ANALİZ

Sanki amaç seçmek değil seçtirmemek


Galatasaray kongresini konuşuyorduk dostlarla aramızda. Galatasaraylı arkadaşlarımızdan biri şaşkındı. “Vallahi nasıl oldu anlamadım” dedi ve devam etti “Dursun Özbek’in kaybetmesine inanamıyorum.” Diğeri “Ben de şaşırdım, bizim tercihimiz Dursun Özbek’in çok az farkla kazanmasıydı, böylelikle biraz burnunu sürtmüş olacaktık” dedi. Kızıyorlarmış başkana, bazı uygulamaları camiada tepki çekiyormuş ama yerine birini bulamayacaklarını düşünüyorlarmış meğer. Kongre öncesinde ve kongre günü etkin çalışan asıl faal Galatasaraylı arkadaşımız ise “Sonuç olarak çok iyi oldu, ama şunu söyleyeyim, bu kongrede asıl amaç birini seçmek değil diğerini seçtirtmemekti” diye konuya girdi. Sonra da anlattı. “Mustafa Cengiz çok kaliteli bir isim” dedi önce ve devam etti “Ama Galatarasaylıların çok tanıdığı bildiği biri değil. Normal koşullarda kazanması gerçekten mucizeydi. Buna karşı çok önemli bir şey yaptı.” Tabii herkes “Ne yaptı?” dercesine bakınca arkadaşımız devam etti; “Konuşmasında kazanması halinde bunun üzerine yatmayacağını ve mayıs ayındaki olağan kongreyi mutlaka toplayacağını söyledi. Bu katılımcılar arasında büyük sempati yarattı.” Arkadaşımız Dursun Özbek’in kongreden önce gazetecilerle yaptığı kahvaltıda “Mayıstan eylüle imza toplayanların hepsi tüydü” şeklindeki alaycı sözlerinin ise delegelerde ters etki yarattığını ileri sürerek “İşte bu delegelerin bir bölümünü birini seçmeye değil seçtirtmemeye yöneltti. Mustafa Cengiz de beklenenden çok daha kolayca zafere ulaştı” dedi. Galatasaray muhabbeti yaparken aklıma CHP’nin son İstanbul İl Kongresi geldi. Galatasaraylı arkadaşımın “Birini seçmek için değil seçtirtmemek için oy kullanıldı” sözlerinin aslında burası için daha geçerli olduğunu düşündüm. CHP İstanbul Kongresi de böyle olmuştu. Koskoca CHP’de aday olmaya kimse cesaret edemeyince ortada sadece iki aday kalmıştı. Biri zaten İl başkanıydı ve yeniden adaylığı şaşırtıcı değildi. İstanbul’da “deve dişi” gibi isimlerin hiç biri “seçilmeyi garanti görmeyip” aday olmaya yanaşmayınca Canan Kaftancıoğlu bir anda alternatif hale gelmişti. Durum böyle olunca delegelerin bir bölümü sırf eski başkan seçilmesin diye oylarını kadın adaydan yana kullanırken aynı şekilde Kaftancıoğlu’nun seçim sonrası ortaya çıkan bazı olumsuzluklarını bilenler ise tam tersini yaptılar. Sonuç tıpkı Galatasaray seçimleri gibi çok az farkla bir adayın lehine sonuçlandı. Bu düşüncemi Galatasaray muhabbeti yaptığımız arkadaşlarımla paylaşınca siyasetle benden daha ilgili olan biri “Sadece İstanbul değil ki, CHP’nin birçok ilde yaptığı seçimlerde hep aynı durum yaşandı” dedi. Daha sonra aramızda bu davranış biçiminin demokrasiye ne kadar uygun olduğunu bunun ülke geleceği için bir katkı sağlayıp sağlamayacağını konuştuk. Kesin bir sonuca varamadık ama ortak kanımız “Birini seçtirmemek için oy kullanmanın bir tür ilkellik olduğu” yolunda oluştu bir parça.

Bİ SORALIM BAKALIM

Radikal dinciler buhar mı oldu?


Afrin operasyonu başladı başlayalı televizyonlarda başka konu konuşulmaz oldu. Neredeyse 24 saat boyunca konuşan yorumcular operasyonu, nedenlerini ve bekledikleri sonuçları anlatıyorlar. Dinlerken afakanlar basıyor beni ama dinleyebildiklerimden anladığım kadarıyla Türkiye’nin tezlerinden biri şu; Bölgede yürütülen etkin mücadele sonunda IŞİD, El Nusra ve benzeri radikal dinci örgütler çökeltildi. Bölge bunlardan tamamen temizlendi. Ama PYD –PKK unsurları bölgede güç kazandı Türkiye’nin buna tahammülü olamaz. Haklı mıyız? Evet sonuna kadar, ilk günden beni söylüyorum ben de. Türkiye sürekli bir terör tehdit ve tehlikesi altında yaşayamaz. Buraya kadar normal, benim merak ettiğim “yok oldu, bitti” denilen şu IŞİD, El Kaide tipi radikal dinci örgütler ne oldu? Buhar olup uçtular mı? Hepsi öldürüldü mü? Sahiden, nereye gitti bu binlerce onbinlerce kişi? Şu anda ortalıkta görünmüyor olmaları bundan sonra vahşi terör eylemi yapmayacaklarının garantisi olabilir mi? Bunların bir bölümü Türkiye’ye sızmış ve bağrımızda yaşıyor olabilirler mi? Deli sorular belki ama mutlaka sorulması gerekiyor bana göre. Öyle “IŞİD bölgeden temizlendi” demek yıllarca dinci terörün de hedefi olan bizleri o kadar çabuk tatmin etmiyor doğal olarak.

