başsağlığı dileklerini kabul eden anne Sevil Örnek “Can Bey” dedi “Oğlumun katili Silivri. O günleri ve kendisine yöneltilen iftiraları asla yediremedi, hep içine attı” diye sürdürdü. Sonra “Ama hepsi Allah’ından bulacak, ama oğlum göremeyecek, o da beni kahrediyor” diye ekledi.  Burak Örnek henüz 43 yaşındaydı. Hiç beklemediği bir anda o illet hastalığa tutulduğunu öğrendi. Üstelik aynı gün eşinin ikiz bebeklerine hamile olduğunu öğrenmişti. Kaderin cilvesine bakın ki o ikizlerin dünyaya geldiği gün ise Burak Örnek’in manen yıkıldığı gün oldu. Hastalığı ilerlemişti ve artık geri dönüşü olmayan yoldaydı. Yaşayacağı sadece 15 gün kalmıştı. Burak Örnek ikizlerini doyasıya öpemeden, onları koklayamadan ayrıldı bu dünyadan. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek AKP-cemaat işbirliği ile kurulan kumpasın en önemli aktörlerinden biriydi. İktidar desteğindeki cemaatçiler Örnek’i de ömür boyu hapse mahkûm etmişlerdi. Eğer AKP ile cemaat menfaat paylaşımında anlaşmazlığa düşüp de kavgaya girmeselerdi muhtemelen Örnek ve diğer komutanlar hâlâ hapiste olacaklardı. Balyoz davası sürerken Örnek’in başı en çok yazdığı günlüklerle derde girmişti. Halen hapiste olan gazeteci Ahmet Şık çıkarmıştı bu günlükleri ortaya. Cemaatin en has adamlarından Alper Görmüş’ün genel yayın müdürü olduğu dergide yayınlanmıştı bu günlükler. Yeri gelmişken sormak gerek, bu Alper Görmüş nerede acaba?  Neden müthiş gazeteciliğine devam etmiyor? Bu günlükler çarşaf çarşaf ve çarpıtılarak yayınlanırken cemaatçi alçakların bazıları “Günlükleri babasından çalıp Burak Örnek servis etti” yalanına bile sarılmışlardı. Aile içinden öğrendiğime göre bu iftira Burak Örnek’in ruhunda çok derin yara oluşturmuş. Doktorları bile “bu hastalığın tetiklenmesinde derin bir üzüntü izi olduğunu görüyoruz” demişler. Bazı iftiralar vardır, herkes yalan olduğunu en azından anlar ve hakkı teslim eder ama iftiraya uğrayanın bunun etkisinden kurtulması o kadar kolay olmaz. İşte cemaatçilerin işlediği cinayetlerden biri de budur. O gün iktidarın desteğinde “güç şımarıklığına” kapılan cemaatçiler “Bize kimse bir şey yapamaz, herkes bizim önümüzde eğilmek zorunda” havasındaydılar. Bugün hemen hepsi kaçak. Erdoğan’ın söylediği gibi cemaatçilerin aptal olanları ise şu anda hapisteler. AKP’nin desteği ve izniyle orduya, aydınlara, sendikacılar, sanatçılara, gazeteci ve yazarlara her türlü kumpası kuran, bunu yaparken de ahlaksızlığın, vicdansızlığın zirvesine çıkan o cemaatçi polisler, savcılar, hakimler çoktan tarihin çöplüğüne atıldılar ama yarattıkları hasar hâlâ sürüyor. İşlenen cinayetlerin etkilerini aralıksız hissediyoruz. Burak Örnek sözde Müslüman cemaatçilerin ahlaksızca, vicdansızca işledikleri cinayetlerden sadece birinin kurbanı.

Bİ SORALIM BAKALIM

ÖSO askerleri Türkiye’de mi yaşıyordu


Afrin’e yönelik operasyon önce hava harekâtıyla başladı biliyorsunuz. Türk jetleri önemli noktaları ve PKK’nın yuvalarını vurduktan sonra kara operasyonu da başladı. Askeri kaynaklar sınırdan geçen bazı otobüslerin fotoğrafını paylaşarak “Kara harekâtına katılacak ÖSO askerleri Suriye’ye girdi” bilgisini verdi. Demek ki ÖSO askerleri bizim ülkemizde kalıyorlarmış ve devletin himayesindeymişler. Ancak bir arkadaşım telefon edince ben de dikkat ettim. Dedi ki arkadaşım; “Bu ÖSO askerlerini gördün mü? Bunlar IŞİD veya El Nusra militanı gibi değil mi?” Fotoğraflara dikkatli bakınca insan ister istemez aynı izlenime kapılıyor. Gerçi bölgesel kıyafetler ve kamuflaj nedeniyle de böyle olabilir orası da başka ama o tipler yine de insanı rahatsız ediyor. Hele bunların bir süredir Türkiye’de konuşlandıklarını öğrenince daha da fena oluyor.

ŞAŞIRDIM

Askeri operasyon odasında Bilal Bey de var


Şu sıralar herkes askeri uzman. Televizyon ekranlarına bakın. Kimileri tanıdık isimler. Ama hepsi birden askeri uzman kesiliverdi. Basbayağı askeri operasyon nasıl yapılır anlatıyorlar. Tabii bir de güvenlik uzmanları var. En revaçta olanlar onlar. Bir kanaldaki konuşmaları bitiyor bir başkasında başlıyorlar. Muhtemelen Genelkurmay bu kişileri bilgilendiriyor. Onlar da kamuoyundaki itibarlarını kullanarak bu bilgileri aktarıyorlar. Kötü bir şey değil yani. Bu arada “fetih, cihat” muhabbetleri arasında ortaya şaşırtıcı görüntüler de çıkıyor. Örneğin insansız hava araçlarının komuta edildiği ve raporlandığı merkezde bir bakıyoruz ki AKP genel başkanının oğlu Bilal Erdoğan askerlerle birlikte ekranlardan operasyonu izliyor. Nasıl oluyor bu?

