BUNU YAZMAK GEREK

Savaş başlıyor halkın umurunda bile değil


AKP genel başkanı Erdoğan’ı son günlerde ne zaman dinlesem “yarın sabah uyandığımda herhalde Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye girmiş olacaktır” diye düşünüyorum. Çünkü söylediği sözler bu anlama geliyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyor. Sonra biraz zaman geçiyor “Sabrımız taşmak üzere, müdahalemiz an meselesi” diye konuşuyor. Birkaç gün sonra bir bakıyoruz “Topunuzu birden yok edeceğiz, çok az kaldı” diye bağırıyor. Yandaş medya ekranlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgede nasıl konuşlandığını haritalar ve şemalar üzerinden izliyoruz. Her biri birer savaş stratejisi uzmanı akademisyenler gazeteciler ve güvenlik uzmanları operasyonların nasıl yapılacağını anlatıyor bıkmadan usanmadan. Ekran başına kilitleniyoruz. Tıpkı 1990’daki ilk Körfez Savaşı’nda olduğu gibi merakla ilk bombanın düşmesini bekliyoruz. Üstelik bunun mutlaka canlı olarak yayınlanmasını da bekliyoruz. Açıkçası şu anda Türkiye tam bir savaş ortamı içinde. Bu medyadaki görünüm. Oysa başınızı çevirip caddelere, sokaklara, mağazalara, piyasalara çevirdiğinizde durum çok farklı görünüyor. Koca İstanbul’da her gün birçok yere girip çıkıyorum. Halkla sürekli iç içeyim. Ama inanın kimsede bir savaş korkusu görmüyorum. Herkes “Abi girer miyiz bu akşam?” diye soruyor ama o kadar. Şaka değil, savaş bu. Ne kadar güçlü olursak olalım, düşmanı bir gecede yok edeceğimizi bilirsek bilelim sonuçta bu bir savaş ve bir etkisi olması gerek değil mi? Bizde tam tersi. Kimsenin umurunda bile değil. Ne piyasalar dalgalanıyor, ne dolar artıyor, ne faizler yükseliyor ne insanlar evlerine gıda stoklamaya kalkıyor. Bankalardaki paralar yerinde duruyor, kimse parasını bozdurup altına ya da dövize yatırmıyor.  Tabii “Kardeşim daha ne istiyorsun o kadar güçlü ülke haline geldik ki savaş bile milleti etkilemiyor” diyen çıkabilir. Bu bir anlamda doğru olabilir ama yine de o kadar olduğunu sanmıyorum. Örneğin “Acaba savaş alanını çok mu uzakta görüyorlar?” diye düşünüyorum. Çünkü medyamız artık sadece İstanbul kaynaklı yayın yapıyor. Son zamanlarda savaşa çok yakın güney illerimizden yayın yapan haberciye rastlamadım. Halkın ne düşündüğünü, nasıl önlemler alındığını falan da bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey “hamaset.” Bölgeye gönderilen tanklar, zırhlılar, komandolar haber yapılıyor ama orada yaşayan toplumdan bilgimiz yok. Şimdi sormak istiyorum, “acaba bu savaş hali Güney ve Güneydoğu sınırlarımızda değil de Trakya’da olsaydı durum aynı mı olurdu?” Örneğin İstanbul halkı bu kadar umursamaz biçimde hayatını sürdürür müydü yoksa şu anda kentin yarısı boşalmış mı olurdu? Aklıma bu deli sorular geliyor da cevabı yok. Bakalım hele şu operasyonlar hayırlısıyla bir başlasın ondan sonrasına
bakarız artık.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Meteoroloji bıktırdı artık


Meteorolojiye bakacak olursak yılbaşı öncesinden bu yana İstanbul’a kar yağacak. Bir ayı aşkın süredir hemen her gün gazete ve televizyonlarda “hava durumu” ile ilgili açıklamalar izliyoruz. “Kar şu gün başlayacak” diyen bir açıklamada. Bekliyorsunuz, kar falan yağmadığı gibi hava bahardan kalma gibi oluyor. Sonra yeni bir açıklama geliyor; “Çok şiddetli bir kar fırtınası geliyor.” Amanın hemen tedbir almalı. Ama söylenen zamanda kar yine yok. Dün baktım yine açıklama yapılmış meteorolojiden; “Perşembeyi bekleyin, günlerce kar yağacak.” Bekleriz paşam, perşembe dediğin nedir ki, yarın işte. Niye böyle oluyor? Meteoroloji son yıllarda en iyi çalışan kurumlardan biriydi. Saatlik tahminleri bile tutuyordu. Şimdi durum çok farklı. Yönetimden gelen hatalar yüzünden mi oluyor bunlar yoksa havalar gerçekten mi ne yapacağını şaşırdı da hiçbir tahmin tutmuyor?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

“En kısa zaman” ne zamandır?