BUNU YAZMAK GEREK

Bir de Kemal dediniz mi tam olur


Ankara Keçiören’in AKP’li belediye başkanı bilboardları “Gazi cumhurbaşkanı ev ine hoş geldin” diye donatmış. Haydi “o belediye başkanıdır yapmıştır böyle yağcılık” der geçersiniz, AKP milletvekili Metin Külünk de genel başkanları Tayyip Erdoğan’ın isminin önüne “Gazi” unvanının eklenmesi için bir kanun teklifi sunmuş Meclis’e. Hani “Şeyh uçmaz mürit uçurur” diye bir deyim vardır ya işte tam bu duruma uygun. Sanıyorum Afrin’e yönelik askeri harekâtı düşünerek yapıyorlar bu önerileri. Biraz durun bekleyin. Hele şu Afrin operasyonu alnımızın akıyla bir bitsin ondan sonra getirirsiniz bu önerileri. Belki de operasyonun sonucuna göre “Tayyip isminin arkasına bir de Kemal eklenmeli” diyen bir kanun teklifi de gelebilir. Tam olur işte o zaman.

FIKRA GİBİ

Bıraksalar Nuh’un cep telefonunu anlatacak ama...


Son zamanların en ilginç televizyon konuşmalarından birini İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Cihan Yavuz Örnek yapmıştı hatırlarsanız. Örnek Nuh Peygamber’in kendisine inanmayarak gemiye binmeyen oğlunu ikna etmek için cep telefonu ile görüştüğünü söylemişti. Doğal olarak bu konuşma kamuoyunda çok yankı yapmış birçok kişi İstanbul Üniversitesi’nde derslere giren Cihan Yavuz Örnek’i alaya almıştı. Prof. Dr. İlber Ortaylı da Cihan Yavuz’la dalga geçerek “Bıraksın görevini” demişti. Nuh Peygamber’in cep telefonu kullandığını söyleyen Cihan Yavuz Örnek yine ortaya çıktı. Bu kez üniversitenin kendisine “konuşma yasağı” koyduğunu söyledi. Sonra da ekledi “Bıraksalar anlatacağım Nuh Peygamber’in cep telefonu ile nasıl konuştuğunu ama engel oluyorlar işte” dedi. Aslında konuşması için bırakmak lazım bu yardımcı doçenti. Niye konuşma yasağı koyarlar ki? Ayrıca zaten bu kişi tezini bilimsel olarak açıklayacaksa üniversitenin yasak koymaya da hakkı yoktur ve olamaz da. Bu nedenle kendisine bilim adamı diyen birinin bilimsel bir açıklama yapmak yerine şikayet etmesi ve “konuşturmuyorlar ama” diye yakınması hem doğru değil hem de çok komik bana göre. Ayrıca kimi peygamberler hakkında anlatılan hikayelerin mantıkla pek bağdaşmadığını biliyoruz. Buna karşı bugünün teknolojik buluşlarıyla binlerce yıl öncesi için mantıksız gelen her şeyi gerçekleştiğini de biliyoruz. Bu nedenle Nuh Peygamber’in yaşadığı dönemde de ileri teknoloji olması tamamen olanaksız değil. Bu açıdan bakınca Cihan Yavuz Örnek’in ’un anlatacaklarını merak etmiyor da değilim ama ne yazık ki “konuşma yasağı” var bırakmıyorlar ki adamcağızı.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Herkesin en büyük merakı Suriye’nin toprak bütünlüğü


Suriye topraklarında “Zeytin Dalı” operasyonu başlatıyoruz. Resmi açıklamalarda üzerine en çok vurgu yapılan konu “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” kararı. Sadece biz değil, bizimle birlikte Özgür Suriye Ordusu elemanları da operasyona katılıyor açıklamalarından da öğreniyoruz ki “Suriye’nin toprak bütünlüğü” onlar için de çok önemli. Rusya’nın açıklamalarında mutlaka Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapılıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi “Aman” diyor “Suriye’nin toprak bütünlüğüne bir zarar gelmesin.”  Öyle anlaşılıyor ki bütün dünya için en önemli şey Suriye’nin toprak bütünlüğü. Ama gelin bir de işin gerçeğine bakın. Suriye’nin toprak bütünlüğünden başka bir şey söylemeyen bütün bu devletler Suriye topraklarında operasyon yapıyor. İşin garibi diğer ülkeleri bilmiyorum ama Suriye kazara “Benim toprak bütünlüğüme tecavüz ediliyor” dediği an bizim medyamız hemen ayağa kalkıyor ve “Vay küstah, vay haddini bilmez, vay densiz Suriye” manşetleri atıveriyor.