Sevgili okurlarım merakla beklenen ve izlenen CHP kurultayı sona erdi, genel başkan yeniden seçildi ve Parti Meclisi üyeleri belirlendi.
CHP delegesi olmak zor iştir!
Karşıda iki aday var.
Kendi kendime soruyorum, “Acaba delege olsam oyumu hangisine verirdim” diye...
Ve sonra, böyle bir görevim olmadığı için Allah’a şükrediyorum!

* * *

Oyumu Muharrem İnce’ye vermezdim...
Nedenini söyleyeyim:
Muharrem Bey iyi konuşan, ağzı iyi laf yapan, kendi partisi ve genel başkanı dahil eleştiren bir milletvekili... Ama hepsi o kadar!
Kurultay’da aday olacağını herkes biliyordu.
Beklerdim ki kendisi ve ekibi (!) adına haftalar öncesinde bir manifesto hazırlayıp bunu kamuoyu önünde tartışmaya açsın...
Yapacakları, partiyi nereye ve nasıl götüreceği, hangi ilkeleri esas alacağı konusunda toplumu bilgilendirsin.
CHP yönetimi ile görüş ayrılıkları nedir, uyuştukları konular var mıdır, başkan seçildiği takdirde neler yapacak ve yapmayacaktır, bunları tek tek ve en ayrıntılı bir biçimde açıklasın.
Bu temel ilkeler sadece bir kurultay konuşmasına sığmayacak kadar kapsamlı olmalıydı.

* * *

Ancak Muharrem İnce bunların hiçbirini yapmadı, yapamadı...
Dolayısıyla, taktiğini sadece ve sadece Kılıçdaroğlu’na karşı olmakla, parti yönetimini eleştirmekle, başka bir deyişle “Lâf ebeliği” ile sınırlı tuttu.
Söylediklerinde haksız mı?
Bence değil...
Parti yönetimine ve genel başkanına, bazıları çok doğru olan eleştiriler yöneltti.
Seçildiği takdirde AKP iktidarına karşı daha sert gideceği açıktı...
Ama bunlar yetmezdi.
İşin ana fikri ortada yoktu.
Dolayısıyla, eğer CHP delegesi olsaydım, oyumu Muharrem İnce’ye vermezdim.

* * *

Ya kime verirdim!
Kılıçdaroğlu iyi adamdır, hoş adamdır. Namuslu adamdır.
Ama elinden gelen işte bu kadar!.. Bütün derdi genel başkanlığını korumak.
Bugüne kadar CHP’ye bir tek seçim başarısı kazandırması ne yazık ki mümkün olmadı.
Oy oranı yüzde 25 olan bir partiyi devralmıştı.
Bu oranı üç aşağı beş yukarı korumayı hedefledi ve korudu...
Ama daha yukarılara çıkaramadı!
Tayyip’le bazen ağız dalaşına girmeyi muhalefet yapmak için yeterli gördü.
O tartışmaların çoğunda haklıydı ama bütün sözleri ertesi gün unutuldu gitti!

* * *

Türkiye’de bu iktidar döneminde bir “Karşı devrim” yaşanıyor.
Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri tek tek yok ediliyor.
İktidarın bütün amacı Atatürk’ü ve devrimleri unutturmak ve ülkeye şeriat düzeni getirmek.
Hak, hukuk ve adalet kavramları yok edildi.
Yargı iktidarın emrine verildi.
Kemal Bey’in bence en anlamlı, olumlu ve ses getiren eylemi, Ankara’dan İstanbul’a tek başına düzenlediği “Adalet yürüyüşü” idi. (Elbette tek başına yeterli olmadı.)
Bence en büyük başarısızlığı ise parti örgütlerinin üzerindeki ölü toprağını kaldıramadı.
Parti örgütlerinin çoğu her açıdan etkisiz kaldı.

* * *

Hele İstanbul İl Başkanlığına seçtirdiği bir hanımefendi var ki, evlere şenlik!
Daha ilk gün göreve başlarken ayağının tozuyla “Biz Mustafa Kemal’in askerleri değiliz” diye bir vecize yumurtladı!
Öylesine tepki çekti, partisine öylesine büyük bir zarar verdi ki, inanılır gibi değildir.

* * *

İyi ki CHP delegesi değilmişim!.. Aksi takdirde hangi adaya oy vereceğime çok zor karar verirdim...
Uzun uzun düşündükten sonra, tahmin ediyorum ki oyumu yine Kemal Bey’e verirdim ama içimden gelerek ve inanarak değil kerhen ve inanmayarak!..
Umarım bundan sonra yeni Parti Meclisi ile birlikte aynı hatalara yeniden düşmez ve CHP’yi yeni ekibiyle birlikte bir miktar silkeleyip kendine getirmeyi başarır.
Muharrem İnce kesimine de burada seslenmeyi gerekli görüyorum:
Bu kişisel kinlere, kişisel kavgalara artık biraz olsun ara verin, enerjinizi iktidara yöneltin.
Seçmenin karşına sadece lâf kalabalığı ile değil, sağlam ve tutarlı bir programla çıkın...
Aksi takdirde sadece Atatürk’ün CHP’si değil, Türkiye Cumhuriyeti de elden çıkacak.
Haberiniz olsun.