Sevgili okurlarım, Ortadoğu bataklığına yıllar önce (ne yazık ki) adım attık. Artık Suriye topraklarındayız.
Ortadoğu öyle bir bataklıktır ki, giren bir daha zor çıkar.
Ortadoğu deyince akıllara “İhanet, entrika, yalan ve sahtekârlık” gelir.
Din sömürüsü oradadır, din ticareti, hırsızlık, soygun, vurgun, her türlü rezillik oradadır.
Ortadoğu özellikle ABD, İngiltere, Rusya gibi ülkelerin çıkar ilişkilerinin kaynaştığı bölgedir.

* * *

Biraz geriye gidiyorum, Atatürk’ün nasıl büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Türkiye’nin “Hatay” sorunu vardı.
Hatay Fransa egemenliğinde olan bir bölge idi...
Atatürk Hatay’ı Türkiye’ye katmayı aklına koymuştu ama bunu nasıl başaracaktı?
Dikkatle üzerinde durduğu çok önemli bir koşul vardı:
Savaş çıkarmayacaksın, işi akılcı yöntemlerle ve barış yoluyla halledeceksin.

* * *

Ankara’da görüştüğü Fransa büyükelçisine söylediği şu sözler tarihe geçmiştir:
“Hükümetiniz iyi anlasın ki, Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilin.”
Bu konuda adımlarını dikkatle attı.
En ufak bir yanlışta savaş çıkacağını ve bunun Türkiye’nin lehine olmayacağını iyi biliyordu...
Çok özetle anlatıyorum...
Hatay 1938 yılında Türk toprağı oldu.
Ancak Atatürk sonrasına tanık olamadı...
Hatay’a Türk bayrağı onun ölümünden sonra, Cumhurbaşkanı İnönü döneminde, 1939 yılında çekildi.
Askerimiz aynı anda girdi ve iş bir tek kurşun bile atılmadan bitirilmiş oldu.                                             

* * *

O zaman Ortadoğu’da resmen toprak kazanmıştık. Atatürk’ün uyguladığı ince diplomasi karşısında büyük devletler bile tepki gösteremedi...
Zira karşılarında Atatürk gibi büyük bir devlet adamı olduğunu hepsi biliyordu.
Suriye bu Hatay olayına en baştan karşı çıkmıştı.
Hatay’ın Türkiye’ye ait olduğunu bir türlü içlerine sindiremediler. Bütün Suriye haritalarında Hatay Suriye toprağı olarak gösterilirdi. (Şimdiki haritalarının nasıl olduğunu doğrusu bilemiyorum.)

* * *

Evet, Ortadoğu bir bataklıktır. Girenin çıkması biraz zor olur!
Ortadoğu haritasına bir bakınız...
Bir sürü ülkenin sınırları dümdüzdür, emperyalist ülkeler tarafından adeta cetvelle çizilmiştir.
Bunların bir bölümü Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’dan koparılmıştır...
Bazıları ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş ülkelerdir.
Tamamı yapay devlettir!
Bunların milleti falan yoktur. Tek özellikleri, İsrail dışında hepsi Arap asıllıdır.

* * *

Çoğu petrol zenginidir. Allah onlara petrol ve doğalgaz vermiş, bu devletçikler bu yolla semirmiştir.
Tamamı petrol gelirlerini yiyen hırsızlar, din tüccarları, şeyhler ve diktatörler tarafından yönetilir.
Bunların en büyük düşmanı 1948 yılında kurulan İsrail falan değildir. İsrail onların ağzına çalınmış bir parmak baldır.
Bunlar birbirlerinin düşmanıdır.
Başka bir deyişle, Müslüman görünürler ama aslında Müslümanlığa en büyük zararı veren, üstelik milleti olmayan devletçiklerdir.
Biri çıkıp söylesin!..
Katar’la Suudi Arabistan arasında, Kuveyt’le Birleşik Arap Emirlikleri arasında, Suriye ile Irak arasında ne fark vardır?
Ürdün nasıl kurulmuştur, neyin devletidir?

* * *

Evet, İsrail konusunda bunlar bağırdıkça bağırır!
Görünüşte hepsi İsrail’e düşmandır ama tamamen palavradır.
Bu devletçiklerin çoğu İsrail’in dostlarıdır zira hepsi ABD’nin kucağında oturmakta, emirleri oradan almaktadır.

* * *

Türkiye Cumhuriyeti işte bu Ortadoğu çirkefine ne yazık ki daldı...
Suriye’de Beşar Esad rejimini devirmek uğruna büyük yanlışlar yaptık.
Suriye tek devlet olduğu zaman aramız iyiydi, dosttuk. Esad’ın ülkesinde ABD’nin talimatıyla iç savaş çıktı, sınırımıza yakın bölgeleri IŞİD, PKK ve diğer İslamcı terör örgütleri ele geçirdi.
Oysa ülkemize Suriye rejiminden gelen hiçbir tehlike yoktu.
O halde biz bu bataklığa niçin girdik?

* * *

Bu iktidarın bugüne kadar yanıt veremediği çok önemli sorular var:
“Biz 2011 yılından bu yana Suriye’deki iç savaşı niçin pompaladık, Esad’ı niçin devirmeye kalkıştık ve sonuç olarak bu Suriye olayından ne kazandık?
Gerek maddi ve gerekse manevi açıdan kazancımız ne oldu?
Daha doğrusu, herhangi bir kazancımız oldu mu?
Dikkat ediniz, bu sorunun bir tek yanıtı var:
Olmadı!
İşte Atatürk’ün bir tek kurşun atmadan uygulamaya koyduğu Hatay olayı...
Ve işte şimdi yaşamakta olduğumuz ve neredeyse bütün dünyayı karşımıza aldığımız Suriye olayı...
Kıyaslayın, farkı fark edeceksiniz!