23krk05a_ist_izm_ant_ank_trb

Galiba şöyle; Bilal Erdoğan’ın yanında Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın eşi de var. O kişi askere insansız hava aracı satan kişi. Muhtemelen İHA’ların sahibi olarak operasyon odasında duruyor ola ki teknik bir müdahaleye gerek duyulsun diyedir belki. Bilal Erdoğan da “Damat bizim değil mi, onun yanında ben de seyretsem ne olur?” diye düşünmüş olabilir. Sonuçta babası AKP’nin genel başkanı. Hangi asker “Sizi dışarı alalım” diyebilecek ki?

ÖNERİ

CHP’de aday olanlara imza esirgenmemeli


Ana muhalefet partisinde Kurultay yaklaştıkça genel başkan adayları da netleşmeye başlıyor. Geçen hafta Ümit Kocasakal adaylığını açıklamıştı. Dün de Yalova Milletvekili Muharrem İnce genel başkanlığa aday olduğunu düzenlediği basın toplantısıyla ilan etti. Ancak her iki adayın da yeterli imza sıkıntısı olduğunu tahmin ediyorum. Açıkçası Ümit Kocasakal’ın 130’a yakın delegenin imzasını bulması bana çok zor bir ihtimal olarak geliyor. Nitekim Kocasakal ve ekibinin de yeterli imzanın bulunamayacağı konusunda hazırlıklı olduğunu duyuyorum. Muharrem İnce ise bu açıdan Kocasakal’a göre daha avantajlı. Genel başkan adaylığı için yeterli imzayı bulabilir. Buna karşın dünkü konuşmasından bu imzaların henüz tamamlanmadığı izlenimi edindim.  Genel merkez ciddi bir uyarıda bulunursa CHP delegelerinin cesaret edip de İnce’ye oy vermesi mümkün olmayabilir. Tabii bu çok kötü bir durum. CHP’ye de asla yakışmaz. Bence genel merkez delegelere “genel başkan adayı olmak isteyenlere bu olanağı sağlayın, imza verin” demelidir, diyebilmelidir. Elbette yoldan geçen herkese verilemez bu destek. Kocasakal gibi kendini kanıtlamış, toplumun da yakından tanıdığı ve bir bölümünün de çok sevdiği isimler aday olmak isterlerse delege imzası peşine düşmemeli. CHP delegeleri otomatikman aday olmak isteyen nitelikli bu kişilere destek vermeli. Böylelikle CHP Kurultayı gerçek anlamda bir demokrasi şöleni olarak geçer.

YENİ ÖĞRENDİM

Çin Türk işadamlarına bile vize vermiyor


Çin’in uzun bir süredir vize işlemlerinde zorluklar çıkardığını biliyordum. Hatta Çin polisinin bazı Türklere çok ciddi baskılar yaptıklarını, gece yarısı otel odalarına gelip pasaport kontrolü yaptıklarını da duymuş ve yazmıştım. Çin yetkilileri açıkça bir gerekçe göstermiyorlar ve “Bunlar rutin uygulamalar” diyorlardı. Ancak perde arkasından Çin’in Türkiye’nin Doğu Türkistan politikalarından rahatsız olduğu söyleniyordu. Bir süredir Çin’le ilgili şikayet duymuyordum. Ancak hafta sonunda Çin’le ortak iş yapan bir işadamı ile sohbet ederken “vize krizinin” hâlâ ve sertleşerek sürdüğünü öğrendim. İşadamı “Benim ortaklığım olduğu için pek sıkıntı çekmiyorum ama şu sıralar Çin’e vize alabilmek çor zor. Vermiyorlar desem yeridir” dedi. “Neden?” diye sordum. O da yakın zamana kadar tam gerçeği bilmiyormuş. Önceki hafta Çin’den Türkiye’ye gelirken yan yana oturduğu bir Çinli diplomatla uzun bir sohbet yaparken işin aslını öğrenmiş. “Sıkıntının temelinde Doğu Türkistan yatıyor ama iş bildiğimiz gibi değilmiş, yani sadece Türkiye’nin sempatisine tepki değilmiş” diye söze girdi. Sonra da “Öğrenince ben de çok şaşırdım, meğer Sincan’dan 800 dinci militanı Suriye’ye getirmişiz” dedi. “Nasıl yani?” diye sordum bu kez ben şaşırarak. “Yani” dedi işadamı ve ekledi; “Türkiye sadece Doğu Türkistan’a siyasi destek vermemiş, orada Çin yönetiminin de aradığı 800 kişiyi bizim bölgemize getirmiş. Çin buna tepki gösterip ‘bunu dünyaya açıklarız, Türkiye’nin teröre destek verdiğini söyleriz’ deyince de Dışişleri Bakanı apar topar Çin’e gitmiş. Çavuşoğlu Çin’de yaptığı açıklamada Sincan bölgesindeki terör eylemlerine karşı olduklarını söylemiş. Ancak bu Çin’i kesmemiş. O 800 kişinin yakalanıp iade edilmesini istiyorlar.” Çevremizde neler oluyor, bu iktidar ne tür işlere imza atıyor ancak böyle tesadüfler sonucu öğreniyoruz işte.