Çok önemli günler yaşıyoruz. Her an bir savaş başlaması ihtimali varken askeri ve diplomatik faaliyetler de sürüyor bir yandan. Örneğin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar dün Belçika’daydı. Brüksel’de başlayan NATO Askeri Komite Genelkurmay Başkanları Toplantısı açılış oturumunda  konuşan Orgeneral Hulusi Akar “NATO, terörizmle mücadele söz konusu olduğunda, terörist örgütler arasında ayrım yapmamalıdır. DEAŞ ile mücadele ne kadar önemliyse PKK/PYD/ YPG, FETÖ ile mücadele de o kadar önemlidir” dedikten sonra PYD ile ilgili hassasiyetimizi de dile getirdi. Akar “PKK’nın bir uzantısı olduğu açık delillerle ispatlanmış olan terör örgütü YPG’nin operasyonel ortak adı altında desteklenmesi ve silahlandırılmasına müsaade edemeyiz ve etmeyeceğiz. Bu hatadan en kısa sürede dönüleceğini umuyoruz” diye konuştu. Kaç gündür “Bak geliyoruz” uyarılarını dinliyoruz. AKP Genel Başkanı her an Suriye’ye girebileceğimizi söyledi dün yine. Akar ise “en kısa zamanda” diyor. İyi de şu “en kısa zaman” ne zamandır acaba?

FIKRA GİBİ

Şerefsizler bizde hakaret olmaz annadın mı?


Yıllar öncesinde dinlediğim bir gerçek hikaye vardı. İlin adı bende saklı olsun, emniyet müdürü çok küfürbazmış. Hemen her cümlesinde mutlaka küfürlü bir kelime olurmuş. Sporda şiddete karşı kampanyaların başladığı dönemde maçlarda küfür de yasak edilmiş ve kulüpler sorumlu tutulmaya başlamıştı hatırlarsınız, işte bu sırada emniyet müdürüne de ilin valisi “aman” demiş “bu haftaki maça bakan bey gelecek, gözünü seveyim seyirci küfürle tezahürat yapmasın.” Emniyet müdürü “Emriniz olur” demiş. Ardından kentteki bütün amigolar emniyete çağrılmış, müdür bey hepsine talimat geçmiş “bu maçta asla küfür edilmeyecek.” Maç günü gelmiş çatmış, müdür sahada gözü seyircilerde. İlk yarı güzel geçmiş. İkinci yarıda üst üste hakem hataları olunca bir grup seyirci ünlü “hakem” tezahüratına başlamaz mı? Valinin kendisine hışımla baktığını gören müdür küfür eden tarafa dönüp avazı çıktığı kadar “Ulaaaaan ... çocukları, size küfür yok demedik mi?” diye bağırmış. Bu anekdotu dün Erdoğan’ı dinlerken hatırlayıverdim. Erdoğan AKP grup toplantısında konuşurken “Milletimizin değerlerine hakaret etmek siyaset değildir. Bunun adı olsa olsa millet düşmanlığıdır. AK Parti olarak biz hizmet yarışında iddialıyız. Ama konu CHP’nin başındaki zatın ve onun il başkanının yaptığı gibi hakarete küfre geldiğinde maalesef orada pek de iddia sahibi değiliz. Çünkü bizim anamızdan, babamızdan aldığımız bir terbiye var. Bu kişilerin seviyesine inmeye bizim yetiştiğimiz gelenek izin vermez” dedi. Geçenlerde yazmıştım, Erdoğan’ın 10 dakikalık konuşması içinde geçen bazı kelimeleri sıralamıştım. “Alçak, şerefsiz, namussuz, cibilliyetsiz, çukur, rezil, hain” bunlardan birkaç tanesiydi. Erdoğan’ın “Bize çok hakaret ediyorlar ama biz etmeyiz” demesi o anlattığım olaya benzemiyor mu?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Esip gürlüyoruz ama elin Amerikalısı bildiğini söyleyiveriyor


Artık savaş kapımızda. AKP Genel Başkanı Erdoğan her gün en az iki kere esip gürlüyor Amerika’ya karşı. “Kolla kendini” diyor “Bak girmek üzereyiz” diye devam ediyor sonra da “Teröristlerle birlikte gömerim seni de” tehdidini savuruyor. Ancak bütün bunlar söylenirken Amerika’ya aslında hiç dokunmuyoruz bile. Örneğin hep gündemde olan İncirlik Üssü ile ilgili iktidar kılını bile kıpırdatmıyor. Kıpırdatmadığı gibi “Madem Amerika bu kadar kötülük yapıyor niye İncirliği kapatmıyoruz?” sorularına bile cevap vermiyor. Kamuoyu Erdoğan’ın sözleriyle gururlanırken elin Amerikalısı da çıkıp “PYD’ye yardım eden uçaklar İncirlik’ten kalkıyor” diye açıklama yapıyor ama kimse tınmıyor.  Amerika’nın Ankara eski Büyükelçisi James Jeffrey ülkesinde yapılan bir panelde aynen şunları söylemiş; “Amerika IŞİD’e karşı savaşta PKK bağlantılı grubun öncülüğündeki güce destek veriyor, Türkiye buna her gün tepki gösteriyor ama bu gücü destekleyen uçaklar büyük oranda Türkiye’deki üslerden kalkıyor. Erdoğan buna her gün izin veriyor.” Amerikalılar bile İncirlik Üssü’nün hangi melanetler için kullanıldığını itiraf etmekten çekinmiyor ama bizim iktidarımız nedense bu üsle ilgili hiçbir şey yapmıyor.