Sevgili okurlarım, başımıza durup dururken açılan Suriye belasının bir numaralı sorumlusu hiç kuşkunuz olmasın, yukarıda ismi geçen bu şahıstır...
Ve bu bela daha uzun yıllar başımızda kalacaktır.
“Stratejik derinlik” gibi ne idüğü belirsiz kavramları bize yutturmaya çalıştı ve ülkemizin Ortadoğu bataklığına saplanmasına neden oldu. Orası öyle bir bataklıktır ki, burnunu bir sokan bir daha çıkaramaz.
Bu şahıs önceleri sayın ve muhterem dünya liderimizin başbakanlıkta baş danışmanı olarak görev yapıyordu. Parlak fikirleri vardı!
Engin ve zengin deneyimlerinden (!) milletçe yararlanalım diye Konya’dan milletvekili seçtirildi... Ve inanılmaz yükselişi başlamış oldu.
2009’da Hariciye Nazırı!.. Sonra AKP Genel Başkanı...
Ve hemen ardından 2014-2016 yılları arasında (dünya liderimizin cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında) Sadrazam!

* * *

Suriye’de iç savaş başlamış, İslamcı ve Kürtçü örgütler, Esad’ı devirip Sünni bir yönetim kurmak amacıyla (ve ABD’nin talimatıyla) harekete geçmişti.
Bizim dünyadan ve olup bitenden habersiz Osmanlıcı Hariciye Nazırı Ahmet kraldan fazla kralcı çıktı, Suriye yarasını kaşımaya ve bu yanlışlarına Türkiye Cumhuriyeti’ni alet etmeye kalkıştı...
Ve başardı!

* * *

Hariciye Nazırı olarak göreve başladıktan sonra yaptığı ilk iş, kendisi ve ailesi için Ankara’nın en seçkin semti Gaziosmanpaşa’da, Kırlangıç Sokak’ta dört katlı, havuzlu bir villa edinmek oldu.
Devlet bu villa için mal sahibi Hattat ailesine ayda 50 bin lira dolaylarında kira ödüyordu. Üstelik villanın karşısındaki bir apartman dairesi de beyefendinin korumaları için dolarla kiralanmıştı!
Aşçılar, hizmetçiler, sekreterler, şoförler falan da işin cabası idi. Neyse, yine konumuza dönelim.

* * *

Suriye iç savaş nedeniyle karışmış, ülke harabeye dönmüştü. Savaştan kaçan 3.5 milyon Suriyeli sınırı aşıp bize sığındı. Onları bugün bile bizim vatandaşlarımızın parasıyla besliyoruz.
Sınır bölgelerimiz İslamcı ve Kürtçü terör örgütlerinin eline geçti. Sınırımıza IŞİD ve PKK bezleri asıldı.
Önce Hariciye Nazırı, sonra Sadrazam olan bu şahıs olanları hiç umursamıyor, sağa sola her gün posta koyuyordu:
“Gücümüzü test etmeye kalkışan olursa mahvederiz!”

* * *

Günün birinde, sınırımızı yaklaşık 30 saniye ihlal eden bir Rus uçağını düşürdük ve kıyamet koptu. Davutoğlu Ahmet konuştu:
“Düşürme emrini ben verdim!”
Bir süre sonra baktı ki pabuç pahalı, televizyona çıkıp 180 derece çark etti:
“Burada bir art niyet var. Benim o anda emir vermem mümkün değildi!”
Esad mutlaka devrilecekti! Bizimki yine konuştu:
“Bu devrilme sürecini artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekir!”
Adamın öngörülerine bakınız! Bunları söylediğinde yıl 2012...Şimdi 2018 yılındayız ve Esad yerinde oturuyor.
Ey Davutoğlu Ahmet, ne biçim devlet adamı imişsin sen, meğer iki adım ötesini bile görmekten acizmişsin!

* * *

Gerek Hariciye Nazırı ve gerekse Sadrazam kimliği ile ülkemizi yönetiyordu. Dış politikada ülkemizi bütün dünyaya rezil etti.
Kafaya Esad’ı takmıştı.
Bu yüzden bir sürü ülkeyle papaz olduk.
Rusya, ABD, İran, Irak, Mısır...
Suriye’ye asker soktuk, 71 şehitle geri döndük.
Artık iyice şaşırmıştı. Başımıza büyük bir bela açmış, ne yapacağını bilemiyordu. Gazetecilerle yaptığı bir toplantıda şöyle dedi:
“Esad’ın problemi, annesinin yaşıyor olması. Annesinin etkisinde kalıyor!”
Güler misiniz, ağlar mısınız, bu kafa devlet yönetiyordu!

* * *

Güneydoğu’da uygulanan sözde çözüm süreci... PKK’nın il ve ilçelerde kazdığı hendekler, açtığı tüneller...
Habur rezaleti... Kuzey Irak’tan sınırımıza büyük törenlerle getirilen terörist kafilesi ve bunları serbest bırakmak için Silopi’de Adalet Bakanlığı tarafından kurulan seyyar çadır mahkemesi...
Adına Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denilen profesyonel teröristlerin Türkiye’de beslenmesi... Maaşlarını Suudi Arabistan ve Katar ödüyor, biz besliyoruz.
Her biri ve daha niceleri bu şahsın marifetleridir.

* * *

Ey eski Sadrazam, Suriye olayında ülkemizi Ortadoğu bataklığındaki bok çukuruna gömdürdün.
Şimdi AKP Konya milletvekili olarak görev yapıyorsun ama sütre gerisine çekildin, sesin hiç çıkmıyor. Meclis’e uğramaya bile tenezzül etmiyorsun.

* * *

Burada sık sık sorduğum soruları şimdi bir kez de sana soruyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, başımıza açtığın bu Suriye belasından maddi ve manevi olarak herhangi bir şey kazandı mı? Evet diyorsan bunları tek tek açıklaman gerekir zira bu işin birkaç sorumlusu varsa, en başta gelenlerden biri sensin.
Tam tersine, yüz milyarlarca dolar ve lira harcadık, şehit cenazeleri getirdik, saygınlığımızı yitirdik ve üstelik milyonlarca Suriyeliyi başımıza bela ettik.
Eyyy Davutoğlu Ahmet, eğer bunların doğru olmadığını savunuyorsan çık ortaya, bir kez olsun mertçe konuş, kendini ve Suriye konusunda uyguladığın politikaları savun.
Aslında bu olayın hesabı sana bir gün mutlaka sorulacak. O zaman ne diyeceksin?